ABG #51: Burak Ayaz
🍸 Bu haftanın Alıp Başını Giden'i Fahri Konsolos'un Burak Ayaz'ı. 🍸
Araya, Toplaya, Koklaya Yolunu Bulmak: Burak Ayaz
Yazı:
Hava güzel, akşamın sakinliği yavaş yavaş günün yoğunluğunun üstünü örtüyor. Caferağa’da Fahri Konsolos’tayız. Sandalyeler dolu, muhabbet keyifli. İnsanların, kokteyllerinden bir yudum aldığı gibi gözlerinin açıldığını gözlemliyorum. Şaşkınlık? Sanki. ‘Bu malzemeler bir araya gelip nasıl böyle boza tadını veriyor?’ ya da ‘vay canına bu kokteylin tadı gerçekten ama gerçekten sarma gibi,’ dermişçesine.
İnsanları merakla izlerken, benim siparişim geliyor. “Bi Koşu.” Bir elime kokteylim veriliyor, diğerine de minik yenilebilir bir gazeteye sarılı küçük bir kıtır. Ekmek gazozu ve rom ağırlıklı bu kokteyl, Alıp Başını Gidenimiz Burak Ayaz’ın büyürken apartmanının en küçüğü olarak ekmek almaya yollanmasından ve arada verilen ekstra para ile kendine gazoz almasından ortaya çıkıyormuş. Bu tatları ve anıları bir kokteylde birleştirmek istemiş.
Burak, kurucusu olduğu Fahri Konsolos’ta, görmeye alışkın olmadığımız endemik bitki türlerini kullanarak kokteyller hazırlıyor ve bir hikaye olarak sunuyor. Sektöre girdiğinden beri hayalini kurduğu oyun alanını oluşturmuş olmanın verdiği gurur, ve belki de hafiflik, yüzünden anlaşılıyor. Zamanının ve kazancının çoğunu keşfetmeye, yeni şeyler yapmaya ve kendini geliştirmeye harcıyormuş.
Fahri Konsolos’u açmayı düşündüğü dönemde konuştuğu çoğu insan Türkiye’de bu denli deneysel, farklı ve kokteyl kültürünü takdir eden bir mekanın alıcısı olmadığını söylemiş.
“‘Boşuna uğraşıyorsun, insanlar anlamaz’ falan dediler. Ama bir yandan, bir avuç olsa da anlayacak insan var. Fahri Konsolos ismini de bu yüzden seçtik aslında. O bir avuç insanı biz temsil etmek istedik,” dedi.
Böylece kendi kuralları ile, salaş ve arkadaş canlısı bir ortam yaratmayı başarmışlar. Gece hayatının tehlikeli, karanlık ve kimi zaman kasıntı hâlinden arınmış, rahatça düşüncelere ve sohbetlere eşlik edilebilen bir yer Fahri Konsolos. Alkol tüketiminin zevkin ötesinde bir şey olduğunu öne sürüyor Burak.
“İnsanı insan yapan şeylerden biri aslında birlikte hareket etmek. Belli dozlarda alkol o güven bariyerinin daha kolay aşılmasını sağlıyor,” diye açıklıyor. Bu da çok eski bir alışkanlık, mesela Sümerlerde de bar kavramı var.
“Köylerin belli yerlerinde buluşma alanı gibi kadınlar tarafından işletilen publar var. Sadece ödeme para ile değil, tahıl ile. Buluşma alanları ve içki tüketimi var. Ben de bir yerçekimi olsun, bir sohbeti başlatsın.. bunu amaçlıyorum,” dedi.
ÜÇ AYLAR
Bence Burak’ın hayatını değiştiren iki tane, üç aylık süre var. İlki, üniversite döneminde oluyor. Yazın para biriktirmek için ilk başta dönercide, sonra da bir barda çalışıyor (sabah insanı olmadığı için, gece çalışmak ona iyi geliyormuş). O kadar seviyor ki, çalışmaya Marmara Üniversitesi’ne başlayınca da devam ediyor. Okulu ise bir türlü sevemiyor ve yaklaşık 3 ayın ardından okulu bırakıyor.
“Çok pişmanım…” diyor bana bakarak. Tam teselli moduma girecekken ekliyor, “O 3-4 ay da okula gittiğim için…” Gülüyorum.
Okulu bırakıp, barlarda çalışmaya devam ederken kendi özgürlüğünü de ilan eden Burak, barların çok farklı bir yerçekimi olduğunu ve bunun parçası olmanın çok hoşuna gittiğini paylaştı.
“Çok somut bir iş gibi geldi bana çünkü diyalog halindesin. Yaptığın şeyi karşındaki biri tadıyor. Çok hızlı sonucunu alıyorsun. Farklı bir yerçekimi oluşturuyor aslında barlar ve içtiğimiz şeyler,” dedi.
Tüm kuralları öğrendikten sonra kendi stilini de ortaya koyarak deneylere başlamış. Fermantasyon gibi farklı teknikler geliştirme üzerine odaklanmış. Malzemelerin kullanımlarını öğrenmiş, mitolojileri üzerine okumuş. Şimdi ise Türkiye’nin zengin florasından yararlanarak, içkiye aromaları entegre ediyor.
“Doğada büyümedim. Yazları da ailemle doğayı hissedebileceğim yerlere gitmedik. Şehir çocuğuyum yani. Hep çevremde doğa olmadığını düşünüyordum ama keşfetmeye başladım. Aslında şuracıkta [Şişhanedeyiz] bile o kadar çok fazla şey var ki gözümüzden kaçan,” dedi.
Toplayıcılık yapmaya Moda’da başlamış. Avcı.Koklayıcı adlı Instagram isminin hakkını veriyor yani. Zaten Burak’da bence bir bilim insanı edası var; onu beyaz bir önlük giyerken fokurdayan beherlerin içine farklı renkte sıvılar karıştırırken görebiliyorum.
“Kültürel bağlamları ve kültürel referansları taşıyacak kokteyllere odaklandım. Oradan sonra da bir yatırımcı bulup Fahri Konsolos'u açtım,” dedi. Yatırımcısı Emir Ali Enç ile benzer fikirde ilerlemeleri, tüm açılış sürecini kolaylaştırmış.
Ve geliyoruz ikinci üçüncü ayımıza. Fahri Konsolos kapılarını pandemiden 3 ay önce açıyor.
“Borçla açıldı ve çok zor durumda kaldım. 1,5 sene kapalı kaldı ve herhangi bir devlet desteği falan da yoktu. En zor dönemleriydi ama çok güçlendirdi beni. İçimde korku kalmadı. Onun için çok da minnettarım,” dedi.
Bu dönemde karşısına sanat tarihi ve karşılaştırmalı kültür çalışmaları üzerine odaklanan 1940 Belgrad doğumlu Profesor Slobodan Dan Paich çıkıyor. Ev arkadaşı oldukları bu dönemde Slobodan Burak’ın hem mentoru, hem de dostu oluyor.
“Onun bendeki dokunuşu çok büyük. Hatta hikaye aktarımı konusunda da en çok ondan etkilendim,” dedi.
2021 yılında Resonance İstanbul’da aromalı bitki ve besin kaynaklarından minyatür heykeller yaptığı sergisi ve bu serginin görsellerini bir araya getirdiği Aroma Sketches adlı fotoğraf kitabı’nda da, Slobadan’ın etkisinin çok büyük olduğunu paylaştı.
Uzun süre kapalı kaldıktan sonra, Fahri Konsolos Temmuz ayında açılmış ve sonrası çorap söküğü gibi gelmiş. Şimdi de belli bir düzene oturduğu için memnun olduğunu belirtti Burak.
Ona Fahri Konsolus’un en güzel gününün ne olduğunu sorduğumda, “Perşembe,” dedi. Burak da zaten bir perşembe insanına benziyor. Sonra “herhangi bir gününü çok seviyorum. Beraber çalıştığım insanları da, gelen insanları da çok seviyorum. Bazen ‘bugün gitmeyeyim’ diyorum, evde oturuyorum, sonra bir şey oluyor, moralim bozuluyor, ‘hadi Fahri'ye gideyim,’ diyorum. Benim için böyle bir yer,” diye ekledi.
Türkiye’de Fahri Konsolos gibi bir kokteyl barı işletmek tabii ki çok zor; vergiler var, beklentiler var… Bu zorluklara sinirlense de, tutulmamaya çalışıyormuş.
“Bir dileğim olsa, insanların biraz daha anın keyfini çıkarmaya odaklanmasını isterdim. Tüketim amaçlı yapılıyor sadece. Kendi öz deneyimine odaklanan insan çok çok az. Bunun daha çok artmasını isterdim,” dedi.
Bir Kokteylin Anatomisi
Koklayıcımız Burak’a soruyorum, bir kokteylin anatomisi nedir? HADES kısaltması ile 5 farklı elementten bahsediyor:
Eşleştirme: Bu bir çıkış noktasını temsil ediyor. Aromaların karışımı ve uyumu ile alakalı bir durum bu. Hatta dünyanın en sevdiği aroma eşleşmesi neymiş? Pişmiş tahıl, peynir ve domates!
Denge kurmak: Kokteyli, eşleştirmeyi güzelce yansıtacak bir ana iskelete oturtmak.
Sunum: Görselliğe ve estetiğe odaklanan adım.
Hikaye: Detaylandırmalar, kokteylin adını koyma.
Aktarım: Son adım da kokteylin içildiği ortam; mekanda çalan müzikten menüdeki sunumuna kadar her şey.
Peki 20’leri en iyi hangi kokteyl temsil ediyor? Burak biraz düşündükten sonra Kamikaze cevabını uygun buluyor.
“20'li yaşlarda mide yakması gerekiyor bence, sert bir kokteyl gerek.. Sert ve asidik. Nereye çarparsa orada kalıyorsun,” diyerek güldü.
Burak 28 yaşından 20’lerinin başlarına baktığında, verimli bir 8-sene geçirdiğini düşündüğünü söyledi.
“Çok beklenmedik. Barmen olmak kimsenin çocukluk hayali değildir, ben de düşünmüyordum. Biraz süprizliydi ama ben vaktimin çoğunu çalışarak harcadım ve bu süreçte çok eğlendim. O dönemin başlarındaki halimi görseydim hiç korkmamam gerektiğini, her şeyin bir şekilde kendi yolunu bulacağını söylerdim. Özveri ve istediğin şeye karşı bir samimiyet besliyorsan ve hakkını, eforunu da veriyorsan, bir şekilde yolunu buluyorsun,” dedi.
Herkesin kendi yolunu bulabilmesine,
Şerefe.