The Castingkiller, Türkiye'deki ilk street casting ajansı. Sokakta insanları keşfetmek üzerine işleyen bu casting modeliyle Castingkiller, moda endüstrisinin Avrupai ve standart güzellik anlayışından uzaklaşmayı ve insanların farklılıklarını kutlamayı misyon edinmiş. Modanın herkes için olduğu inancı ile, ırk, din, kilo, yaş demeden farklı modeller ile çalışan bir ajans.
Bu bütüncül topluluğa dahil yaklaşık 200 model, bu ekibin başında ise Castingkiller’ın kurucusu Eylem var.
Eylem Başar Söğüt 1996’da Bursa’da doğdu. Yaklaşık 16 dövmesi ve Bella adında bir kedisi var. Bursa Anadolu Kız Lisesi Kız Bandosu’nun 1.60 boy ile en kısa boylu bando şefi olmasını ve 150 kişilik bir bandoyu 4 sene boyunca yönetmesini ilk liderlik vasfı olarak görüyor. İstanbul Üniversitesi İngilizce Siyaset ve Kamu Yönetimi bölümü mezunu. Anne tarafı Çerkez, Baba tarafı Ardahanlı.
“Doğu batı sentezinin böyle mükemmel bir karışımıyım,” dedi.
Annesi de ve babası da sendikacı. Sendikacılık yaparken tanışıyorlar, Eylem bunu “devrimci birlikteliği” olarak görüyor. Eylem’in hayatında verdiği kararların bu devrimci kanından geldiği çok açık — zaten adı Eylem Başar olan birinden bahsediyoruz.
“Eylem yapmak yetmez başarman lazım düşüncesi ile konmuş bir isim,” dedi gülerek.
7 yaşındayken Anayasa Mahkemesinde çalışmanın hayalini kuruyor, hakim olmak istiyormuş. O dönemler kendini çok çalışkan bir öğrenci olarak tanımlıyor. Bu yüzden okulda birçok insan tarafından zorbalığa uğramış, dayak yemiş. Kendini bu dönemde çok yalnız hissettiğinden değişmeye karar vermiş, kendi deyimiyle daha “marjinal” birine dönmüş.
“Kendimi çok değiştirdimi farkettim insanların bana kötü davranışlarından dolayı. Zorbalık Türkiye'de pek anlatılmayan bir konu ama ne yaparsan yap tipin için karakterin için zorbalığa uğrayabiliyorsun,” dedi.
Üniversitede Murat Küçük’ün yönetmenliğini üstlendiği bir müzik klibinde figüranlık yapmaya gitmiş. Burada işin biraz arkaplanını gözlemleme şansı bulmuş, 16 saat süren çekimde Eylem (yönetmen ve yapımcı dışında) çoğu kişinin figüran ve modellere kötü davrandığını gözlemlemiş. Castingkiller’ın tohumları da burada ekilmiş. Casting için biçilmiş kuralları tanımadığı, çalışma şartlarının düzeltildiği, farklılıkların kutlandığı, ruhu olan yüzler ile çalıştığı bir model yaratmış. Yani o dönemki casting anlayışını öldürmeye karar vermiş.
“Geçen taksici bir amca mesaj atmış bana, ‘ben taksiciyim ama kızım sizi gösterdi ben de manken olmak istiyorum’ diye. Bu bence çok büyük bir şey çünkü dünyanın çoğu yerinde moda binde birlik kısma hitap ediyor. Kendine benzemeyen birinin, asla paranın yetmeyeceği kıyafetler giydiği fotoğraflara bakıyorsun,” dedi. Modanın halka hitap etmesini önemli buluyor. Zaten günümüzde birçok büyük marka streetcasting’e yöneliyor.
İlk klip deneyiminde 1 saniye bile görünmese de Murat Küçük onun Funda Arar’ın bir klibi için casting yapmasını istemiş. İlk başta yapımcı şirket 21 yaşında genç bir kadın olarak Eylem’i istemese de Murat Küçük arkasında durmuş. Böylece Eylem 30 tane istenilen marjinal profile uyan kişi bulmuş ve sete getirmiş. Bu başarısından sonra onu başta istemeyen yapımcı şirketi ona “Eylem Hanım” demeye başlamış. Bu girişinin ardından Türkiye’de aklımıza gelebilecek çoğu ünlünün kliplerinin castingini yapmış.
Bu başarısının ardından reklam ajansları ile de çalışmaya başlamış. Üniversiteden mezun olduğunda cumhurbaşkanları ile zirveler yapan Uluslararası İşbirliği Platformu’nda zirve koordinatörü olarak çalışmış. Genç yaşında dünyanın birçok yerinden cumhurbaşkanları ile tanışma fırsatı yakalamış. Daha sonra Amerikalı bir start-up şirketinin bölge direktörü rolünü üstlenmiş. Ancak bir süre sonra tam zamanlı Castingkiller’a odaklanmaya karar vermiş.
Ailesi siyaseti bırakmasını ve iş veren olmasını istememiş. Moda da onlara uzak bir konuymuş ancak Eylem’in güzellik kurallarını yıkmak ve modadaki ırkçılığa karşı çıkmak için çalıştığını görünce çok gurur duymaya başlamışlar. Yaptıklarını annesi Eylem’den daha fazla paylaşıyormuş. Zaten Eylem’in içindeki o siyasetçi, örgütleyici insan da hala çalışıyor.
“O kadar ideolojik bir yerindeyim ki moda alanının. Ütopik standartlarI yıkmaya çalışıyorum ve siyasetten uzak hissetmiyorum açıkçası,” dedi.
Günümüzde bilinen uluslararası bir markanın bütün beden ve ırktan insanları dahil etmeden bir kampanya yapması çok zor — halk markaları bu konularda eleştirebiliyor. Eylem Türkiye’de bu kapsayıcılığın eksikliğini iki şeye bağlıyor;
Yeterince uluslararası markamız yok.
Türk halkı genel olarak kendini model olabilecek bir ırk olarak görmüyor.
“Toplumda çoğu kişinin ‘benden manken olabilir’ düşüncesi yok. Şu an streetcastingi çevrimiçi yapıyorum daha çok, insanlar başvuruyor. Ancak bundan iki sene önce insanları tek tek sokaktan bulduğum zaman herkes bana ‘dalga mı geçiyorsun, dolandırıcı mısın?’ gözüyle bakıyordu. Kendileriyle ile ilgili öyle bir şey düşünmüyorlar ki, bana inansın,” dedi.
Eylem’in kapsayıcı modellik anlayışını Türk müşterilere kabul ettirmesi de biraz zaman almış. Dünyaca ünlü Vogue’un ve ID Magazine’in kapaklarına ilk defa Türk ve ünlü olmayan modeller çıkarttıktan sonra Türkiye’de reklam, klip ve moda işleri artmış.
“Türkiye piyasası benimle çalışmıyordu ama dünyaca ünlü dergilerle ve isimlerle çalışınca buradaki herkes bu sefer bir anda kabullendiler beni ve yaptığım işin değeri sonra anlaşıldı,” dedi. Ancak işin kendisinde bitmediğini vurguluyor. Eylem sadece insanları bulan ve çeşitli işler için önerilerde bulunan kişi. Günün sonunda bu değişimi ileri taşıyacak, sürdürülebilir kılacak son kararı veren marka sahipleri, fotoğrafçılar ve prodüksiyon ekibi.
Ekrana bakmaktan 3 numara olan gözlerine biraz rahatlık vermek için saat 12’ye kadar olan süreyi spor yapmaya ve resim çizmeye, kısaca kendi ile olmaya ayırıyormuş. Hayatının iş olduğunu, arkadaşlarının bile işinden tanıdıkları olduğunu söyledi. Kendi işini kurmuş ve severek yapan bir 20lik olmanın dezavantajı da bu; duramıyorsunuz. Kendine ayırdığı zamandan sonra tüm günü masa başında geçiyor; markalara sunumlar yapıyor, web sitesini güncelliyor, sete ya da toplantılara gidiyor, modeller ile iletişimde kalıyor, müşterilere casting yapıyor ve modellere yapmaları gerekenleri öğretiyor. Tüm bunları da tek başına yapıyor.
“Charlie'nin Melekleri gibi bana mesaj geliyor, şu tarihte model ihtiyacımız var kimler olabilir ben de tık tık tık hemen bunlar uygun, bence şu kişileri alın çünkü sizin kitlenize hitap ediyor diye öneriyorum. Sonra modele şurada setin var git diyorum. Çok telefon bazlı bir iş,” dedi.
Hatta Eylem en son telefonunu ne zaman kapadığını hatırlamıyor. İşi yüzünden dijital bağımlılığının olduğunu söyledi. Kendinden ödün verince çok rahat geçinebileceğini ancak bunun onun ideolojisine çok ters olduğunu söyledi. O algıyı değiştirmek istiyor. Ütopik güzellik standartlarından uzaklaşsa da, farklılıkların kabul gördüğü, çalışma standartlarının eşit ve kaliteli olduğu ütopik düşüncelerden kopmuyor. Grevli işçisi olan ya da genel olarak beğenmediği markalarla para için bile çalışmıyormuş.
“İyi bir iş veren olmak önemli. İhtiyacım olan her şeye sahibim dahasında da gözüm yok. Insanları da sömürmek istemiyorum,” dedi.
Bazıları genç yaşında bunları nasıl başardığını sorgulasa da, Eylem bu noktaya kendi tırnakları ile kazıyarak, parasını kazanıp şirketine yatırarak, hayal kurarak, alışılmış düzeni değiştirmeyi amaçlayarak, kendi emeği ile geldiğini söylüyor. Başkalarının kötü sözlerine, eleştirilerine ve zorbalıklarına da artık kulak asmıyor.
“Kendi kişiliğimi asla değiştirmem artık. Utandığım, arkasında duramayacağım hiçbir şey yok,” dedi.
Evet, çünkü biz neysek oyuz. Ve bundan daha özgürleştirici bir his yok.
Bu yazı 20’liğin 16 Eylül 2021 sayısında yayımlanmıştı.