Nasılsınız?
Bugün 1 Mayıs. Yeni bir ayın başlangıcı ve daha da önemlisi İşçi ve Emekçi Bayramı. Bugün ülkede kendi parasını büyük bir emek ve devamlılıkla kazanmaya çalışan, zor koşullarda evini, ailesini, kendini doyurmaya devam eden tüm işçi ve emekçilerleyiz.

Artık çalışmak yetmiyor, asgari ücret açlık sınırının altında, gençler işsiz, yoksul ve umutsuz. Tek iş yetmiyor, yan işler üstleniliyor ve üretmek, sosyalleşmek ve beslenmek için hiç zaman kalmıyor. Kiralar artıyor, güvenlik ve sağlık sorunları görmezden geliniyor, emeğin değeri bilinmiyor. Protesto ve kolektif hareket hakkımız elimizden alınıyor, korku ile, dövüle, vurula sesimizi çıkarmaya çalışıyoruz. Ve tüm bunlara rağmen üretmeye ve genç olmaya, var olmaya devam etmeye çabalıyoruz.
Bu hafta nelerimiz var?
Bu hafta farklı protesto şekillerine ve kara mizaha odaklanıyoruz.
🧶 Serra, bizi craftivism ile tanıştırıyor. “Değişim bazen sabırla, sessizce ama kararlılıkla inşa edilir.”
🎤 Batuhan, bizi Pakistan’da futbolcu olmayı bırakıp, İstanbul’da komedyen olmaya karar veren Hassan Oj ile tanıştırıyor.
Hak, hukuk ve adaletin yanında,
dayanışmayla! ✊
Yasmin
Örgüyle devrim mümkün mü?
Bugün sizi gündemden, ona dair oluşan can sıkıntısından ve oradan da craftivismin farklı türlerine bir yolculuğa çıkaracağım.
Yazı:
Craftivism kavramını Türkçe Google’da aramayın, pek bir şey çıkmıyor - ben de şaşırdım. Gündemi bu kadar hızlı değişen bir ülkede, alternatif aktivizm yollarını henüz neden yeterince düşünmediğimizi kesinlikle tartışmalıyız ama şimdilik biz konumuza odaklanalım.
Craftivism terimi, ilk kez 2013 yılında Betsy Greer tarafından kullanılıyor. Özünde, hayatımızda hep var olan bir tür aktivizm ve eleştiri yöntemi. Tipik olarak anti-kapitalizm, çevrecilik, dayanışma veya üçüncü dalga feminizm gibi unsurları içeren ve zanaat uygulamalarına odaklanan bir aktivizm biçimi. Nakış, örgü, dikiş gibi geleneksel “ev sanatları” araçlarıyla eleştirel eserler üretmeye craftivism deniyor; bunu yapanlara da craftivist.
İlgilenenler için Craftivist Collective kurucusu Sarah Corbett’in yazdığı "How to be a Craftivist: The Art of Gentle Protest" kitabını öneririm. Kitap, sadece kavramsal bir açıklama sunmakla kalmıyor; aynı zamanda klasik agresif aktivizm yöntemlerine bağlı olarak yaşanan tükenmişliklerin nasıl önlenebileceğini, daha sakin ama etkili bir değişim stratejisi nasıl kurulabileceğini de anlatıyor.
Çoğumuz için aktivizm kavramı, muhalif olmakla, doğrudanlıkla ve sertlikle eşleşiyor. Ve sinirlenmekte çok haklıyız. Agnes Varda'nın dediği gibi: "I tried to be a joyful feminist, but I was very angry." (Neşeli bir feminist olmaya çalıştım ama çok öfkeliydim.)
Bu da bizi "angry activism" kavramına getiriyor.
Angry activism (sinirli aktivizm), öfkeyle harekete geçen, doğrudan ve yüksek enerjili bir aktivizm biçimi. Özellikle hızlı ve acil tepki verilmesi gereken durumlarda, örneğin bir şiddet olayı, bir hak ihlali veya bir kriz anında, angry activism çok değerli ve gerekli olabilir. Çünkü bazen ihtiyaç duyulan o an sessiz kalmak, suça ortak olmak demektir. Anında ve güçlü bir ses çıkarmak, sadece bireysel bir tepki değil, kolektif bir varoluş ilanıdır.
Her şeyin hızlı yapıldığı ve tüketildiği günümüz dünyasında "fast activism" kavramını da konuşmak gerek.
Fast activism (hızlı aktivizm), toplumda hızla bir farkındalık yaratmayı ve ani bir değişimi tetiklemeyi hedefler. İmza kampanyaları, protestolar, boykotlar gibi hızlı aksiyonlar bu kategoridedir. Özellikle kriz anlarında, zamanla yarıştığımızda fast activism hayat kurtarıcı olabilir. Ancak, her mücadele anlık bir tepkiyle sonuçlanmaz. Her adım, her değişim böyle hızlı kazanılmaz. Hızlı tepki vermemiz gereken zamanlar kadar, sabırla ve uzun vadeli çabalarla örülmesi gereken süreçler de var.
İşte tam bu noktada "slow activism" devreye giriyor.
Slow activism (yavaş aktivizm), değişimi küçük ama istikrarlı adımlarla, sabırla ve süreklilikle inşa etmeyi amaçlıyor. Bu anlayışı gözünüzde canlandırmak için, kaplumbağa ile tavşanın meşhur yarışını düşünebilirsiniz; hızlı başlayan, çabuk yorulan tavşanın aksine, sabırla ve kararlılıkla ilerleyen kaplumbağa yarışı kazanıyor. Craftivizm de bu yaklaşımın bir parçası olarak değerlendirilebilir çünkü hayatın doğal akışına ve insanın psikolojik dayanıklılığına daha uygun bir yol sunuyor. Aktivizmi yaşamın bir parçası haline getirmeyi, günlük hayatın içinde sürekli ve sürdürülebilir kılmayı hedefliyor. Gerçek değişim ise çoğu zaman bir gecede değil, sabırla, ilmek ilmek dokuyarak gerçekleşiyor.
Şu anda dünyada yaşanan birçok değişimi, krizi, protestoyu ve politik süreci medya ve dijital yayın kanalları sayesinde takip edebiliyoruz. Bazen aynı düşündüğümüz, bazen tamamen farklı bakış açılarına sahip olduğumuz konularla karşılaşıyoruz. Ancak şunu da biliyoruz: bu kadar çok meseleyi hem fiziksel hem zihinsel olarak sürekli takip etmek mümkün değil. Her yere yetişemeyeceğimiz bir gerçek — ve bu durum ister istemez bir stres, gerginlik ve hatta bir tür can sıkıntısı yaratabiliyor.
Bugün, örneğin Birleşik Krallık’ta trans bireylerin hakları üzerine yoğun bir tartışma yaşanıyor. Özellikle spor müsabakalarına katılım, toplumsal cinsiyet tanımları ve kadın alanlarının korunması gibi konular üzerinden hararetli bir kamuoyu oluşmuş durumda.

ABD’de göçmen politikaları yeniden sertleşiyor; sınır dışı edilen aileler, ayrılan çocuklar, artan sınır güvenlik önlemleri her gün yeni tartışmaları tetikliyor. Sırbistan’da yolsuzluğa karşı çıkan binlerce öğrenci, sokaklarda protesto gösterileri düzenliyor. Türkiye’de ise gözaltına alınan öğrenciler, sanatçılar, avukatlar ifade özgürlüğü üzerindeki baskının çarpıcı ve endişe verici bir yansıması, gündemin de en önemli parçalarından biri.
Ve bu liste böyle uzayıp gidiyor…
Tüm bu gelişmeleri izlerken, her birine yetebilmenin mümkün olmadığını kabul etmek zorundayız. Sürekli bir yerlerde bir şeyler olurken, bütün bunların duygusal yükünü taşımak da kolay değil.
Sarah Corbett kitabında, kendi hikâyesinden yola çıkarak aynen bu noktaya dikkat çekiyor. Kendisi içe dönük bir birey olduğu için, kalabalık protestolarda ve hızlı kampanyalarda tükenmişlik yaşadığını anlatıyor. Geleneksel aktivizm yöntemlerinin herkese uymadığını, özellikle uzun soluklu mücadeleler için daha yavaş, daha kişisel ve stratejik yolların önemli olduğunu savunuyor. Bu süreçte craftivism ile tanışıyor.
Özellikle Betsy Greer’in üretim merkezlerindeki kötü ve yasal olmayan çalışma koşullarına dikkat çekmek için yaptığı nakış ve örgü çalışmalarından ilham alıyor. Greer'in ördüğü her bir parça, küçük görünse de büyük bir mesaj taşıyor:
Değişim bazen sabırla, sessizce ama kararlılıkla inşa edilir.
Burada unutulmaması gereken çok önemli bir gerçek daha var. Hepimizin içinde bir güç var. Önemli olan yalnızca bu güce sahip olmak değil; onu nasıl yöneteceğimizi öğrenmek. Çünkü sadece sinirlenmek yetmez; öfkemizi ve bilgimizi stratejik bir şekilde kullanmayı da bilmeliyiz. Güç yönetimi, değişimin asıl anahtarı.
Kendimizi kurtarıcılar olarak değil, bu sürecin parçası olarak konumlandırmalıyız. Değişim, büyük kahramanlar tarafından değil; kolektif emek ve dayanışma ile şekillenir. Hepimizin elinde katkı sunabileceğimiz bir beceri var. Yazı yazıyorsak, adaletsizlikleri kaleme alabiliriz. Çizim yapıyorsak, görsel bir hafıza oluşturabiliriz. Dikiş dikiyorsak, sesimiz olmayan yerde işleyebiliriz. Hiçbir beceri küçük değil; önemli olan onu nasıl kullandığımız.
Craftivism’in dünya genelinde farklı örnekleri de bu gücü gözler önüne seriyor. 2017’de ABD’de düzenlenen Women’s March yürüyüşünde binlerce kişi pembe örgü şapkalar üreterek Pussyhat Project’i oluşturdu ve bu basit gibi görünen şapkalar, güçlü bir kolektif direnişin simgesi haline geldi.
Yarn Bombing hareketiyle sanatçılar kamusal alanlarda ağaçlara, sokak lambalarına, banklara renkli örgüler örerek sessiz ama etkili bir mesaj verdi. Şili’de diktatörlük yıllarında kadınlar, kaybolan yakınlarını ve yaşadıkları baskıyı kumaş panolarla (Arpilleras) işleyerek görünmeyen hikâyeleri görünür kıldılar. İklim krizi konusunda bilim insanı Ed Hawkins’in geliştirdiği Climate Stripes tasarımı ise sanatçılar tarafından tekstil ve craft çalışmalarıyla dünya çapında yaygınlaştırıldı.
Bütün aktivizm yollarının önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum. Eğer fiziksel olarak eylemlere, etkinliklere katılmak size göre değilse, kendinize kızmak yerine, katkınızı başka nasıl sunabileceğinizi düşünün. Dijital yollarla, yazıyla, sanatla ya da daha farklı, size iyi gelen bir yöntemle değişim hareketine dahil olabilirsiniz. Sadece sessiz kalmayın!
Küçük ve bireysel üretimler zamanla kolektif bir hafızaya dönüşüyor.
Değişim, bazen yüksek bir sesle gelir; bazen de sabırla örülmüş küçük adımlarla büyür. Sarah Corbett’in de dediği gibi: "Focus on the world you want to help to craft, not the one you want to eliminate." Yani, yok etmek istediğimiz dünyaya değil; var etmek istediğimiz dünyaya odaklanalım.
Pakistan’dan İstanbul’a: Hassan Oj’un Kara Mizah Şöleni
“Mizahın dili yoktur ama belki de yeri vardır.”
Yazı:
Stand-up komedisi sahnede konuşma sanatı üzerine kuruludur ve mizahın dili yoktur. Bu tezimi savunmak için TuzBiber English Comedy ekibinin davetiyle, Hassan Oj'u izlemek için Kadıköy'de Aylak Bar'a gittim. Adından da anlaşılacağı üzere İngilizce bir gösteriydi. Stand-up komedyeni Hassan, Türkiye'de yaşayan bir Pakistanlı. Urduca, İngilizce ve Türkçe'nin yanında Almanca biliyor. Kendi dili dışında farklı bir dilde Stand-Up gösterisi yapması ve benim de anadilim dışında bir dilde izlemem yeterli deney ortamını sağlıyor. Bu gösterisi İngilizce fakat Türkçe olanları da var. Aylak Bar'ın üst katında ön sıraların birinde yerimi aldım. Gösteri esnasında öğrendiğim üzere, izleyiciler arasında Türkler, Pakistanlılar, Hintliler ve İranlılar bulunuyordu. Açılışı Senegalli komedyen Musti Kusti yaptı. Ortamı ısıttı, gülme kaslarımızı hazırladı. Seyircilerin yaş dağılımı 18 - 55 arasındaydı. Nasıl mı bu kadar net söylüyorum? Çünkü interaktif bölümlerde seyircileri tanıma imkanımız oldu. Seyirciler söze katılmaktan çekinmedi, gelmişken biz de birer şakamızı yapalım dediler.
Atmosfer oldukça rahattı. Hassan, tüm samimiyetini hissettirdi. Birkaç noktada Türkçe konuşunca acaba aslında Türk de bizi mi yiyor diye düşünmedim değil. Komedi ve biranın buluştuğu bir noktadan 1 saat boyunca keyifle izledim. Gösterinin adı Born Again in İstanbul. Hassan, 19 yaşında İstanbul'a ilk geldiğinde hissettiklerini ve gözlemlerini anlatıyor. Ülkesi Pakistan ile Türkiye'yi karşılaştırıyor. Ailesini, bilgisayar mühendisliği okuduğunu, kız arkadaşlarını, ekonomik durumunu ve tabii ki bültenimizle ortak paydası olan 20'li yaşlarının başlarını anlatıyor. Başları deme sebebim daha 23 yaşında olması. Bir yandan şu demek oluyor: 20'li yaşları hakkında gelecekte anlatacağı daha çok komedi malzemesi olacaktır. Fırsat bulursanız izlemenizi tavsiye ederim. İlk cümlemde kurduğum mizahın dili yoktur tezimin istatiksel olarak ve sırıtış oranıma dayanarak anlamlı görünüyor. Şeytanın avukatlığını yaparsam şu anektodu paylaşabilirim, yabancılarla iş toplantılarımın ilk dakikalarında herkesin toplantıya katılmasını beklerken yaptığım İngilizce şakaların çalışmaması, kendi dilimde aslında daha komiğim diyerek avunmama neden oluyor. Mizahın dili yoktur ama belki de yeri vardır. O yer de neresi biliyor musunuz? Evet, artık biliyorsunuz.
Gösteriden sonra Hassan ile röportaj yaptım. Onu daha yakından tanıma fırsatı yakaladım. 20’li yaşlar üzerine o da oldukça fazla düşünüyormuş, zaten sahnede anlattığı hikayelerinden de anlaşılıyordu. Onu daha yakından tanımak için sorularıma geçtim.
Pakistan'da da stand-up komedyenliği yapıyor muydun? Nasıl başladın?
- Pakistan'da hiç stand-up yapmadım. Komik tweet bile atmıyordum. İstanbul'da Kadıköy'de arkadaşlarımın tavsiyesi üzerine başladım. Sahneye çıkma fırsatını ve cesaretini İstanbul'da buldum. İstanbul'a gelmeseydim sanırım hiç başlayamazdım. Dünya genelinde çok fazla stand-up izliyordum ve arkadaşlarıma sürekli şakalar yapıyordum. Mizah benim yaşam tarzımdı. İlk açık mikrofonlarda sahne alarak başladım. Şimdiyse bir gösterim var.
İstanbul'daki ilk günlerin nasıl geçti? 4 yıldır İstanbul'da yaşıyorsun. Şehir nasıl hissettiriyor?
İstanbul'un kozmopolitanlığı beni şaşırtmıştı. Bir çok milletten arkadaşım oldu. Hatta bazılarıyla "Birleşmiş Milletler" isminde bir YouTube programımız bile var. Kendimi oldukça rahat hissediyorum burada. İstanbul'un bir çok imkanı sağlamasını seviyorum. Sürekli bir etkinlik bulunabiliyor.Pakistan'da kendimi geliştiremeyeceğimi düşündüğüm için farklı bir ülkeye gitmeye karar vermiştim.İstanbul'da buna ulaştım diyebilirim. Pakistan'dan ayrıldığımda 19 yaşındaydım.
20'li yaşların İstanbul’da nasıl geçiyor?
Yani 20'li yaşlarıma dair her şeyi Türkiye'de yaşadım. Bu dönemde ailemden ve arkadaşlarımdan uzakta olmanın verdiği burukluğun yanına onların benden beklentileri de ekleniyor. Para kazanmak, üniversite eğitimimi tamamlamak, hayatta kalabilmek, aileme destek olmak gibi beklentileri var. Genel olarak üzerimde ciddileşen sorumlulukları hissediyorum. Sevdiğim insanlardan uzakta yaşamam depresif bir ruh hali yaratıyor. Duygusal olarak bunları hissediyorum… Ayrıca, ileride ev sahibi olmak konusunda da endişelerim var. Ekonomik olarak refaha nasıl ulaşırım bilmiyorum. Sanırım 20'li yaşlarımın başları bu hislerle geçiyor.
Mizahında, kara mizah olduğunu görüyoruz. Bunu tercih etme sebebin yaşadığın olumsuz durumlardan mizah yolu ile kaçmak mıdır?
Evet, kara mizah gösterilerimin bir parçası. Ama bunu kaçmak olarak değil daha çok olayları çözümleyen bir araç olarak tanımlarım. Ciddi ve olumsuz konularla baş etmemde yardımcı oluyor. Konuşmaktan çekindiğim konular üzerine bu şekilde düşünebiliyorum. Başkalarıyla da iletişim kurabileceğim bir ortam yaratıyor. Mizah yoluyla hem gerçeği vurgulayabiliyor hem de durumu sorgulayabiliyorum. Birisi ciddi bir konuda güldüğünde, insanların olumsuzluktan kaynaklı gerginlikleri geçiyor, rahatlıyorlar. Bir tür terapi gibi. Örneğin Pakistan'da birisinin diğer bir ülkeye yüklü miktarda yaptığı yardım hakkında bir şakam var. Bro! We need this money! In Pakistan!
Hangi komedyenlerden ilham alıyorsun? Türk, Pakistanlı veya dünya çapında kimler var?
Dünya genelinde tüm komedyenleri izlemeye çalışıyorum. İlk dönemlerimde Türk komedyenleri yakından takip ettim. Onları örnek aldım. Mizahımın asıl kaynağı ise Pakistanlı ve Hintli komedyenler. Kadıköylü komedyenleri beğenerek izliyorum. Fırsat buldukça sahnede izliyorum hepsini. Örneğin, Doğu Demirkol, Musti Kusti, Anlatanadam, Deniz Göktaş, Baturay Özdemir ve Mesut Süre'yi seviyorum. Aralarında en çok Doğu Demirkol'u kendi mizahıma ve hayat görüşüme yakın buluyorum. İkimiz de bilgisayar mühendisliği okuduk, okuyoruz. Onlardan sadece mizahı değil Türkiye'yi de öğreniyorum. Bir anlamda Türk kültürünü mizah yoluyla öğreniyorum.
Bahçeşehir Üniversitesi bilgisayar mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra ne yapmayı planlıyorsun?
Daha karar vermedim. Karar vermeyi de planlamıyorum çünkü hayata dair planlara pek inanmıyorum. Mesela Pakistan'da lise dönemimde profesyonel futbolcuydum ve planlarım futbolcu olmak yönündeydi. İstanbul'a geldiğimde planlarım mühendis olma yönünde değişti. İstanbul'a gelmeden önce komedyenlik planım yoktu. Şimdi ise seninle Aylak Bar'ın kulisinde bu röportajı yapıyoruz. Planlar çok değiştiğinden geleceğe dair pek plan yapmıyorum. İleride göreceğiz. Şunu söyleyebilirim ki mevcut ilgilendiğim alanda elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum.
Peki, plan yapmıyorsun ama hayal kuruyor musun?
Kendime hayalperest diyebilirim. Hedeflerimi hayal edebileceğim en yüksek seviyeye koyuyorum. Bir nevi ütopik hayaller. Hep ulaşmak için çalıştığım için motivasyonumu kaybetmiyorum. Şimdiye kadar bu şekilde geldim. Bu sıralar büyük sahneleri hayal ediyorum. Çok daha kalabalık seyircilere gösteri yapabilmeyi hayal ediyorum. Hedefimi en büyük sahnelere koyuyorum tabii ki.
İstanbul'da 20'li yaşlarındaki okuyucularımıza nereleri ve neleri önerirsin?
İstanbul'da çok fazla geziyorum. Başlıca beğendiklerimi önereyim. Kadıköy'deki Ayık restoranının Beyran çorbasını ilk önereceğim yemek olur. Bana Pakistan mutfağını anımsatıyor. Ders çalışmak için Fatih Kütüphanesini öneririm. Tabii ki Aylak Bar'daki TuzBiber English Comedy'yi izlemelerini tavsiye ederim, buyursunlar bekleriz.
💕Bu hafta emek, protesto ve kara mizah üzerine yazdık.
🌳Haftaya sürdürülebilirlik üzerine düşünüyoruz.
💌Çevrimiçi rakı soframız olan 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz.
💬Bu sayımızla ilgili yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyoruz! Aşağıda buluşalım.
✨ O zaman haftaya aynı saatte görüşmek üzere diyelim mi? ✨
Şerefe!
💕 Yasmin 💕