Selam gençler!
Nabersiniz? Umarım keyfiniz yerindedir. Bu cümleleri yazarken, MUBI Fest İstanbul 2024’ün festival programında yer alan ve açılış filmi olarak gösterilecek olan QUEER’in gösteriminin yasaklandığını öğrendik. MUBI verilen bu karar karşısında bir duruş sergilemek için tüm festivali iptal etme kararı aldı.
Sanatı, üretimi, yaratıcılığı ve çeşitliliği sınırlayan, özgür ifadeye karşı gelen bu kararlar ülkemizde arttıkça, ‘küçük’ ve ‘büyük’ balıkların mücadelesi daha da anlam kazanıyor. Keşke bunun gibi konular ile uğraşmamız gerekmese. Keşke güzel bir filmi, düşünmeden izlemeye gidebilsek.
Bizim canımızı sıkmayın demek istiyorum. Bunu birçok konuda, sıkça söylüyorum. 20’lik sayesinde tanıştığım, tutku ile kendi yollarında yürüyen, belli duruş sergileyen insanlar sayesinde umudumu kaybetmiyorum. Umudumuzu kaybetmiyoruz. Sonuçta buradayız, beraberiz olabildiğince. Hallederiz. Yani… Umarım.
Bu hafta nelerimiz var?
Evvvvvveeeet gençler, Kreşendo’nun Bu Festival Bizim medya sponsorluğunun ikinci sayısına hoş geldiniz. Geçen hafta ekiple, KARDELEN ile, Şenceylik ile, festival programı ile haşır neşir olduk. ‘Selamlar,’ dedik. ‘Memnun olduk,’ tanıştık. Bu hafta ise bu inanılmaz festivale katılan 20’likler deneyimlerini paylaşıyor. Uzatmıyorum — bunu her dediğimde ne kadar uzattığımı fark ediyor musunuz? — ve sizi bültene alıyorum.
Kronolojik başlıyoruz, Kardelen Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşen “Şarkılar Bizim,” konserinden bildiriyor.
Gözde, Selüt, Nova Norda ve Marina Satti konserinde Balkan, Arap, Yunan ve Türk sentezi bu harika şölende deneyimlerini kaleme alıyor.
Melda, gününü Salon İKSV’de geçirerek bir dans atölyesine ardından da harika bir konsere katılıyor.
Şeyma, ritim atölyesinden sonra dayanışmanın ve birlikte hareket etmenin gücünün konuşulduğu bir panele katılıyor. İkisini de güzelce bizlerle paylaşıyor. Sanki oradaymışız gibi.
Ayşe, Simge Pınar’ın Yaratma Cesareti ve Şarkı Yazma Atölyesi’ne katılıyor.
Küçük bir not düşmek istiyorum. Bu sene ikinci kere beraber üretme ve çalışma imkanını elde ettiğimiz Kreşendo ekibini buradan sımsıkı kucaklıyoruz. 20’liği bu güzel projenin bir parçası yaptığınız için çok teşekkürler.
Müzikle kalın <3
Yasmin
İsyanla ve Biraz da Keyifle Çıkma Temennisi: Kreşendo Konseri
Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşen “Şarkılar Bizim,” konserinden bildiriyoruz.
Yazı:
Serin bir havada akşama doğru Beşiktaş’tan Şişli Cemal Reşit Rey Konser Salonu’na doğru gidiyorum. Otobüs kullanarak başladığım yolculuğum Kedili Park diye bilinen Nişantaşı Parkı’nda yürümemle keyifli bir hal alıyor. Şehrin kaosundan ve yoğun bir günden sıyrılıp Kedili Park’tan geçmek ve sonrasında konsere gitmek beni oldukça mutlu ediyor. Konser salonuna yaklaştığımda kalabalığı görüyorum.
Yerel yönetimlerin İstanbul’un kültür sanat alanındaki çeşitliliği ve bolluğu değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir müddet süre sonra yerime geçiyorum, salon oldukça kalabalık. İçerisi, konseri oturarak dinlemeye müsait. O an başlıyor: Kreşendo’nun kurucusu Beril Sarıaltun sahneyi açıyor. Siyah kıyafetleri tercih etmiş ve sadece kadınlardan oluşan orkestra, tek tek sahneye geliyor. Sonrasında eğlence gayet dozunda akıyor! Kreşendo ekibindeki kadınlar ara ara sahne alırken Şenceylik, Simge Pınar ve Yasemin Mori günün konukları oluyor. Konuklar kendi şarkılarının yanı sıra Sezen Aksu, Özlem Tekin, Şebnem Ferah gibi söyledikleri bir sözle yeri inleten şarkıcıların, akıllarda en çok yer etmiş şarkılarını da seslendiriyor. 90’lara ait şarkıları duymak çok iyi hissettiriyor. Genel olarak ortamdaki enerji o kadar yükseliyor ki dinleyiciler ara ara alkışlarla ve danslarla şarkıcılara eşlik ediyor. Sahne feminen enerjiyle dolup taşıyor. Hatta Yasemin Mori şarkılarına geçmeden önce şu sözleri söylüyor: “Allah bol feminen enerjili ortam versin, amin.”
Konser bittikten sonra evimin yoluna koyuluyorum. Maçka’dan Beşiktaş Vapur İskelesi’ne doğru yürürken Yasemin Mori’nin sözünü düşünüyorum, bu arada sahne performansının muhteşemliğini de düşünüyorum. Feminen enerjinin ne kadar iyi hissettirdiği, güven vermesi, kız kardeşliğin huzurlu olması ve ortak üretmenin değeri üzerine düşünüyorum. Geçmişten günümüze kadınların kimliklerini ilmek ilmek inşa etme süreçlerini ve görünür olmak için verdiğimiz çabaları tartıyorum. Amaçlarımıza ulaşmak için düşe kalka çabalarken belki bazen vazgeçme noktasına gelsek de vazgeçmediğimizde ne kadar güzel şeyler yapabildiğimizi düşünüyorum, üstelik az önce bizzat görüp dinlemiştim de. Bu sefer kendi hayatıma bakmıyorum, etrafımdaki somut örnekleri analiz ediyorum, hepsiyle de gurur duyuyorum.
Harika bir konser yaşatmanın yanında kız kardeşliği hissettirdikleri için de Kreşendo ekibine ve konuklarına teşekkür ediyorum.
Bu Festival Bizim: Üç Farklı Sanatçı, Bir Arena
Selût, Nova Norda ve Marina Satti
Yazı:
Kreşendo organizasyonunda ve yazarken bile bizi gururlandıran 20’lik medya sponsorluğunda 1 Kasım’da VV Arena’da gerçekleşen ‘Bu Festival Bizim’ kapsamında Selût, Nova Norda ve Marina Satti sahne aldı. Eşsiz sahne şovları, büyüleyici müzikleri ve enerjileriyle uzun zamandır ihtiyacım olduğunu hissettiğim motivasyonu o gece kendimde buldum. Herkesin bildiği dilde bağırarak eşlik ettiği, kendi hüznü ve sevincini bulduğu şarkı sözleri; bilmediğinde ise ritmine, dansına eşlik edebildiği muhteşem bir geceye şahit olduk.
Arena’da üç farklı kadın sanatçının yarattığı atmosfer ve kendi müziklerini anlatış biçimleriyle konserden çok daha fazlasını hissettim o gece. Bana daha çok kalbi bir zamanlar kırılmış tüm kadınların bir arada şarkı söylediği, aynı sözlere farklı duygularda seslendiği bir gece gibi geldi. Feminist Gece Yürüyüşü enerjisinde geçen, duygularımızla dans ettiğimiz eşsiz bir konser deneyimiydi. Tam da bu sebeple popüler kültürde son zamanlarda pek fazla meme olarak rastladığımız ‘kız neşesi’ demek isterim bu konserin atmosferine. Kırıldığında iyileşme zamanının geleceğini şarkılarla duyuran, eğlendiğinde bedeniyle ve ruhuyla dansını melodilerde anlatan kadın sanatçılar sahnede devleşti, biz de onların hayallerine ve duygularına kendi hikayelerimizde bulduklarımızla eşlik ettik. Kendi hikayelerini binlerce kadın için yazan, kırgınlıklarını umut dolu melodilerde besteleyen tüm sanatçılar iyi ki varlar! Bu konsere dair deneyimlerime üç farklı sanatçının bende ve kalabalıklarda aydınlattığı umut ışıklarına göre bu yazıda yer vereceğim.
Selût
Konsere pembe kurdelelerle hazırlanmış Selût grubu ile başladık, daha slow şarkılarla başlayan konserde önce kendi bedenimize, kalbimize sarılıp güç bulduk şarkılarla. Hep bir ağızdan istemem gelmesinler dedik her birimiz başka duyguları veya insanları istemeyerek. Selût grubu sahnede duygularımızı canlandırırken arka ekranda hep anlık yapay zeka simülasyonu ile şarkıyı dudaklarından okuyabildiğimiz bir Selût daha vardı. Beni çok heyecanlandıran bu görüntü sahnede grubun performans şovuna inanılmaz eşlik etti.
‘Ben keyfim ve kahyası’ ile bu konserde binlerce hikayeye ses olan tek bir kalp kırıklığından doğan besteleri dinledik keyifle. Konserlerde canlı performansların içinde o coşkuya kapılırken şarkıların sözlerinde kaybolmayı da çok seviyorum. Selût ile sesimiz çıktığı kadar ‘Ama kırdım ben o kafesin tellerini, yıktım otoritelerinizi siz görmeden’ diyebildik. Kendi dünyalarımızdaki kafesleri hatırladık ve hep birlikte derin bir nefes aldık. Karşısında dimdik durabildiğimiz engellere karşı o gece hepimiz tek bir seste yüzlerce kalpte Selût sayesinde buluşabildik.
Nova Norda
Bir süper kahraman gibi kırmızılar içinde sahnede yerini aldı Nova Norda! Aslında tam da bir süper kahraman benim için kendisi. Ne zaman düştüğümü hissetsem kalbimin duymaya ihtiyacı olan her sözü ve melodiyi onun şarkılarında bulabiliyorum. O yüzden bu kraliçeyi canlı performansıyla sahnede devleşirken izlemek benim için ayrı bir keyifti.
Sahneye çıktığı andan itibaren şarkılarında vücut bulmasının yanı sıra bize şarkılarının ardındaki hikayeleri de anlattı sevgili Norda. O şarkıları hangi kalp kırıklıklarında neden yazdığını söyledi, kendi hikayelerimizi bulduğumuz sözlerde onun kırgınlığının da nasıl güçlendiğini görmek hepimize ayrı teselli oldu. Hep birlikte tüm renklerimizle, tüm bu kaos dolu günlerin içinde ‘Varım!’ dedik önce. Renklerimizle, seslerimizle ve üzüntülerimizle varlığımızı görebilmek, kabullenebilmek ve kapsayıcı olabilmek beni çok umutlandırdı o sahnede.
Kalbimizi kıran herkese, zorbalara nasıl direndiğimize ve yendiğimiz güçlendiğimiz günler umuduna söyledik sonra hep bir ağızdan şarkılarımızı. Bir anlık tüm konserde tek başıma hissettim ve kalbime sarılan binlerce kadını dinledim: ‘Ben elbet iyileşeceğim, bu şarkıyı şerefine söyleyeceğim’. İstese de sevemeyen, sevdiğine iyi gelemeyenlere selam gönderdik!
Birlikte tüm acılarımızı seslendirdiğimizi hissetmek ve sözlerde güçlenmek bence böyle konserlerin en etkili noktası. Sadece müziğe eşlik edip eğlenmek değil, duygularımızı keşfetmek, cesaretsizliğimizden yeniden doğmak ve tüm bu kolektif gücü hissetmek çok kıymetli geliyor. O yüzden konserin en önemli anlarından biri Nova Norda’nın ‘Dinazorlar’ şarkısından önce anlattıkları ve sonra tüm gücüyle o şarkıyı seslendirmesi oldu benim için. Geçmişte bir dinazorun ona şarkıcı olamayacağını söylemesi ve aslında bunu yapamayacağını düşündüğü için değil aynı cesaretsizliği kendi duyduğu için bunu söylediğini anlattı. Kimi dinazorların sadece içimizde yaşadığını da paylaşırken güldü ve ‘İşte ben de şarkıcı oldum sonra’ dedi. İyi ki de oldun sevgili Nova Norda, şarkılarında hikayelerimizi bulabilmek beraber güçlenebilmek ne kadar kıymetli :) Tüm dinazor ve zorbalara sesleniyoruz: ‘Şimdi kudur yerinde benim keyfim yerinde!’
20’lik Arena’da!
Konserler arasında tam dinlediğimiz melodilerle güçlenmiş enerjimizi bulmuşken bir anda ekranda 20’lik logosunu gördük. Yasmin’in gözbebeği bizim kıymetlimiz 20’lik logosunu burada görmek, birlikte büyümek bir kez daha duygulandırdı beni. İçinde yer aldığım en kıymetli işlerden biri olduğunu bir kez daha paylaşmak ve birlikte nice harika işlerde buluşmaya devam etmek istediğimi paylaşmak isterim :)
Marina Satti
Gecenin son sanatçısı Marina Satti’nin de sahnede yerini almasıyla şelale olmuş duygularımız aktı ve hep birlikte dans etmeye başladık. Türkçe, Yunanca ve Bulgarca müziklerde Arap, Balkan ve Anadolu müziklerini modern unsurlar ve ritimlerle harmanlandığı harika şarkılar dinledik. Müthiş enerjisi ve dans ekibiyle sahnede harikalar yaratan Satti’ye biz de danslarımızla eşlik ettik. Hepimizi yerinden kaldıran şarkılarda ve kulağımıza hiç yabancı gelmeyen melodilerde bir kez daha bütünleşebilmeye, ayrışmadan eğlenebilmeye şahit olduk.
Satti, ‘Sallasana Mendilini’ şarkısını hem Yunanca hem Türkçe seslendirerek danslarıyla muhteşem bir performans gerçekleştirirken Türkiye’de verdiği ilk konserde ona böyle eşlik edilmesine çok mutlu olduğunu da dile getirdi.
Farklı melodilerde, farklı hikayelerde ve hatta farklı coğrafyalarda aynı duygularla buluşabilmek; kalp kırıklıklarımızdan sarılabilmek ve birlikte güçlenebilmek çok değerli. Birlikteliğe her zamandan daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bugünde bizim duygularımıza sahnede kendi kırgınlıklarını anlatarak eşlik eden güçlü kadınlara, muhteşem sanatçılara ve bizi ‘Bu Festival Bizim!’ diyerek buluşturan Kreşendo ekibine çok teşekkürler! Eğer bu yazıyı okuyan genç yetenek 20’likler varsa yazımın sonunda size seslenmeyi çok isterim: umudumuz ve hayallerimiz kırıldığında şarkılarınıza sarılıyoruz. Sahnede binlerce insanın hikayesine seslenmek istiyorsanız asla vazgeçmeyin. Hikayelerinizin dönüştüğü sözlerde güç bulmayı bekleyen binlerce insan için size şarkıcı olamazsın diyen dinazorlara sadece yeni şarkılar yazarak seslenin!
Dans ve Müzik Dolu Bir Pazarın Ardından: Kreşendo Workshop ve Konseri
Biraz müzik, biraz dans, bolca konser
Yazı: Melda Merilov
Çok yoğun geçen bir haftanın yorgunluğunu üstümden atamamış şekilde pazar gününe başlıyorum. Sosyal bataryam eksilerde ama beni bekleyen bir workshop ve konser var. ‘’Dobarlan, bırakma kendini!’’ diyerek kendimi motive ettikten sonra etkinliğe davet ettiğim arkadaşıma ‘’buluşuyoruz di mi, geliyosun di mi’’ mesajları atarak kendimi sosyalleşmeye hazırlıyorum. Buluşma saatimize yakın evden çıkıp toplu taşımaya geçiş yapıyorum.
Bir takım badireler atlattıktan sonra arkadaşımla buluşmayı başarıyoruz. Arkadaşım her an kitap kulübüne katılacakmış gibi giyindiği için ‘’böyle nasıl hip hop yapıcam ben abi’’ diyor. Oysa ki gideceğimiz etkinlikten haberi vardı ama kendisi challange seven bir deli :)
Her neyse kitap kulübü kombinli canım arkadaşımla Salon İksv’ye vardığımızda sahnesi olan orta büyüklükte bir odaya geçiyoruz. Odanın sonundaki merdivenlere çöküp bir süre muhabbet ediyoruz. Ardından workshop’ımız başlıyor. İlkokuldaki folklör deneyimimden sonra ilk defa bir toplulukla dans ediyorum. Aslında pek de edemiyorum. Red Bull Dance Your Style şampiyonları Aydan Uysal ve Volkan Arıcı bize bir koreografi öğretiyor. Müzik açılana kadar her şey çok okeyken müzik açıldıktan sonra benim dans tam bir curcunaya dönüşüyor. Bu kısa deneyim sayesinde dans etmek için yaratılmadığımı bir kez daha anlıyorum. Volkan Arıcı’nın espritüel öğretmenliğini çok sevdiğimi de söylemem gerekiyor. Eğer bu kadar eğlenceli biriyle bu çalışmayı yapmasaydık sadece hoplayıp zıpladığımla kaldım diyebilirdim. Ama bu haliyle bana müthiş keyifli bir deneyim yaşatıyor bu workshop.
Workshop’ı biraz gecikmeli bitirerek birbirinden yetenekli genç kadın sanatçıların sahne alacağı konsere bağlanıyoruz. Sahneye çıkan ilk kadın müzisyen duru güzelliği ve ipek gibi sesiyle Dilay Dal oluyor. Sanırım üçüncü şarkısında Serdar Ortaç’ın ‘’Karabiberimini’’ akustik olarak söylemeye başlıyor. Ben melodiyi o kadar çıkaramıyorum ki anca şarkının nakarat kısmını duyunca karabiberi coverladığını anlıyorum. Uzun bir süre böyle bir şok ve aydınlanma yaşayacağımı düşünmüyorum, teşekkürler Dilay Dal 🙂
Ardından sahneye Sera Savaş, Maya Perest ve Melisa Karakurt geliyor. Melisa Karakurt helenistik dönemden fırlamış gibi duran bembeyaz elbisesiyle sahnede parıl parıl parlıyor. Ay ne zarif kadın diyorum kendisini görünce.
Saat on buçuk gibi gecenin son sahnesine yani Kardelen’e bağlanıyoruz. Kardelen’e ayrı bir parantez açmak istiyorum çünkü yok böyle bir aura! Sahneye çıktığı anda enerjisiyle herkesi sarıp sarmalıyor. Sahne için tercih ettiği elbise o kadar güzel ki iyi giyinme aşığı biri olarak gözlerimi alamıyorum. Çok genç ama sahne ışığı çok yüksek bir kadın var karşımda. Ayrıca eğlenceli de. Her şarkı arasında seyirciyle diyaloğa geçmesi, sanki bir arkadaşımız şarkı söylüyor ve biz de onu dinliyormuşuz gibi hissettirmesi ben dahil tüm salonun çok hoşuna gidiyor. Ayrıca birçok sanatçının sahnede elini ayağına karıştıracak bir piyano krizini de içten tutumuyla çok güzel idare ediyor. F*ck up’a dönüşebilecek bir aksaklığı bizi kahkahalara boğduğu dakikalara çeviriyor. Ve bize kendi şarkıları + kült şarkılardan oluşan bir playlistle unutulmaz bir kapanış yaşatıyor.
Ha bu arada sahneye gelen tüm kadın sanatçılar kendisinden sonra gelecek kadın sanatçılarla ilgili çok güzel şeyler söylüyor, birbirlerine tam bir kız kardeşlik dayanışmasıyla yaklaşıyor. Bu da geceye dair ekstra hoşuma gidenlerden oluyor.
Taksiye binerken iyi ki üşenmemişim de gelmişim diyorum. Muhteşem bir pazar gününü cebime koyup evime doğru yol alıyorum. Son olarak şunu söylemek istiyorum:
Sen muhteşem bir detaysın Kreşendo, hey!
Bir Atölye ve Bir Panel
Birliktelik ve ritim üzerine işler…
Yazı:
Bu festival bizim diyerek Kreşendo festivalinin tadını doya doya çıkarıyoruz. Hangi konserine, atölyesine gideceğim konusunda kararsız kalıp zor da olsa seçim yapabildim ve önce biraz bedenimi sonra da ruhumu doyuracak iki etkinliğe katıldım.
Haydi biraz gürültü yapalım.
İlki 2 Kasım Cumartesi günü Hope Alkazar’da düzenlenen “Leyan Senay ile Ritim Atölyesi” oldu.
Koşa koşa gittiğim bu atölyede ritmin gücüne kendimi kaptırıp eğlenmeye ve bedenimdeki stresi atmaya odaklandım. Leyan Senay’ın yürütücülüğünü üstlendiği ve birçok müzik severin katıldığı atölye beni orta okuldaki müzik derslerime götürdü. Hani şu hep beraber flüt çalıp, hep birlikte gürültü yaptığımız o derse…
Atölye interaktif olmakla birlikte “ritim nedir?” sorusu ile başlaması bende bambaşka bir kapı açılmasını sağladı. Kalp atışı, nefes, anda kalmak gibi kendimizden yansımalar ile cevaplar verdik. Ardından evrendeki ilk enstrüman olan insan sesi ile bazı diğer enstrümanlarla hep beraber ritim tutmaya çalıştık. En güzeli de tüm bunlara başlarken “haydi beraber biraz gürültü yapalım” diyerek başlamamızdı. Bunu söyledikten sonra hep birlikte kendimizi akışa bıraktık ve bir baktık ki zaten ek bir yönlendirmeye gerek kalmaksızın bir uyum, ahenk içinde anın tadını çıkarıyoruz. Böylece tüm haftanın stresini müziğin dansı ile evrene yolladım.
Ardından yine Hope Alkazar’da gerçekleşen diğer etkinliğe geçip biraz da “birlikte güçlüyüz çünkü” cevaplarını ve iyi topluluk örneklerini dinledim.
Mutluluğu Paylaşmak: Birlikte İyi, Birlikte Güçlü
Bihter Ayyıldız moderatörlüğünde Kaya Demiral, Yağmur Çoban ve Emre Güzel’in konuşmacıları olduğu panel; “birlikte güçlüyüz çünkü” ile başlayan cümleler ile başladı. Bu cümleler arasında ortak cevabın aslında birlikte kalmak zorunda olmamız olduğunu ve hatta bu birlikteliğe ihtiyacımız olduğunu belirtmek topluluk olma, bir toplulukta var olma ihtiyacını bana bir kez daha hatırlattı. Zira biz de 20’lik olarak bir topluluğuz. Oldukça güzel bir topluluk hem de.
Panelde iyi topluluk örnekleri de verildi. Örneklerin benim için ilham vermesinin sebebi gençlerin sorunlarını yine gençlerin aksiyon alarak ve gençler tarafından eleştirilen konularda gençlerin harekete geçerek ürettiği çözümlere ilişkin olması. Bu örneklerden ilham aldığım iki tanesini sizinle de paylaşmak istiyorum.
İlki Emre Güzel’in anlattığı CPH Village örneği. CPH Village; Danimarka’da büyük bir barına sorunu yaşanması sebebiyle gençlerin örgütlenerek bir araya gelmesi ve doğal kaynakları minimum düzeyde kullanarak uygun fiyatlı barınma alanlarının arzını artırmaya yönelik bir girişim. Ayrıca halihazırda yeni üye alımlarında doğrudan alım yerine “Bu topluluğa ne katacaksın, bu topluluktan ne almayı hedefliyorsun?” sorusunun sorulduğu, ihtiyaca yönelik seçimlerin yapıldığı bir akışa da sahipler. Anlayacağınız her türlü ihtiyaçtan fazlasına “dur!” demeyi başarmışlar. Misyonlarını okurken kendimi kaybettim açıkçası. Sizi de mahrum bırakmayalım. Buradan ulaşabilirsiniz.
İkincisi ise Kaya Demiral’ın anlattığı Youth for Good ile Roots & Shoots Türkiye’nin ortaklaşa hazırlamış oldukları Kapsayıcı, Onarıcı ve Sürdürülebilir Etkinlik (KOSE) Rehberi. KOSE, yine gençlerin bizzat yaşadığı problemler sebebiyle aradıkları çözümün bir çıktısı. Benim için en can alıcı noktası da bu. Yani bazı etkinliklere katılıyorsunuz, sonra etkinliğin aslında temel bazı kriterlere sahip olmasını gerektiğini düşünüyorsunuz ama olmadığını görüyorsunuz ve kalkıp uzman görüşmeleri, anketler, incelemeler yapıp bir etkinliğin nasıl kapsayıcı, onarıcı ve sürdürülebilir olması gerektiğine dair bir rehber hazırlıyorsunuz. Hatta rehberden herkesin ilham alması için herkesin erişebileceği bir şekilde paylaşıyorsunuz. Yazarken bile coşkulandım. Evet, cümlenin devamı hizmette sınır yok yazmaya doğru gidiyor…
Gençlerin eline sağlık.
Yaratacak Kadar Cesur Musun, Sevgili 20’lik?
Simge Pınar ile yaratma cesareti üzerine bir atölye
Yazı:
5 Kasım’da Kreşendo Festivali kapsamında Simge Pınar ile Yaratma Cesareti ve Şarkı Yazma Atölyesine katıldım! Bir dakika, ne? Şarkı yazmak mı, ben mi? Şarkı yazmaya yönelik bir girişimim daha önce hiç olmamıştı ama herhangi bir şeyin nasıl yazıldığına ilişkin üretim süreçlerini öğrenmek hep ilgimi çekmiştir. İstiklal Caddesi’ne karanlık çökerken Hope Alkazar’ın üçüncü katında yuvarlak puflarda yerimizi aldık. Bir elimizde kalem bir elimizde defter ve Simge güzel kâkülleriyle karşımızdaydı. (Simge’nin şarkılarını daha önce dinlemiş miydiniz? Eğer dinlemediyseniz, bu yazıyı okurken buradan dinleyebilirsiniz.)
Şarkı yazmak, yani anlamlı sözleri bir melodiyle uyumlu şekilde bir araya getirmek müzik kulağı pek olmayan benim gibi biri için mucize gibi bir şey. Peki bu insanlar bunu nasıl başarıyor? Bir saatlik sürede bunu anlatmak pek mümkün değil elbette, o yüzden Simge işin “yaratma cesareti” kısmından tatlı bir giriş yaptı.
Atölyenin amacı içsel engelleri aşmak ve duyguları özgürce ifade edebilmek için ilham vermekti. Simge, ilk olarak not defterlerimize yaratıcılığından etkilendiğimiz birkaç ismi yazmamızı istedi. (Ben Ottessa Moshfegh, Andrew Scott ve Virginia Woolf’u yazdım.) Ve sonra bu kişilerin ortak özelliğinin ne olduğunu sordu. Cevap çok uzakta değil: Elbette yaratma ve kendi sanatlarını gösterme cüreti göstermiş olmaları.
“Yaratma ve kendi sanatını gösterme cüreti” ne kadar güçlü bir ifade, değil mi? Şarkı, şiir, roman... Ne üretirsen üret, bu üretim süreci gerçekten de birkaç aşamadan oluşuyor. Önce tüm belirsizliğe rağmen içindeki çocuğa şefkatle yaklaşacak ve bir şeyler yaratma cesaretini göstereceksin. Sonra yetmezmiş gibi, ürettiklerini gün ışığına çıkaracaksın! İnsanlara, “Bakın ben bunu yaptım, bu şarkıyı besteledim, bu öyküyü yazdım, lütfen görün,” diyeceksin. Kendinden şüphe etmene rağmen ısrarla devam edecek gücü kendinde bulacaksın. Genç bir sanatçı için bazen ne kadar zor, ne kadar ürkütücü.
Yaratmak için Toplamak Gerek
Simge, yaratıcılık sürecinin yalnızca üretim değil, aynı zamanda beslenme ve sandıklarımızı doldurma süreci olduğunu söyledi. Bunu duymak bana ne kadar iyi geldi, anlatamam. İnsanın sürekli çalışmaya ve üretmeye yönlendirildiği günümüzde kendine ve sana iyi gelen şeylere zaman ayırmak sıklıkla göz ardı edilmiyor mu sizce de? Kendimizi hep aktif olmak, hep üretmek için zorluyoruz. Peki toplamaya yeterince vakit ayırıyor muyuz? Kendi adıma konuşacak olursam, bazen “şu kitabı okumak veya bu filmi izlemek yerine yazılarım üstünde biraz çalışayım”, diyerek geçiştiriyorum. Yani aslında yaratıcılık adına bana en çok ilham veren, beni en çok besleyen iki aktiviteye bile zaman ayıramayacak kadar üretim odaklı oluyorum bazen. Oysa yeni fikirler, yeni ilhamlar, yeni tecrübeler olmadan nasıl yaratıcı olabilirim ki? Olamıyorum elbette. Ekrana boş boş, doğru düzgün bir cümle bile yazamadan ne kadar uzun süre baktığımı bir ben bilirim. Atölyeye dair beni en çok etkileyen fikirlerden biri buydu: Bana ilham veren şeyleri yaparken vicdan azabı çekmemek.
Sabah Sayfaları ve Hatırlama Egzersizi
Simge atölyede yaratıcılığı tetikleyecek bazı yöntemler de önerdi. Hepsini paylaşmayacağım ama beni en çok etkileyen iki tanesinden size bahsetmek istiyorum. Bunlardan ilki, sabah sayfaları. Peki nedir bu sabah sayfaları? Şöyle ki; uyanıyorsunuz ve uyanır uyanmaz, taptaze bir zihinle üç A4 sayfası boyunca aklınıza ne gelirse yazıyorsunuz. Bu her şey olabilir: O gün yapmanız gereken sıkıcı işler, dün gece gördüğünüz rüya, kedinizin sizi nasıl uyandırdığı... Sayfaları doldurmak için yazmaya devam ediyorsunuz ve siz yazdıkça bir süre sonra zihniniz gündelik sıradan olaylarla ilgili bilinç düzeyinden daha derinlere, yani bilinç altına iniyor. Ve işte orada ne ile karşılaşacağınızı asla bilemiyorsunuz! Bunu mümkünse her sabah, eğer mümkün değilse haftada birkaç kez yapıyorsunuz. Bu yöntem son zamanlarda yaratıcı işler yapan arkadaşlarımdan sıkça duyduğum bir yöntemdi, ben de bir alışkanlık haline getirmek için sabırsızlanıyorum.
İkincisi ise; hatırlama egzersizi. Adından da anlaşılacağı üzere egzersiz çok basit – sadece HATIRLIYORSUNUZ. Ve hatırladığınız şeyi yazıyorsunuz. Bu on dakika önce yaşadığınız basit bir olay da olabilir, çocukken başınızdan geçen enteresan bir hikâye de. Önemli de olabilir, önemsiz de. Ayırt etmeden yazıyorsunuz. Ve sonunda zihniniz size sizin bile unuttuğunuz başka anılar getiriyor. Ne kadar heyecan verici değil mi?
Atölyede yeni öğrendiğim veya yeniden hatırladığım her şeyin yaratıcılık konusunda bloke olmuş hissettiğim anlarda çok işime yarayacağını düşünüyorum, benim için kesinlikle çok faydalı ve keyifli bir deneyim oldu! Bizim bir saatlik minnoş atölyemiz bu başlıklara değindi ama “Ya ben şarkı yazmakla ilgili daha kapsamlı bir atölyeye katılmayı çok isterim!” diyorsanız, Simge şarkı yazmak ve yaratma cesareti üzerine dört hafta süren atölyeler düzenlediğini de söyledi. Atölyelerden haberdar olmak için onu takip edebilirsiniz!
Yaratma ve paylaşma cesareti bulabildiğimiz günlere! <3
🎺 Amanın. Bir sayının daha sonuna geldik. Uzuncaydı değil mi? Dolu dolu, müzikli, dayanışmalı, feminen enerjisi yüksek bir bültendi. Umarım bizim kadar siz de eğlenmiş, gelişmiş ve umut dolmuşsunuzdur.
💕Haftaya, ne var? Kim bilir… Şaka, biz biliriz. Klasik bir 20’lik ile sizleyiz. Bol düşünce, bol goygoy. Hadi o zaman görüşürüz.
💌Çevrimiçi rakı soframız olan 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz. Artık TikTok’umuz da var, bekleriz.
💬Bu sayımızla ilgili yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyoruz! Aşağıda buluşalım.
✨ O zaman haftaya görüşmek üzere diyelim mi? ✨
Şerefe!
💕 Yasmin 💕