Dilhan Şeşen, her konserinin öncesinde, sound check’te sahneye yatar. Dizlerini kırarak, Converselerini sağlamca yere basar, sırtını bir güzel yere yaslar, saç köklerinden parmak uçlarına kadar her yerinin sahneyi hissettiğine emin olur. Müziği iliklerinde hisseder, kafasını sağa sola sallayarak ritim tutar ve teşekkür eder. O sahneye teşekkür eder. Ondan önce bu sahnede yer almış sanatçılara teşekkür eder. Sonra gelir konser vakti. Grubu ile, Berke Koymen, Bahadır Kartal, Barış Ergün ve Seda Kireççi, el ele tutuşulur, ardından da güzel bir enerji ile sahneye çıkarlar.
Dilhan, 1998, İstanbul doğumlu bir müzisyen. Yumuşacık bir sesi, sıcacık bir varlığı var. Annesinin adı Dilara, babasının adı Burhan. Dilara’nın Dil’i, Burhan’ın Han’ını alarak oluşturdukları bir isim olduğunu paylaşan ailesi onun bir “aşk çocuğu” olduğunu söylüyormuş. Ama aynı zamanda gönülden söyleyen demek.
Uzun bir müzisyen aile ağacının 20’lik kadrosunda yerini almış. Grup Gündoğarken’den yakinen bildiğimiz Burhan ve İlhan Şeşen babası ve amcası. Abisi, Serhan Şeşen müzisyendi, annesi deseniz Best FM’de DJ’ydi. “Başka yerden fırlatılmış bir aile gibiyiz hani. Herkes müzikle uğraşıyor, tuhaf bir şey,” diyor Dilhan. Şeşen toplantısı adını koydukları mezeli, müzikli rakı sofraları kurarlarmış. O da büyürken müziksiz bir ortam bilmemiş.
“Küçükken okulda ne olmak isterdiniz diye sorduklarında, çok düşünüp şeyi bulduğumu hatırlıyorum: veteriner de olabilirim o zaman. Ya da dansöz de olabilirim. Ama zorluyordum. Başka bir şey var mı hayatta?” diye soruyor.
Müzikal bir aile olmanın en güzel kısmının da o gönül bağını kurabildikleri yerin, ortak paydalarının, müzik olmasıymış.
“Meselemiz bu. Senin geçtiğin yollardan kaç kez daha geçti onlar, bahsettiğin hisleri biliyorlar, oluşturmak istediğin şeyi az çok anlıyorlar. O yüzden çok şanslıyım. İnanılmaz şanslıyım. Çok belirli bir gelirin yok başta, çok isteyecekleri bir şey değil aslında,” diyerek gülüyor.
17 yaşından beri müzisyenlik yolunda ilerleyen Dilhan’ın müzisyen olduğunu babası son iki senede, çalışkanlığı gün yüzüne vurduğunda söylemeye başlamış. Yıllardır bunu kabul etmemiş olmasının onu motive ettiğini belirtti.
“Hep ona soru sorarım, hocam, ön ilikleme, çok severim o hareketleri. Baksana ceket var üzerimde yani,” diyerek siyah ceketinin önünü ilikliyormuş gibi yapıyor. Gülüyorum. Bu röportaj Kadıköy’deki Cuba Coffee’de gerçekleşiyor ve Dilhan beni sürekli güldürüyor.
Dilhan’ın kendine müzisyen diyebilmesi de biraz değişkenlik gösteriyormuş. Kimi zaman o sorumluluğu almak istemiyor, kimi zaman da bayılıyormuş ‘müzisyen’ olmanın getirilerine. İlk başladığı anın, Bodrum’da gitarist arkadaşı ile cover çaldıkları zaman olduğunu paylaşıyor. Kazandıkları para ile, edindikleri arkadaşlara mojitolar ısmarlar, dans etmeye çıkarlarmış. Tabii alkol o zaman daha ucuzdu…
Müzikle ilgili hatırladığı ilk anılarından biri babasının Maslak’ta -1. kattaki az ışık alan “gotik” stüdyosundaymış. Abisi, 10-yaşındaki Dilhan için o dönemler popüler olan High School Musical’ın alt yapısını düzenler, ona şarkı söyletirmiş.
“'Aferin lan iyi söyledin,' 'helal' gibi şeyler söyleyerek şımartırdı beni. İlk o kayıtları hatırlıyorum. Çocuksun parka gitmek istiyorsun, o seni tutuyor gel stüdyoda bunları kaydedeceğiz. Teşekkür ederim yani ona,” diyor.
Bu sene çıkan, Kumdan İnşa Putlarla albümü de aslında tüm bu yılların birikiminin ve Dilhan’ın kendisiyle kurduğu gönül ilişkisinin bir yansıması. Tabii aynı zamanda grubundan Bahadır ve Barış ile beraber lahmacun yerken gelen bir fikir. Ama en temelinde yazma sürecinde kendi içinde yaşadıklarını; rahatsız olduğu durumları, keyif aldıklarını yazıyor, cümleler yakalayıp onların üstüne gidiyormuş. Katman katman, ince ince işliyormuş bulgularını müziğinde.
“Çok merak ediyorum kendimi, kobay faresi gibi işlemekten çok keyif alıyorum. Biraz da işimiz bu gibi geliyor açıkçası buradayken,” diyor.
Tezatlar da bu albümünün yapı taşlarından biri. Mesela Gök Mavi adlı şarkısında, zorlanılan bir ilişkiden bahsederken aynı zamanda masmavi, apaçık bir gök betimliyor Dilhan.
“Çok öyle bir tipim çünkü. Dünümle bugünüm tutmaz. Şaşırtmalı biri olduğumu söyler en yakın arkadaşım, çok pürüzsüz bir tip değilim. Seviyorum öyle şeylerle oynamayı n'apıyım Ayrı yapıların bir araya gelmesinden çıkan şey daha ilginç ve daha işlenebilir geliyor,” diye paylaşıyor.
Çok güzel bir örnekle geliyor. Anneannesinin vefat ettiği gün, kedileri doğum yapmış. “Biz böyle iki tuhaf durumun ortasında bir kaldık. O minnoş, küçük kıl yumağına aşırı seviniyoruz. Ama anneanne vefat etti orada. Dedik ‘ulan tam da böyle bir şeyin içerisindeyiz zaten.’ Durmadan her hareketimizde bir şeyi yitiriyoruz. Bu bir duygudur, bi durumdur, ardından yenisinin hareketi başlıyor” diyor.
Bu süreçte de aslında adapte olmak ve akışta kalmanın öneminin altını çiziyor. Yıllar önce Dilhan’ın babası ona çok önemli bir hayat dersi vermiş. Bir öğlen gitar çalarken, balkona çok güzel güneş vurmuş ve babası ona balkona çıkmasını söylemiş. Dilhan da bestesini bitirdikten sonra çıkacağını söyleyince, babası sinirlenmiş. “‘Hayır güneş şu an var’ dedi. ‘O balkona şu an çıkman gerekiyor. Hayat öyle bir şey değil, senin besteni beklemez güneş.’” O da sonra hemen gitarını bırakıp balkona çıkmış. “O ısıyı alınca dediği şeyi o kadar iyi anladım ki.. Tamamen babamın tavsiyesini gençlere satabilirim. Bence muazzam bir tavsiye. Bizim bedensel vaktimize uyumlu değil yaşam. Bizim ayak uydurmamız gerekiyor.”
Burhan Şeşen’in bu harika hayat dersi ile beraber, Dilhan’ın da 20’lerinin ilk yarısını nasıl değerlendirdiğini merak ediyorum;
“Duygusal olarak çok fazla duygu durumu ile şenlendiğim, partilediğim ve boğuştuğum bir şey oldu. o yüzden çok şanslı hissediyorum. Aşık oldum, saçmaladım, toparladım, batırdım. Farkında olmadığım bir sürü şey vardı, onun dışında fikren sadece kendi saçlarımı sevebilirim. Pişman olduğum hiçbir şey yok,” diyor. 20’lerinin başındakilerin de bazı temel duyguları deneyimleyip 25’lere gelmelerini diliyor.
“Umarım bir-iki darbe almış olurlar. Umarım zor koşullar içerisinde yaşamışlardır, duygusal olarak zorlanmışlardır. Öyle olursa 25 ve sonrası daha kıyak geçecektir. 20'lerin başında bunu yiyip yutmak daha iyi,” diyor.
Gelecek için planları da aslında bu minvalde. Devam. Sanatsal olarak iyi beslendiği bir hayat istiyor.
Beats by Girlz Türkiye kapsamında gerçekleşen konserdeyiz. Kadıköy, Müze Gazhanedeyiz. Yerlere atılan minderlerde erkenden yer kapıp oturanlar da var, evlerindeki balkonlarından sahneyi izleyenler de. Bu projede yer almayı aynen şöyle özetliyor:
“Üf daha iyisi ne olabilir? İnsan en büyük sabotajı kendisine yapıyor ya, kendisinin içerisinde olduğu bir yapıyı desteklemesi bazen daha zordur. O yüzden çok zor bir şey yapıyorlar bakınca. Çok hayranlık uyandırıcı. Muazzam. Ben çok mutluyum. Güvende hissediyorsun, çok büyük çabayla yaptıklarını biliyorsun, arka planını biliyorsun. Bunun iyi ve kaliteli bir şey olduğunu biliyorsun.”
Sahnede, onun deyişi ile “muazzam” bir enerji ile şarkılarını söylüyor ve dans ediyor. Şarkı arasında seyircisine kurbağalar ile ilgili bir hikaye anlatıyor. İki kurbağa varmış. Biri babaanne hırkası giyiyor, diğeri deri ceket giyiyormuş. Beraber evlerine gidip bira yapmaya gitmişler. Seyirci gülüyor. Ben gülüyorum. Mutluyuz. Gönlümüze dokunuyor. Sonra şarkısına başlıyor… “Güzel günlerin ardına düş bir kere…”
Bu yazı 20’liğin 12 Kasım 2023 sayısında yayımlanmıştı.