Yeraz Gökbaş, İstanbullu bir grafik tasarımcı ve sanat yönetmeni. Yolumuz, 20’likte çoğu zaman olduğu gibi başka Alıp Başını Gidenler sayesinde kesişti. ACT Istanbul’un kurucusu Elif ile yaptığım röportaj sırasında Yeraz tarafından tasarlanan logodan bahsetmiştik. O günden beri Yeraz’la konuşmak, onun hikayesinin bir kısmını dinlemek çok istemiştim. Bir araya gelmeyi başardık. Çok da güzel oldu.
Yeraz, Saint Benoit’dan mezun olduktan sonra Koç Üniversitesi'nde Medya ve Görsel Sanatlar okumuş. Çocukluğundan beri çizim yaptığı için, üniversiteye ilk başladığında yaratıcı bir alanda olmak istediğini bildiğini ama o sırada grafik tasarıma yönelmek için gereken yeteneğe ya da cesarete sahip olduğundan emin değilmiş. Lisede moda tasarımına ilgi duymuş ama genel olarak aklında reklamcılık varmış.
“Lisedeyken insan sektörde ne olduğunu bilmediği için; aklımda sadece reklam gibi bir şey vardı ama o bir bulut içinde ne var bilmiyorsun, içine girdikten sonra anlıyorsun sektörü, o yüzden deneyim çok önemli,” dedi.
Yeraz da çeşitli reklam ajansları ve butik tasarım ofislerinde stajlar yaparak deneyim ve bilgi toplamaya başlamış, böylece nelerden zevk aldığı netleşmiş. Mesela reklam sektöründe ticari kaygıların ön planda olduğunu gözlemlemiş; bunun her sektörde olduğunu bilse de, özellikle reklamcılıkta işin yaratıcılık kısmını körelttiğini düşünüyormuş.
Bu deneme yanılma sürecinde, üniversitede aldığı visual design derslerinde vektörel çizimler yapmaya başlaması ve hocalarının desteği ile grafik tasarımı çok sevdiğini fark etmiş. Üniversite hayatı boyunca kendini geliştirmek için çok çabalamış.
“Birazcık kendimce hırs yaptığım bir dönem oldu çünkü tasarım çok öznel fakat aynı zamanda herkesin beğendiği bir nokta da var. Oraya ulaşana kadar çok fazla deneme yanılma yapmak gerekiyor. Her yaptığını herkes beğenmiyor. Özellikle de benim yaptığım daha marka kimliği ya da sosyal medya gibi işlerde o göze hitap etmesi için belli başlı tasarım know-howları ve kuralları var,” dedi.
Yeraz illüstrasyonda bir tarz oluşturmak için kendine küçük projeler yaratmış.
İllüstrasyon tarzını şöyle özetliyor: kontrast renkler, soyut şekiller, espirili şeyler. “Çok gerçekçi şeyler beni heyecanlandırmıyor,” diye ekledi. Tabii bu tarzın da her çalıştığı markanın hikayesine göre şekillendiğinin altını çizdi. Dergi ve film gibi yaratıcı ve görsel kaynakları beyninde fark etmeden depoladığını ve işlerinde onlardan ilham aldığını söyledi.
Üniversitede bir değişim programına katılarak 6 ay New York’ta Baruch College’da okumuş. Koç’ta psikoloji yan dal da yaptığı için New York tamamen tasarıma odaklanmasına alan açmış. Ders içeriği ve hocalardan çok zevk aldığını paylaştı.
“ [New York'da] kreatif bir insan için etrafta görmek, okumak, duymak için çok fazla şey var. Genel olarak besleyici bir dönemdi benim için.”
Türkiye’ye döndüğünde freelance projeler almaya başlamış, hatta üniversitenin son senesinde Datça Tiyatro Festivali için posterler ve sosyal medya postları tasarlamış. Mezun olduktan sonra da bu projelerin devamı gelmiş; OhSevenDays, Apero Dükkan, Bom Dia, Muhabbet Bar gibi bar, restoran ve markalar ile çalışmış.
Freelance projeler ile beraber Better Things Studio adlı bir ajansta 1,5 senedir yarı-zamanlı çalışıyor. Böylece bir çoğumuzun ( ya da en azından benim) hayalini kurduğu dengeyi sağlamış bulunuyor; biraz sabitlik, biraz kendi düzeni. Köklü bir yerde çalışmanın tasarımcı olarak onu çok geliştirdiğini, freelance olarak da kendi tarzında işler yapma şansının olduğunu paylaştı.
“İkisini beraber yürütmek bana keyif veriyor, çok memnunum. Değiştirmek istemezdim. Farklı bir düzen ve herkesin tercih edeceği bir şey değil. Ben dinamizmi ve hareketi seviyorum,” dedi. Yeraz da duramayan biri.
Better Things’de markalara kreatif danışmanlık, branding, art direction ve styling hizmetleri veriyorlarmış. Hatta Yeraz işin fotoğraf kısmını da bu ajansta çalışarak öğrenmeye başlamış.
Freelance projelerinde ise daha çok branding, ambalaj tasarımı, illüstrasyon ağırlıklı editoryal işler yapıyor, ara sıra sosyal medyaya da bakıyormuş.
“Freelance olarak yaptığım branding işinde marka bana geliyor, sıfırdan ele alıyorum. Bir markayı sıfırdan kreatif bir şekilde yaratma süreci benim en sevdiğim şey. Tabii her tasarımcı bunu ister…” dedi. İleride şarap şişesi etiketi tasarlamak ve cafe brandingi yapmak istiyormuş.
Özellikle elle tutulabilir şeyler üretmekten çok keyif aldığını söyledi.
“Ambalaj tasarımında yaptığın şey bir buluttan ibaret değil; sosyal medya ve dijital tasarım biraz daha öyle. Ambalaj gibi şeylerde ortada fiziksel bir sonuç olduğu için çok keyif veriyor. Keyif alınca da güzel şeyler ortaya çıkarıyorsun, ilham biraz böyle bişey,” dedi.
Düzeninden memnun olsa da gelecek planlarında kendini daha da geliştirmek var.
“Şu an yaptığımın birkaç adım ilerisinde bir şey yapmak isterim: iş kalitesi, iş kadını olarak konumlandırdığım yerde daha da iyi bir yere gelmek istiyorum,” dedi.
Bu alana özellikle bir kadın olarak katkı sağladığı için mutlu, sektörün geleceği için de umutlu olduğunu söyledi. Çabalayarak, çalışarak ve üstüne giderek geliştiğini ve bu alandan çok zevk aldığını paylaştı.
“İyi ki bu alanı seçmişim. İyi ki cesur davranmışım çünkü bireysele geçme süreci birazcık boşluğa doğru atlamak gibi bir şey. Bilmiyorsun, garantisi yok,” dedi.
20’li yaşların kendini keşfetmek, biraz yuvarlanmak, biraz kendi yolunu çizmek için olduğunu düşünüyormuş. Kararların ağırlığının daha çok hissedildiği, kişiliğin de biraz daha oturduğu bir dönemmiş.
“O yüzden tavsiyem iyi kararlar verin. Deneyim ve bir noktada cesaret de her şeyden önemli,” dedi.
Kısaca neymiş?
Cesur olun, istediklerinize atlayın.
Bu yazı, 20’liğin 16 Haziran 2022 sayısında yayımlanmıştı.