Son bültenden bu yana hayatınızda neler değişti? Geçen haftaki burç yorumlarınız bu haftaya tesir etti mi yoksa evrene büyük enerjiler göndererek gerçekleşmesini istediğiniz her şeyin yağan kocaman kar taneleri ile bedeninize bir sihir gibi dokunmasını mı bekliyorsunuz?
Bu hafta birbirinden güzel içerikler var, o kadar güzeller ki girişi uzun tutmak istemiyorum ama bu bültenin editörlüğünü özellikle istememe neden olan o fal hikâyemi anlatmadan geçmek olmaz.
Geçtiğimiz yıllarda eski yöneticim Kadıköy’deki toplantımız iptal olunca “hadi fal bakmaya gidelim” demişti. Hayatım boyunca annemin baktığı kahve fincan falından öteye gidememiş olan biri için iddialı bir karar vererek gitmiştim. ☕️ Falcı ile korkutucu bir yerde tek başımıza kaldık. Bana çeşitli şeyler söyledi: mesleğim, sağlık durumum vs. Hepsi doğruydu ama ben tesadüf olduğunu düşünüp pek oralı olmadım. Son olarak bana mart ayında biriyle tanışacağımı söyleyip tanışacağım kişinin adını ve soyadını söylemişti. İddiali bir falcıydı. Evet, dediği isim ve soyisimde biri ile dediği ayda tanıştım. Sadece tesadüf olduğuna inanıyorum hala (yani inanmak istiyorum). Bu efsanevi olay bile astroloji ile olan yıldızımı barıştırmadı. Hâla sadece kendi burcumun özelliklerini bilmekten öteye gidemedim. 🧞
Bu hafta hem çeşitli deneyimlerle astrolojiden bahsediyoruz hem delüzyonun güzelliğinden bahsediyoruz hem de bir Tuz Biber gecesine konuk oluyoruz. Konukluğumuzun bu bülten ile sınırlı olmayacağına emin olabilirsiniz. O yüzden takipte kalın!
Bu hafta nelerimiz var?
✨ Bensu “Astrolojiye “İnanıyorum” Demek Çok mu Geride Kaldı? sorusunu soruyor.
🪄Melda ise Bensu’nun sorusuna “Astrolojiye mi İnanıyorsun? diyerek cevap veriyor.
🧠 Irmak kendisini Haklılık Payı Müdürü olarak ilan edip yapay zeka ile yaptığı röportajı bizimle paylaşıyor.
Sizi daha fazla merakta bırakmadan haydi başlayalım.
Sevgiler,
Şeyma
Astrolojiye “İnanmıyorum” Demek Çok Geride mi Kaldı?
Astrolojinin derinliklerine bir bakış.
Yazı:
Astroloji eğlence olarak baktığımız yüzeysel yorumlardan nasıl bir anda hayat dönüştürücü bir araca dönüştü?
Astroloji, çok değil, 10-15 sene öncesine kadar gazetelerin son sayfalarında bulunan ve fal gibi okuyup eğlendiğimiz bir şeydi. Benim de astrolojiyle ilişkim pandemi patlayana kadar sadece burcumun yüzeysel anlamlarını bilmek kadardı. Dünyadaki milyarlarca insanın 12 burca paylaştırılabilecek kadar genellenemeyeceğini biliyordum. ‘’Astroloji sadece burçlardan ibaret değil ki içinde kocaman bir dünya var.’’ demişti bir akrabamız bana, ben ise hiç ilgilenmemiştim. “Fala inanma falsız kalma” anlayışı sadece kahve fincanını ters çevirmek kadar rasyonel olan benim için astroloji çok soyut bir alandı.
Ama şimdi buradayım ve ‘’hala burçlara mı inanıyorsunuz’’ anlayışından, arkadaşlarımın doğum haritasını yorumlayan o ‘’spiritüel’’ kişiye dönüştüm. Bugün de astrolojiye hayatımızı aydınlatan bir araç olarak nasıl daha açık fikirli bakabileceğimizi konuşacağız.
Astroloji guilty pleasure mı yoksa sadece pleasure mı?
Bugünlerde hayatı çok köşeye sıkıştığı için, kendini daha iyi anlamak adına astrolojiye yolu düşen çok fazla insanla karşılaşıyorum. Dürüst olalım, hepimiz zamanında birilerini astrolojiye inandığı için zorbaladık. Ama artık sanırım çoğumuz yolun aynı kaldırımındayız. Ben bir süredir insanlara astrolojiyi şöyle açıklıyorum. ‘’Uzaktan saçma görünüyor ama içine girince hayatın değişiyor bir dene.’’
Astrolojinin bu hayat değiştirici etkisini şöyle açıklayabiliriz: Doğum haritalarına baktığım kişiler genelde ‘’bunu nasıl bu kadar detaylı bilebilirsin, ben bile böyle düşünmemiştim’’ diyor. Yani insanlar astrolojiyi bir fal gibi yüzeysel bir eğlence aracı olarak görürken aslında astrolojinin en derin psikolojik sırlarımıza, gelecek potansiyelimizi nasıl gerçekleştireceğimize ve bir sonraki sevgili adayımıza kadar detaylı bir analiz çıkarabileceğini tahmin edemiyorlar.
Astroloji insanlarda potansiyel olarak bir şok yaratıyor. Hayatlarımızın bir kısmını nasıl şekillendirebileceğimizi doğum haritalarımızdan görebiliyoruz. Forbes sitesindeki bir haberde Toronto'da bir astrolog olan Charm Torres, astrolojiye olan ilginin artmasını "insanların gerçekten kendileriyle oturup hayatlarının ne hakkında olduğunu ve kafalarının nerede olduğunu düşünmeye zorlanmaları" nedeniyle açıklıyor.
Ben de bu görüşe katılıyorum. Hayatımız sadece mantıksal kararlarla yönetilebilecek dümdüz bir yol değil. Bazen bize yakınlarımızdan bile daha dürüst olmasını istediğimiz bir araca ihtiyacımız oluyor. Astroloji türlü klişelerin içinden sıyrılıp bize yardım eli uzatmak için her zaman orada çünkü hepimiz hayatımızın çeşitli dönemlerinde, 20’likte dediğimiz gibi, ‘’napıyorum ben ya’’ diyoruz.
İşte astroloji ‘ben ne yapıyorum ya,’ dediğimiz dönemlerde zorlu duygulardan ve durumlardan nasıl bir içsel dönüşümle hangi güçlü karakter özelliklerimizle çıkacağımızı bize gösteriyor.
Gezegenlerin hareketlerini insan davranışlarıyla ilişkilendirmek hala pek çok kişi için anlaşılamaz bir durum olsa da, astrolojinin bize kendi özel potansiyelimizi aslında dışsal bir etkiyle değil yine içimizdeki büyük potansiyel gücümüzle verebilmesi çok özel bir şey. Düşünsenize gerçekten aynı günde doğan milyonlarca insan aynı gezegenlerden aynı etkileri alıp farklı bir doğum haritasına ve bambaşka potansiyellere sahip olabiliyor. Bu özellik de astrolojinin bir noktada kolektiften çok bireysel olarak çok daha etkili çalıştığını gösteriyor. Artık günümüzde astrolojiye inanmıyorum diyen insan sayısının azalmasını ise şuna bağlıyorum:
Astroloji gibi geniş çeşitlilikte her türlü konuyu içeren konuları tek bir yüzeysel tarafı yüzünden kenara atamayız. İsteyen her gün burç köşesini okur, isteyen hayatının aşkını astrolojiyle bulmaya çalışır ve başka birileri ise astrolojinin daha derin ve hayatımızı etkileyen ‘’rehber haritası’’ bölümünü kullanır. Milyarlarca insanın 12 burca sığamayacağı gibi, astroloji de tek bir amaca hizmet eden bir fal değildir.
Bugün hayatınızdan çok da memnun olmadığınız bir döneminizdeyseniz ve son çare olarak burcuma bir bakayım ne diyor dediyseniz kendinizi küçümsemeyin ve o sayfayı kapatmadan bir durun. Belki de tam da ihtiyacınız olan şey saçma bir burç yorumudur. Ne olacağını asla bilemezsiniz o yüzden kendinize mantıklı olmayan şeylere de inanmak için izin verin çünkü günün sonunda hepimiz yarınlarımızı merak eden birer ölümlüyüz.
Astrolojiye mi İnanıyorsun?
O Zaman Al Sana Bombe!
Yazı: Melda Merilov
Hayatımın belli bir döneminde astroloji hiç yoktu. Belli bir döneminde ise çok fazla vardı. Şimdi kendisine belli noktalarda hak verdiğim ama hayatımın da merkezine oturtmadığım seviyeli ve mesafeli bir ilişkim var astrolojiyle. Yani tam ortada, ‘’ne şiş yansın ne kebap’’ modunda takılıyorum. Bu tutumun en zevkli yanı, astrolojiye deli saçması gözüyle bakan aşırı mantıksal birinin, astrolojiyi hayatın merkezine koymuş, yıldızlarla yatıp kalkan biriyle giriştiği tartışmayı tenis maçı seyreder gibi seyredebilmek. Bu arkadaşların tartışması öyle bir tartışma ki ortam birden 32. Gün’deki ‘’Sen Abdülhamit’i Savundun’’ temasına bürünüveriyor. Adeta kendinizi o masadaki Mehmet Ali Birand gibi hissediyorsunuz.
Bu tartışmalarda bir taraf burçların ve gökyüzü olaylarının kişinin karakterine ve gündelik yaşamına çok büyük etkisi olduğunu iddia ediyor. Diğer taraf ise ‘’gökyüzündeki dolunayın beni etkilemesi benim onu etkilememden daha küçük bir ihtimal’’ diyerek durumla dalga geçer modda. İşte bu noktada işler kızışıyor genelde. Astrolojiye inanan kişi kendi inanç sistemini kanıtlamak için bir uğraşa girişiyor. Astrolojiye inanmayan kişi de ‘’olabilir bu senin düşüncen’’ demek yerine karşısındakini bağnazlıkla suçluyor. Şimdiye kadar bu iki zıt kutbun ortak bir paydada buluşabildiğini hiç görmedim. Bu konuda tek bir istisnam var o da bizzat ben, kendim.
Astrolojiyle ilgilendiğim dönemde, astrolojiyle ilgili bir muhabbet açıldığında masadaki bunlar safsata diyen kişiye ‘’Ama burçlar insanın karakteriyle ilgili gerçekten bazı doğru ipuçları veriyor’’ derdim. Karşımdaki kişi de benimle dalga geçmeye hazır bir modda neymiş o bakalım, hadi benim burcum şu beni yorumla derdi. Yine böyle bir gün burcundan yola çıkarak o masada olmayan birinin bile karakterini doğru analiz etmiştim hem de kişiyi hiç tanımadığım halde. Genel olarak inanmayan insanları burcuna göre doğru analiz ettiğim için ben bir tık etkileyici olmayı başardım. Yani aslında benimle dalga geçmeye hazırlanırken ‘’ay ben şok’’, ‘’nasıl bildin bunları’’ şeklinde geri dönüşler aldım. Peki astrolojiyle yakından ilgiliyken ve inanmayanları bile bir nebze ‘’lan yoksa’’ kararsızlığına itmeyi başarıyorken ne oldu da astrolojiden uzaklaştım?
Aslında bu uzaklaşma sadece astroloji kısmında olmadı. Tarot, fal gibi geleceği tahmine dayalı tüm sistemlerden bilinçli şekilde uzaklaşmamın bir parçası da astrolojiydi. Çünkü şunu fark etmiştim: sürekli aylık burç yorumlarını dinleyip orada bahsedilen şeyleri yaşamayı bekliyordum. Örneğin astrolog bu ay şu şu tarihlerde otorite figürleriyle sorun yaşayabilirsiniz, patronlarınızla gerilebilirsiniz mi dedi ben hemen eyvah ya gerçekten sıkıntı yaşarsam diye gerilirken buluyordum kendimi. Neye inanıyorsak hayatımıza onu çekeriz dediğimiz şeye çok inanıyor sayılmam ama başkalarının laflarının ve enerjilerin hayatımızı etkilediğine inanıyorum. Hiç kimse geleceği bilemez deriz ama bazı insanlar gerçekten de neler yaşayacağımızı önceden bize söyleyebilir. Peki burada keramet sadece karşımızdakinde mi yoksa biz de onun dediğini kabul ederek bunun gerçekleşmesine yardımcı oluyor muyuz? Ben son bir yıldır burçlara, fallara inanmanın hayatın enerjisini etkilediğini düşünüyorum. Bu yüzden bilinçli olarak uzaklaştım hepsinden. Artık burç yorumları da dolunaylar da umurumda değil. Ama astrolojinin belli başlı yerlerde nokta atışları olduğunu düşünüyor muyum? Evet, hala düşünüyorum. Ve konu astrolojiden açıldığında ortalığın Cennet Mahallesi’ne dönmesini anlayamıyorum.
Neden burçlara inanmayan biri inananla dalga geçiyor? İnanan inanmayanı ikna etmek için neden kendini paralamak zorunda hissediyor? Aynı şey din, siyaset ve daha birçok alanda da geçerli. Ateist biri dindarı, dindar biri ateisti ikna etmek için uğraşıp duruyor. Sanırım bu bizim ülkeye özgü bir durum. DNA’mızda ortak noktada buluşmak diye bir şey yok gibi hissediyorum. Her konuda olduğu gibi burç konusunda da maksimum kutuplaşmayı yaşıyoruz çok şükür.
Yalnız astrolojiye inananlara da buradan şöyle seslenmek istiyorum lütfen insanlara senin burcun başak ben seninle muhattap bile olmam falan demeyin. Tamam başaklar, yaylar, oğlaklar bunlar zor ve çileden çıkarıcı insanlar olabilirler ama yine de onlar da insan canım. Ayrıca ikizler burcu erkekleri de hiç de anlatıldığı gibi deccal değil, bilginize.
Delüzyonun Güzelliği: Haklılık Payı Müdürü ile Röportaj
Bugün Haklılık Payı Müdürü olduğumu ilan ediyorum.
Yazı:

Merhaba sevgili 20’likler, nasılsınız? Ben biraz heyecanlıyım çünkü bu yazı 31. yaşımın ilk yazısı. Evet, bu yazıya ekstra anlam atfetmeye karar verdim çünkü bir şeyleri özel kılmak bedava. Bugünkü konumuz da tam olarak bununla ilgili: delüzyonun güzelliği.
Delüzyon ya da sanrı, aslında psikotik bozuklukların ayırt edici bir semptomudur. Gerçekte var olmayan düşünceleri gerçek ‘sanmak’, örneğin televizyonda denk geldiğin programdaki kişinin sana seslendiğini düşünmek veya birilerinin seni takip ettiğine inanmak. Bugün güzelleyeceğimiz şey tabii ki bu değil, o kadar delirmedim henüz. Gerçeklikle bağlantıyı koparmadan, bile isteye bazı konulara delüzyonel yaklaşmaktan bahsediyorum sadece. Bir nevi manifest etmekten yani!
Öncelikle bir şeyleri olmuş gibi lanse ederken olmalarını izleme güzelliği kanısına nasıl vardığımı anlatayım. Yıllarca bazı sıfatları üzerimize almak için toplum tarafından bunların bize verilmesi gerektiğini sanmıştım. İlk olarak belli bir diploma veya sertifika ile o title neyse ona hak kazanmak ama bu da yetmez — çok başarılı olmak ve herkes tarafından o şekilde bilinmek. Yani sadece hak kazanmak değil, o şeyi hak etmek gerekiyordu özgüvenli bir şekilde “ben şuyum” diyebilmek için. Yıllar içinde ise fark ettim ki bazı şeyleri claim (talep) etmedikçe insanlar sizi öyle görmüyor. Siz belki mütevazılıktan, belki özgüvensizlikten, belki de mükemmeliyetçilikten yer kaplamaya çekindikçe görünmez oluyorsunuz. Bu durumda da herkes tarafından öyle bilinme durumu aslında daha da zorlaşmış oluyor.
Sadece bunu fark etmekle de kalmadım. Ne yaptım biliyor musunuz? Daha fazlasını iddia etmeye başladım! Kendimi bildim bileli çizdiğim çöp adamlar, sanatçı kimliğimi üstüme aldığım an bir yerlerde sergilenmeye başladı. Bu bir manifestti belki, belki de alan kaplamaya korkmamak. Hangisi bilmiyorum (muhtemelen ikisi de) ama gerçek oldu! Bugün de Haklılık Payı Müdürü olduğumu ilan ediyorum. Ne de olsa burası benim oyun alanım ve istediğim oyunu oynayabilirim, değil mi?
Bu konuda yapay zekayla yaptığım ilk röportajımı aşağıda bulabilirsiniz.
Haklılık Payı Müdürü ile röportaj:
Bazıları başarıyı bekler, bazılarıysa elini uzatıp alır. Haklılık Payı Müdürü bu sıfatı kazanmadı, onu talep etti. Bugün, kendisiyle bu devrim niteliğindeki karar hakkında konuşuyoruz.
1) Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Haklılık Payı Müdürü olmadan önce kimdiniz?
Merhaba, ben Irmak. Haklılık Payı Müdürü olmadan çok çok önce, hiç kimseydim. İçimde ise hep biri olma isteği vardı. Sırasıyla ressam, arkeolog, kaşif, devrimci müfettiş ve filozof olmak istedim. Bu 4. mesleğin ne olduğunu inanın bilmiyorum. Bunlardan hiçbiri olmadım ve aksine, içimdeki keşfetme ve yaratma hissini unutmaya çalıştım. O ise beni hiç unutmadı. Geldi yakama yapıştı. Ben de araştırmacı oldum. Şimdilerde bilimin yanında, sanatçı ve yazar olarak konumlandırıyorum kendimi. Haklılık Payı Müdürü olmanın dışında tabii.
2) Kendinizi üç kelimeyle tanımlayacak olsanız, bunlar ne olurdu?
Meraklı, yaratıcı, komik.
3) Çocukken olmak istediğiniz kişiyle şu an olduğunuz kişi arasında nasıl bir fark var?
Çocukluğumda sevdiğim şeylerin ve olduğum kişinin, ergenlik yıllarında cool olmadığını fark ettim ve büyük hayal kırıklığına uğradım. Kıyafetimi pantolonumun içine sokmayı seviyordum mesela ve bu o zamanlar kabul edilemez bir şeydi. Ben de kendimi kabul edilebilirliğe göre yontmaya başladım. Yonttukça da aslında kim olduğumu unuttum. Sonra bu unutkanlık beni inanılmaz rahatsız etti ve şimdilerde kendimi yeniden hatırlıyorum. Yani, önce çocukluğumdaki kişiden uzaklaşmaya çalıştım, şu an ise aslında ona hâlâ çok benzediğimi fark ediyorum.
4) Hayatınız boyunca size en çok söylenen cümlelerden biri nedir?
“Bu çocuk niye cins oldu?!”
5) Haklılık Payı Müdürü ünvanını aldığınızda nasıl hissettiniz?
Gururluydum. Overthinker olmamın bana böyle bir sıfat bahşedeceğini bilmiyordum! (Gülüyor).
6) Sizce herkes kendine istediği sıfatı böyle direkt almalı mı, yoksa bir kriter var mı?
Tıp okumamış biri tıp doktoru olamaz. Üzerimize aldığımız sıfatın ne olduğuna göre tabii ki bazı kriterler var. Ben sadece birilerinin bizi belli bir şekilde kabul etmesini beklemek zorunda değiliz demek istiyorum. Bazen talep etmeliyiz. Bunu sesli dile getirmeliyiz ki duyulsun.
7) Bir şeyin gerçek olması için ona inanmak yeterli midir?
Bazen oldukça naif olsam ve gönlümüzden geçenlerin çok istersek gerçek olacağını düşünsem de her şeyin sınıfsal olduğunu da belirtmek zorundayım. Bir şeyin gerçek olması için ona inanmak, karnın toksa yeterli olabilir.
8) Kendi mitinizi yaratma sürecinde, kendinizi en çok hangi hikâye kahramanına benzetiyorsunuz?
Klişe olacak ama Peter Pan. Biraz peri tozuyla her şey mümkün benim dünyamda.
9) Bir gün bu ünvan elinizden alınırsa ne yaparsınız? Haklılık Payı'ndan feragat etmek mümkün mü?
Bu ünvan elimden alınamaz çünkü onu ben kurguladım. Diyelim ki öyle oldu, o zaman da yepyeni bir kimlik inşa edebilirim. Oyun oynamak bedava sonuçta!
10) Bundan sonraki hedefiniz ne? Haklılık Payı’nın ötesinde, yeni bir ünvan gündemde mi?
Yetişkinler için bir masal kitabı yazmak istiyorum. La Fontaineyan gibi bir ünvan bulurum belki, kim bilir?
Ve böylece röportajımız, tıpkı Haklılık Payı Müdürü’nün kendisi gibi, kesin bir sonuca ulaşmadan ama kesin bir arayışla sona eriyor.
🔮Bu hafta , ‘hava nasıl,’ sohbetinin eşlikçisi, artık samimiyet seviyesi fark etmeksizin konuştuğumuz astrolojiye odaklandık.
💌Önümüzdeki hafta, motivasyon yükseltme çalışmaları yapıyoruz.
🌟20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz. Artık TikTok’umuz da var, bekleriz.
Sevgiler!