Paptircem ile oyuncak kutumuzdan çıkan bizler üzerine
Yazı:
“Ben Sena,” diye başlıyor kendini anlatmaya bana nam-ı diğer Paptircem. ‘Nasılsın?’ diye soruyor bana. Zoom odasında birbirimize bakıyoruz. Bu kadar uzakta olup, bu kadar yakın hissetmek beni rahatlatıyor. Sena ile ilk albümü Büyüklere Ninniler’i bitirdikten, üstüne yıllardır çalıştığı parçalar insanların kulaklarına ulaştıktan sonra buluşuyoruz. Yorgun ama rahatlamış. 14’ünde Dorock Fitaş’ta gerçekleşecek pijama partisi temalı konser hazırlıklarından önce, 3-günlük molasının keyfini çıkarıyor.
Sena, 28 yaşında bir müzisyen. Yalovalı. Üniversitede felsefe ve psikoloji çift anadal yapmış, 10-yaşında annesi onu kurs sanarak yarı-zamanlı konservatuvara yazdırmış. 12 yaşında “pump up the jam” den ilhamla şaka olsun diye kullandığı Paptircem adı takipçileri arttıkça üstüne daha çok yapışmış. “Cem abla” denmesi hoşuna gittiği için de bu adı değiştirmek istememiş.
Çocukluğunda annesi ona birçok farklı şey denetmiş; halk oyunlarına da gitmiş, baleye de. Çocukluğundan beri müziğe çok ilgisi varmış. Hatta oyuncakçı olan babası ona bir gün bir klavye hediye etmiş.
“Tuşlu çalgılara çok ilgim vardı. Deliriyordum. Anlamaya çalışıyordum,” dedi. Müzik öğretmeni vasıtasıyla, bu ilgisini desteklemek isteyen ailesi onu Yalova’da o zaman yeni açılan “deniz kenarındaki” konservatuvara yazdırmışlar. 11 yaşında yetenek sınavına giren Sena, kendini bir anda ondan çok daha büyük insanlarla okurken ve keman çalarken bulmuş.
Çocukluğunda, kendisini ve ilgi alanlarını tanımadan, çok şey denemenin ona iyi gelmediğini paylaşan Sena, bir dönem öz benliğini ve özsaygısını başarı üzerinden değerlendirdiğini söyledi. Bunu da “berbat bir durum,” olarak özetledi. Başkalarından alkış ve onay beklemek, birçok farklı konuda iyi olmaya çalışmak, Sena’ya kendini tanımasında çok yardımcı olmuş.
İkilemler Yaşı
Sena’ya ‘kendini nasıl tanıtırdın?’ gibi zor bir soru sorduktan sonra bana şunları söylüyor:
“Çocukluğumdan beri sevdiğim her şeyin; okuduğum kitapların ve dinlediğim müziklerin kalbimde camekanda bir fuarı var ve orası çok değerli. Bütün hayatımı genelde bu fuara göre yaşıyorum. İçimde olanlara hiç ihanet etmek istemem. Bütün hayatımı da bunun üzerine kurdum aslında.”
Kendine ihanet etmemek için kendini tanıyabilmen gerektiğini söyleyen Sena ile biraz ironiden bahsediyoruz. Aslında ne komiktir ki 20’li yaşların tüm tezatları ve git-gelleri çocukluğumuzdan itibaren kendini belli ediyor. Gelecek günlerin habercisi gibi… “Acımasız süreçler,” olarak özetlediği bu zamanlarda en önemli şeyin kendine dürüst olup, hikayesini anlatabilmek olduğunu söylüyor.
Dürüstlük ve olduğun kişiyi kabul edebilmek o kadar kolay gelmiyor tabii. Sena da, birçoğumuz gibi, hayatı boyunca bir dolu hata yapmış. Başka insanların onayına muhtaç da olmuş, kendinden çok fazla fedakarlıkta da bulunmuş. İstemediği şeylere evet de demiş, başkalarını memnun etmek için kendi benliğinden de sapmış. Kendine ihanet etmiş, yolunu bulmaya çalışan birçoğumuz gibi. Ama müzik ile beraber bir değişim geçirmiş; yazdığı sözün arkasında durabilme motivasyonu ile hem istediklerini anlamaya hem de kendine karşı daha dürüst olmaya başlamış.
“Hep arkasında durabileceğin bir şey yaz. Sen ne seviyorsun, millet ne seviyor değil. Sen ne istiyorsun? Çünkü hayatın boyunca sen bu şarkıları söyleyeceksin. Sahneye çıkıp hiç inanmadığın bir fikri savunuyor olmak, bağırıyor olmak, kendine ihanet gibi geliyor bana,” dedi.
Bu bakış açısı ile Sena, bana göre bir halk ozanı statüsüne çıkıyor. Çoğumuzun düşündüğü ama müziğe (ya da lafa ) dökemediklerini yüzümüze vuruyor. O nedenle Sena’nın şarkıları sayesinde ağlayan da, gülen de, rahatlayan da çok oluyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında sıkça dinlediğimiz Padişahım şarkısını düşünün mesela.
“Çiçek eken var saksıma, bi' de
Kasteden var sabrıma
Sarılanlar yalnızlara, bi' de
Terk eden yalnızlığa.”
O içtenlik ve dürüstlük beraberinde bir samimiyet ile kucaklıyor hepimizi, melodileri ve sözleri ile. Yeni albümünün ilk teklisi Kaybettim Yirmilerimde’de mesela, “her şey ne güzel diyeceğime kayboldum yirmilerinde” diyerek çoğumuzun bu yaşlarda hissettiği o belirsizliğe değiniyor.
“O kadar fazla ve benzer şey yaşıyoruz ki. Çok az insan istediği işi yapıyor, istediği işi yaparken de destek görmeyen çok insan var. Kaotik bir süreç. 20'ler bize bunu yapıyor. Ben böyle bir şey hayal etmemiştim, 10 yaşlarımdayken ‘oh 20'lerimde istediklerimi yapacağım, kimse de bana karışmayacak…’ derdim. Hiç böyle hayal etmedik bence biz büyümeyi,” dedi.
Röportajlarında rahatlıkla ‘ben bu aralar mutsuzum,” diyebiliyor. Mutluluğun günümüzde kimi zaman haz ile özdeşleşen bir şeye dönüştüğünü, belki kovalamamız gereken şeyin huzur olduğunu düşündüğünü paylaşıyor. Bu duyguları rahatça paylaşabilmesinde Z-kuşağının ve TikTok’un da çok yardımcı olduğunu paylaştı. Bu mecrada her duygu normalleştiriliyor.
“Canım TikTok'um ya,” diyerek gülümsüyor.
Aldık Sazı Elimize, Söyledik Büyüklere Ninniler.
Küçüklüğünden beri müziğe ilgi, enstrümanlara yakınlık ve merak duyan Sena için müzik yapmaya başlamak içgüdüseldi.
“Bu kadar ulvi, kıymetli geliyorsa, ben buna şans vermeden ölmemeliyim gibi düşündüm,” dedi.
Sena klavyesinde armoniler yaparak başlamış, ardından sosyal medyada viral olmuş videoların üzerine müzik yaparak devam etmiş. Bunlarla birazcık parmaklarını suya daldırdıktan ve çevresindeki dostlarından gereken desteği aldıktan sonra, “süper kahraman gücü” olarak tanımladığı söz yazma ve şarkı söyleme denemelerine başlamış. Müziğini dinleyen birine 3-dakika içerisinde duygu yükleyebilmeyi inanılmaz bir yetenek olarak gören Sena, bunu yapabilme cesaretini kendinde yavaş yavaş bulmuş.
“O gerçekten bana başka seviyede bir iş gibi geliyordu. Ama gözümü açtım, kapattım ve oldu gibi hissediyorum. Çok hızlı aktı çünkü küçüklüğümden beri hayalim olan bir şeyi yapıyordum. İlk defa bende süperkahramanmışım gibi hissediyorum. Onu keşfetmek güzel. Hala çok yolum var,” dedi.
Büyüklere Ninniler albümünün aslında Sena’nın manevi oyuncak kutusunda yıllardır biriktirdiği farkındalıklar, deneyimler, hayal kırıklıkları ve özgürlüklerin ortaya çıkışı olduğunu gözlemliyoruz. Bir dağ evinde geçirdiği 1-haftanın ( ve hayatının 28 yılının) ardından çıkmış olması da albümün doğallığını çok güzel temsil ediyor. Her şeyden sıkıldığı, günlerinin rutine döndüğü, rutinlerinin de canını sıktığı bir dönemde, arkadaşlarını toplayıp küçük bir kaçamak yapmışlar. Sabahları bir ağaç üstüne kurulmuş çocuk evi gibi bir oyuğun üstüne çıkıp kahvesini içerken yazmış, çizmiş ve günlüğünü okumuş. Müzik yapmış — iş için değil, sevdiği için. Dostları ile iş ve gelecek dışında her şeyden bahsetmiş, üretmiş, durmuş ve nefes almış. Geçirdiği en güzel haftalardan birinin sonucunda da Büyüklere Ninniler doğmuş.
Albümün tanıtımında “Yalnız olmadığınızı hissederseniz, bu albüm amacına ulaşmış olacaktır,” cümlesi ile karşılaşıyoruz. Gerçekten de bu 8-şarkılık albümde ‘evet ya’ beraberinde de ‘of ya,’ dedirten çok fazla şarkı var. Ama iyi anlamda. Kolektif bir duygu bu. Birleştirici. Hani arkadaşlarında yatıya kalırsın, yastığa kafanı koyar, tam yatmadan önce derin konuşmalar yaşarsın ya. O tatta. O keyifte. O rahatlıkta.
Sena uykuya dalmadan önce tek başına kaldığı o dakikalarda çok şey düşündüğünü paylaşıyor.
“Çok güzel bir gün geçirip uykuya dalmadan önce, ‘iyi hoş da n'oluyor ya?’ olur musun? Biz napıyoruz, ben kimim, o şaka o kadar komik miydi” diyerek aklından geçenleri sıralıyor. “Benim kafam özellikle yastığa kafamı koyduğumda durmuyor.”
Sena günü bitirmeyi çok kritik bulduğunu paylaştı. Bu albümde söylenenleri biri ona biri tam uykuya dalmadan önce söyleseydi, iyi geleceğini paylaştı. O nedenle adı “Büyüklere Ninniler.” Çünkü büyüklerin de ninni dinlemeye ihtiyacı var.
Bu 20’ler Ne Yahu?
Sena’nın bu 10-senelik dönemin bitmesine tepkisi “öööööö bitiyoooo,” olsa da 30’ları için heyecanlıymış. Daha net kafa ile, geçmişindeki Sena’nın yükünü hafiflettiği yaşlar olacağına inanıyor.
20’li yaşların birazcık boşluğa düştüğümüz, kendimizi tam anlamaya çalıştığımız yıllar olduğunu paylaşıyor. Üniversiteden mezun olduktan sonra sudan çıkmış balık gibi oluyoruz.
“Nasıl yaşanır kılavuzunu biz üniversiteden mezun olduktan sonra biri yüzümüze vuruyor, ‘buyrun,’ diyor ‘şimdi ne istiyoranız yapın.’ Bana kimse ne istediğimi sormadı ki, bilmiyorum ne yapacağımı; staj yapmam gerekiyor çünkü öyle söylemişlerdi, işe girmem gerekiyor çünkü öyle oluyor galiba. Küçükken resim çizerdim, ne oldu o? Bir bakıyorsun 5 yıl geçmiş ve sen sevmediğin bir işte sırf sigorta yapıyorlar diye kalmışsın. Bence 20'ler bu. 30'lar o yüzden daha iyi galiba,” dedi.
Peki, albümden bir şarkı ile 20’lerini nasıl özetlermiş Sena? Sözlerini Kaan Arslan’ın yazdığı Yamadım Yaralarımdan geliyor;
Tanırım bu kadını
Umarım barıştırır zaman
Onunla aynalarını
***
Tanıdım bu kadını
Yaptığım hataların
Yaparken aynılarını
“Hataların aynılarını yapmaya devam ediyorum ama anca öyle tanıyorum kendimi. Umarım zamanla aynılarınla barışırsın, kendini daha çok seversin. Daha yolum var ama 20'li yaşlarım tam olarak böyle geçti,” dedi.
Barışmaya ve kaybettiğimiz 20’lerimizi bulabilmeye…