Yiğit Karataş, 1994’de Mersin’de doğan, ulusal ve uluslararası yarışmalarda birincilikler elde eden ve çeşitli orkestralarda baş kemancı olarak sahne alan genç bir müzisyen. Şu an New York’ta yaşıyor — zaten ikimizin de New York’dan aldığı keyif ortak noktalarımızdan biri.
Müzik hayatı 8 yaşında Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuarına girmesi ile başlamış. Orada eğitim gören abisi de onu müziği kovalamaya iten faktörlerden biriymiş — ama abisi klasik gitar eğitimi alırken, Yiğit kemana yönelmiş. Annesi ve babası iki kardeşi de çok desteklemiş, Yiğit ailesi sayesinde bu kadar ilerleyebildiğini söyledi. Mersin’den sonra 3 sene boyunca Doğuş Çocuk Orkestrası’nda çalmış, 2008’de İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’na girmiş. İstanbul’da olduğu bu dönemde çeşitli yarışmalara katılarak birincilikler elde etmiş, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasında solist olarak Çaykovski'nin keman konçertosunu seslendirmiş, Fransa’da Belfort Uluslararası Müzik Festivali kapsamında tura çıkmış, İtalya, Hırvatistan, Slovenya gibi birçok şehirde solo ve oda müziği konserleri vermiş.
Çocukken başladığı bir yolda kararlı bir şekilde ilerlemesi beni çok etkiledi. 20lerinde çoğu insan bu yıllarını yeni şeyler deneyerek ve tam ne istediğini anlamaya çalışarak geçiriyor. Ancak müzik ya da genel olarak sahne sanatlarında küçük yaştan itibaren bir disiplin ve adanmışlık gerekiyor.
“İnan bana, ben de hala anlamaya çalışıyorum, o hiçbir zaman bitmeyecek. Ancak küçük yaşta başlayınca farkında olmuyorsun. Bir yarış gibi oluyor senin için. Aslında büyüdükten sonra idrak ediyorsun. Küçükken hevesle başlıyorsun, bir yola soktuklarında ilerliyorsun bir şekilde,” dedi.
Bu disipline ve eğitime rağmen çok güzel bir çocukluk geçirmiş ama yine de etrafı yetişkinler ile çevrili olduğu için biraz daha çabuk olgunlaştığından bahsetti. Zaten nasıl davranması gerektiğinin hatırlatıldığı zamanlar da olmuş.
“Bir keresinde Carnegie Hall’da konserinden sonra, bir besteci davet etmişti. Bir espiri yaptım, beni bozmuştu herkesin içinde çünkü öyle lakayıt davranılmaz gerçekten. O mesela bana bir ders oldu,” dedi.
Hayatı o da bir 20lik olarak sorgulasa da müziğin hayatında yapmak istediği ve onu mutlu eden şey olduğunu biliyormuş. Zor bir yol seçmiş olsa da bu niteliğe sahip olduğu için kendini şanslı hissediyor. Keman dışında ut ve piyano gibi birçok farklı enstrüman çalabildiğini tam söyleyecekken kendini durdurdu: “öğreniyorum diyelim daha doğrusu, çalıyorum büyük bir söylem,” dedi. Belli ki Yiğit alçakgönüllü ve sınırlarını bilen biri. Yine de bu öğrendiği enstrümanlar arasında kemanın en zoru olduğunu söyledi. Zamanla da kolaylaşmıyormuş.
Mersin’den İstanbul’a geçişinin onun ilerlemesinde ve kendini geliştirmesinde büyük bir adım olduğunu söyledi.
“İstanbul Türkiye'nin kalbi. Büyük bir zıplama yeri oldu benim için. Oradan sonra da yolumu çizdim diyebilirim. Benim gözümü açtı İstanbul,” dedi.
New York’a ayak basmak ise bambaşka bir deneyim olmuş.
“Gerçek hayata açılış gibi oldu. Orada herkes iyi, sen ‘çat’ diye düşüyorsun. Ama öğrendik işte, bir şekilde hayatta kalıyoruz. Durursan kaybediyorsun öyle söyleyeyim,” dedi.
Bu durmamanın onu yorduğunu, hatta bu nedenle durmadan hastalandığını söyledi. “Ama ne yapalım, buraya kadar gelmişiz burada durmak olmaz,” dedi gülümseyerek.
Yeteneğin yanında çalışmanın çok önemli olduğunu paylaştı.
“Yetenek dediğin nedir ki? Bir şeye yatkınlığın. 20li yaşlardan sonra yetenek hiçbir anlam ifade etmiyor. Çalışarak ve yetenek sayesinde kazandığın aynı miktar olsa da nicelik, nitelik farklı oluyor. O yüzden biri 3 saat çalışır yapar, ben 10 saatte yaparım ama o saatlerde farklı şeyler kazandığıma inanıyorum,” dedi.
Eğitimine Manhattan School of Music’te başlamış ve Albert Markov'un öğrencisi olmuş. Lincoln Center’da Dünya Barış Orkestrasının ABD prömiyerinde baş kemancı olarak konser vermiş, Şef Jose Louis Gomes yönetiminde, Gençlik Filarmoni Orkestrası ile ünlü Carnegie Hall’da baş kemancı olarak çıkmış. New York’a gitmeyi tercih etmesinin nedeninin de “Hollywood effect,” olduğunu söylüyor. Küçükken izlediği Spiderman gibi çizgi filmlerin hepsi Manhattan’da geçtiği için bu şehir aklında kalmış.
“Sonra okudukça, öğrendikçe dünya herhalde buradan dönüyor diyorsun. Yarışın olduğu yere gitmek istiyorsun. Ben bu şehri çok seviyorum gerçekten,” dedi.
Sonrasında yüksek lisansı için The Juilliard School'a gitmiş. Bu dönemde Columbia Üniversitesi’nden ekstra pazarlama kursları almaya başlamış — bir müzisyenin seyircilerine ulaşabilmesi için kendini pazarlamayı bilmesinin önemli olduğunu anlattı. Ancak programı yoğunlaşınca aldığı bu dersi bırakmış. Uluslararası Waldo Mayo keman yarışmasında birinci olmuş ve Carnegie Hall’da David Gilbert yönetimindeki Senior Concert Orchestra of New York ile solist olarak konser vermiş.
Bu kadar zor ve rekabete dayalı bir alanda başarılarının onu daha da kamçıladığını belirtti. Dünyanın her yerinden gelen, her yaştan müzisyen ile konser verirken kendine güvenin önemliden çok zorunlu olduğunu paylaştı. Genç biri olarak, kendini sorgulamak için pek alan olmadığını vurguladı.
“Tecrübe ve güven ile alakalı. Eğer kendini küçük görüyorsan, seni sahneye çıkarmaları hata olur. Bunu kendini beğenmiş bir eda ile söylemiyorum, alçak gönüllü ama kendinden emin olman gerekiyor. Sahne başka bir şey, kutsal bence. Hafife alamazsın,” dedi.
Sahne öncesi ritüelleri ya da totemleri yokmuş, daha çok anı değerlendirmeye çalıştığını söylüyor. Şaşırtıcı bir şekilde yapmaya çalıştığı tek şey konserden yaklaşık bir saat önce kestirmekmiş. Bunun onu hazır ve yenilenmiş hissettirdiğini söyledi. Heyecan verici anlarından önce böyle bir şeyi nasıl yaptığını sorguladığımda da bazı müzisyenlerin kuliste sebze doğrayıp çorba yaptığını söyledi. Şaka değilmiş.
“Kendi alanıma baktığımda ben küçücük bir karıncayım aslında. Dünya çok büyük, herkese de bir yer var. O yüzden kimsenin sizi küçük hissettirmesine izin vermeyin,” dedi. “Tabii ben böyle konuşuyorum da hep böyle hissetmiyorum,” dedi gülerek.
En sevdiği eserin Beethoven’ın 9. Senfonisi olduğunu söyledi — zaten genel olarak Beethoven ile “kafayı bozmuş” biriymiş. Beethoven’ın izinden gitmek, sadece çalmak değil besteler yapmak istiyor ve bir keman sonatı yazıyormuş. Hedefi de yazın kaydedip yurtdışı turnelerinde seslendirmekmiş.
“Beste yapmak çok önemli çünkü kendinden bir şey bırakıyorsun. Çok özel. Üretici insanlar rol modelimdir,” dedi.
Klasik müzik ile beraber caz, pop ve elektronik müziğe de ilgi duyuyormuş ve bu alanlara da açılmayı düşündüğünü söyledi. Klasik müziği o da kendi camiasındaki birçok insan gibi her şeyin üstünde görse de, münhasırlığına katılmıyor. Yiğit için klasik müzik en tepede, evet, ama bu demek değil ki sadece o müzik türü var olabilir. Zaten biraz da o anlayışı değiştirmek istediğini söyledi.
“At gözlüklü insanlara karşı savaşıyorum. Artık dünya öyle değil yani dünya senle benim dünyamız, artık biz yönlendireceğiz,” dedi.
Tamam o zaman, dünyayı değiştirmeye hazır mısınız?
Bu yazı 20’liğin 15 Temmuz 2021 sayısında yayımlanmıştı.