Jean-Honoré Fragonard’ın The Swing adlı eserinde, yeşil ve mavi tonlarında, büyülü bir orman ile karşılaşıyoruz. Ağaçların çerçevelediği eserin ortasında ışıldayan bir kadın, krem şantiye benzeyen rococo tarzındaki pembe elbisesi havalanarak, büyük bir zevk ile sallanıyor. Bergère şapkası bu ileri-geriye rağmen yerinden oynamamış olsa da, nazikçe uzattığı ayağından ayakkabısı çıkıyor. Havalanan ayakkabısının altında, yeşilliklerin içinden bir adam ona doğru uzanıyor. Arkasında ise bir başkası, karanlıklar içinden ona sever gözlerle bakarken, salıncağı sallıyor.
Fragonard’ın bu iç açıcı ve eğlenceli sanat eserinin arkasında çok farklı bir hikâye yatıyor. Sadakatsizlik, şehvet, tutku, aşk ve gücü temsil eden bu eserde, arka planda salıncağı sallayan kişinin, kadının kocası olduğu düşünülüyor. Salıncağı sallamak için kullanılan iplerin evliliğin hem yarattığı bağı hem de o dönemde kadınların cinselliklerini keşfetmelerindeki kısıtlamaları temsil ettiği düşünülüyor. Karşısındaki adam ise kadına sırılsıklam aşık olmuş genç biri.
Bu hikâyeyi sanat tarihi içerik üreticisi Sena Pınar Civan’dan dinliyorum. En sevdiği sanat eserlerinden biri olduğunu paylaştıktan sonra, Instagram’da da yaptığı gibi, bana bu Rokoko eseri anlatıyor; ağaçların deseninden başlıyor, arka plan ve küçük detayların anlamına kadar iniyor. Onu, kamerasının önünde olmadan (ki tamam, Zoom’daydık, o yüzden belki bir kamera vardı), doğal ve kurgulanmamış bir şekilde en sevdiği şeylerden bahsederken dinlemek gerçekten büyük bir zevk.
Pınar 1998, İstanbul doğumlu. Mimar Sinan’a bölüm birincisi olarak girip tarih okumaya başlayana kadar hayatı doğup büyüdüğü Bakırköy’de geçmiş.
“Doğduğum hastaneyi görerek büyüdüm. İlk okul, ortaokul, lise, hepsi evime 5 dakikaydı,” dedi.
Basketbolcu bir baba ve Mimar Sinan mezunu bir anne sayesinde hem spor, hem sanat ile büyümüş. Çocukluğunun “müzelerin içinde” geçtiğini söyleyen Pınar aynı zamanda tenis, voleybol, basketbol takımlarında oynamış ve yoga eğitmenliği yapmış.
Bu çok yönlülüğün onu duramayan bir insan hâline getirdiğini paylaştı.
“İçerik üreticiliği yaparken, tarih öğretmeni de olayım diyorum. İçerik üretirken, kurumsal da çalışayım, freelance de yapayım, çocuklara yoga eğitmenliği de yapayım. Rahat duramıyorum,” dedi.
‘Cogito Ergo Sum’ ve Başka Felsefeler
Ernst Gombrich’in Sanatın Öyküsü kitabından çok etkilenen Pınar, pandemi döneminde gece gündüz kitap okumaya başlamış. Eğitim verdiği yoga stüdyosu kapandığı için, yerinde duramadığına ve bir şeyler yapması gerektiğine karar vermiş. Sanat tarihinin onu mutlu ettiği gerçeği ile tekrar yüzleşerek, akademik sanat tarihi kitaplarına odaklanmış. Sonra da aklına sanat eserlerinden defterler, posterler, seramikleri sattığı küçük bir dükkân açmak gelmiş. Fikrini geliştirdiği dört aylık dönemde, günde 11-12 saat çalışıp araştırma yaptığını paylaştı.
Böylece Ekim 2020’de Cogito Store'u açmış. Adı da küçük bir tartışma sırasında sevgilisinin ona ‘cogito ergo sum’ demesinden gelmiş. Pınar da ‘aa şirketim için güzel olur,’ demiş, böylece barışmışlar.
Cogito Store’da “sanat ve tarihten ilham alan tasarımlar,” başlığı altında haritalar, sanat eserlerinden defterler ve seramik tablolar satıyor. Bu markayı başlatırken içerik üreticiliği ile ilgili öğrendikleri sayesinde, kendi Instagram hesabını sanat tarihi ile ilgili içerik üretmeye adamaya karar vermiş. İlk başlarda yapmaya utansa da, arkadaşları onu bu konuda çok desteklemiş. Covid olduğunda yapacak başka hiçbir şeyi olmadığı için videolar çekmeye ve paylaşmaya başlamış. Sonra da gerisi gelmiş.
Pınarla, hayatının daha durgun olduğu bir dönemde buluşuyoruz. Fragonard’ın salıncağı misali, iniş ve çıkışın hepimizin hayatında daimi yeri olduğunu kabul etmiş ve bu inişin de bir çıkışı olacağını bilen bir Pınar duruyor karşımda. Pandemide ekonomik özgürlüğünü kazananmış olsa da Cogito için hikâye biraz daha sallantılı olmuş. Pandemi döneminde çok ilgi görse de, kötüleşen ekonomi nedeniyle bir düşüşe geçmiş.
“Yani aslında alıp başımı çok gittim, hedefim tamamen kendi markam ve içerik üreticiliğiydi, ama işte…” diyerek alıcılarının bu dönemde azaldığını paylaştı. Bir ara dükkânı kapatmış olsa da, şu an hem içerik üreticiliğine hem de Cogito’yu büyütmeye devam ediyor. Bu ikisi de ‘iyi ki’lerle dolu.
Sanat tarihinin onun için bir kaçış noktası, mutlu olduğu bir yer olduğunu söyledi. “Sanat tarihi insanın estetik zevkini geliştirerek, hayattan daha mutlu olmasını ve keyif almasını sağlıyor. Bakan gözler açılıyor, bu açıdan çok değerli. Görmeyi geliştirmek. Hayat daha güzel oluyor bence,” dedi.
Odaklanamama ve Zamansızlık
Pınar’ın içerik üretimine yaklaşımı adeta bir öğretmen gibi. Sanat tarihi ile ilgili hazırladığı videolar ile, merak tohumları ekmeyi hedefliyor.
“Odaklanamıyoruz. Odak süremiz artık çok kısa. O yüzden böyle bir şey yapmak istedim. Tabii ki çok akademik bilgiler vermiyorum ama merak uyandırıp araştırmaya itmek önemli," dedi.
Bu odaklanamama ve hızlı bilgi tüketiminin ortasında da zamansız sanat eserleri duruyor. İnsanlara yeni dünyalar ve bu hızın içinde bir nefes sunuyor.
“Zaman kavramı bitiyor sanat eserlerine baktığımda. Duyguları yansıttıkları için zamansız,” dedi.
Pınar’ın gelecek planlarında zamanda formasyonunu tamamlayıp, aynı zamanda tarih öğretmeni olmak da var. Bununla beraber içerik üreticiliğinde kitle artırmak ve profesyonelleştirmek istiyor. Son olarak da bir kitap yazma hayali var.
30’lu yaşlarının en iyi dönem olacağını düşünse de büyümek istemiyormuş. 20’lerin düşüp kalkma yaşları olduğunu söyledi.
“20ler abartı yaşı. Çok yüksek kalkıyorsun, düşüyorsun. Hareketli, fırtınalı ama çok güzel,” dedi.
Salıncakta sallanırken yükseklerde gökyüzünün mavilerine ulaşmanız, alçaklarda da vazgeçmeden tekrar yükselmeniz dileği ile!
Bu yazı 20’liğin 7 Ekim 2022 sayısında yayımlanmıştı.