20’liğin bu bölümünü dinlemek için başlat tuşuna basabilirsiniz.
Selam 20’likler ve 20’lik kalanlar,
Nasılsınız? Ben çok iyiyim — iki parol ve dünyanın en iyi icatlarından biri olan sıcak su torbası sayesinde. Keyifler tıkır, harıl harıl çalışıyoruz. Bu hafta bir garip hissediyorum — umut mu, motivasyon mu? Emin değilim. Ama liseden beri görmediğim ve şans eseri karşılaşarak arkadaşlık yeminlerimi tazelediğim biri, “bu hafta enteresan bir şekilde bereketli,” dedi. Eee bereketi kabul etmeyecek değiliz.
O zaman, bereketli haftalar diyorum.
Şerefe,
Yasmin
Bu Hafta Nelerimiz Var?
Bu ay çocukluk temasından ilerliyoruz. Bu tema odağında da sizinle 8.sınıf balosu adlı çalma listemi paylaşıyorum. Pitbull, Flo rida, ne isterseniz var. Ortaokul mezuniyet balomdan benimle kalan çok komik anılar var. İki kişinin bir köşede öpüşmesi olay olmuştu mesela. Erkeklerin hepsi gömleklerini göbek deliklerine kadar açmış, kravatlarını kafalarına bağlamıştı. Ben elimde, anneannemin bana aldığı pembe Sony kamera ile fotoğraf çekmenin verdiği rahatlığa sığınarak, ‘slow’ şarkı çaldıklarında erkeklerden biri ile dans etme utancından kendimi kurtarmıştım… Geçtiğimiz yıllarda bu balonun profesyonel bir videosu olduğunu farkedip, ortaokul arkadaşlarımla izlemeye karar verdik. KÖTÜ BİR KARARDI. Hepimiz ayrı ayrı yerin dibine girdik. Çocuk olmak dünyanın en eğlenceli ama aynı zamanda en utanç verici şeyi sanırım…
Tamam çalma listesi de paylaştığımıza göre, bu hafta nelerimiz var?
💌 Bir kalbin hâlleri: Seyirci kaldığımız olaylarda insanlığımızı korumak üzerine
🪩TBT: ‘Cesur’ Hocalara, Şerefe!
🎧 20’lik Podcast: İlk bölümümüzde Zeynep’in çocukluk fotoğrafı üzerine konuşuyoruz.
İyi okumalar!
⚠️ Not: Bu hafta dolu dolu bir bültenimiz var. Bu cümleleri e-posta üzerinden okuyorsanız, sağ üst köşede tarayıcıdan oku (ya da ‘view in browser’) linkine tıklamanızı şiddetle öneriyorum. 20’liği sevdiklerinizle paylaşmayı unutmayın!
Bu haftanın sponsorundan:
Siz hiç kitap izlediniz mi? Funble, çocuklar için "izlenebilir" ve "dinlenebilir" kitaplar yapıyor. Bu kitapları da Türkçe ve İngilizce dillerinde mobil uygulamasında yayınlıyor. Şimdilik sadece App Store'dan indirilebilen uygulamada camdan ayakkabı masalları değil, yeni nesil orijinal hikayeler bulunuyor. Minikler için bu harika uygulamayı ücretsiz indirebilir, "ben tüm hikayelere erişmek istiyorum" derseniz de 20LIK koduyla %50 indirimle premium üye olabilirsiniz. Funble'da yazmak çizmek isterseniz veya başka bir iş birliği fikriniz olursa hello@funble.app'den ekibe ulaşabilirsiniz.
Seyirci kaldığımız olaylarda insanlığımızı korumak üzerine
Yazı: Yasmin Güleç
Üniversiteden beri zor konuları nasıl saygılı bir şekilde konuşabileceğim üzerine düşünüyorum. Farklı derslerde öğrendiklerim, farklı insanlar ile sohbetler bu konuda bir yetkinlik kazandırdı — ya da kazandırmaya başladı. Biriyle aynı fikirde olmadan onu dinleyebilmek, mümkün.
Bu hafta, aslında yıllardır devam eden bir çatışmanın farklı boyutlara taşınmasını deneyimledik. Bugün bu yazıda bir ‘taraf’ göstermek ya da politik bir beyanda bulunmak istemiyorum, çünkü zaten yazım tam da bunu vurgulamak istiyor. İnsanlığı unutturan şey, çoğu zaman sayılara ve propagandaya kendimizi bıraktığımızda oluyor. Taraf ve görüşler ne olursa olsun, bence, unutmamamız gereken birkaç şey var;
Masum insanların öldürülmesi, ne olursa olsun, kutlanacak bir şey değil.
Bu gibi olaylar, ırkçı, nefret dolu söylemler söylemek için bir bahane olarak kullanılmamalı.
Tarihin ve geçmişin kalıntılarının günümüzdeki insanların bilincine etkilerini unutmamamız lazım.
Her insanın yaşam hakkına saygı duyulması gerekiyor ve bunlar ırk, cinsiyet, inancın ötesinde. Günün sonunda hepimiz dünyalıyız.
Bu konuda konuşmak isteyen 20’likler varsa, yorumlarda buluşabiliriz. Ancak yine altını çiziyorum saygı, merak ve empati ile yazmanızı istiyorum, yoksa lütfen yazmayın.
‘Cesur’ Hocalara, Şerefe!
Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp.
Yazı: Yasmin Güleç
New York’ta üniversitenin birinci yılında “Middle Eastern Cultures” yani Orta Doğu Kültürleri adında bir ders almıştım. ‘Yasmin Amerika’da okumaya gidip bu dersi mi aldın’ diyebilirsiniz ama her ülke tarihi farklı anlatır, bu konuları Amerikalılar nasıl işliyor merak etmiştim. Deneyimim kesinlikle alışılmışın dışındaydı çünkü dersi veren hoca harikaydı.
İtalyan-Amerikan hocam, Arapça bilen, kendini bu konuya adamış, İstanbul’da yıllarca yaşamış, Orta Doğu’yu sıkça ziyaret eden ‘cool’ bir bireydi — biraz da gizemli. Hala mailleştiğim, New York’ta görüştüğüm, saatlerce konuştuğum bu hocanın dersi fazlasıyla kazıktı. Dersi geçmek için sınavların, film analizlerinin ve makalelerin yanı sıra Orta Doğu ile ilgili etkinlik ve sergilere gidilmesini gerekli görüyordu. Aslında bölgenin tarihini farklı yollardan öğrenmemizi istiyordu. Halı kokan koridorlardandan geçip sınıfa vardığımızda, hep farklı bir şarkı ile karşılanırdık — en sevdiği gruplardan Baba Zula dahil.
Neyse! Bu ders hakkında saatlerce yazabilirim ama bir şeye değinmek istiyorum ( şu cümleden önce 100 şeye değinmemiş gibi davranırken ben); bunun için de sınıfın demografisini anlatmam gerekiyor:
Derste totem Türk birey olan benle beraber, Asya ve Avrupa’dan bazı öğrenciler ve Amerikalılar vardı. Amerikalılar arasında Musevi olanlar ve Müslüman olanlar, dinden ziyade daha önemlisi de Pro-Palestine ( yani Filistin yanlısı) ve Pro-Israel ( yani İsrail yanlısı) olduğunu belli eden iki grup vardı. Bu iki ‘taraf’ gerçekten sınıfın iki ucunda otururdu.
New York aslında şehir olarak Siyonizm’in gelişmesinde büyük bir rol oynamış — 1942 yılında New York’ta bulunan Biltmore Hotel’de 600 Yahudi lider, Siyonizm hareketinin 1. Dünya Savaşı sonunda bir ‘yahudi devleti’ kurması ve ne pahasına olursa olsun Filistin’e göç edilmesi kararını ileri taşıdı. Üniversitemde birçok hoca Filistin-İsrail konularına girmekten kaçınırdı, nasıl işleyeceğine emin olamazdı. Bu cesareti gösteremez, öğrencilerin tepkisinin ne olacağını kestiremezdi. Bu sadece benim okulumda olan birşey değil. Gazeteci Noor Tagouri, Filistin’de olanların fazlası ile sansürlendiğini ve konuşulmadığını paylaşıyor.
Ama bahsettiğim hocam bu gruba girmiyor. Pers İmparatorluğu’ndan başladık, Fatih Sultan Mehmet, Türk kahvesi derken bulduk kendimizi kutuplaştırılmış bir konunun ucunda. Sınıfta bazı öğrencilerin gerginliği hissediliyordu.
Gazetecilik derslerimizde bize hep tarafsız olmanın öneminden bahsederler. Ama bu çok zor. Okumayı seçtiğimiz gazeteden, paylaştığımız resimlere kadar aslında her gün hangi tarafta olduğumuzu belli ettiğimiz kararlar veriyoruz. Bu hocamın da tarafsız olduğunu savunmuyorum ama bence o orta çizgiye oldukça yakındı. Daha ilk derste herkese fotokopilediği siyah beyaz dünya haritaları dağıttı ve Orta Doğu’da olduğunu düşündüğümüz yerlerin üstünü karalamamızı söyledi. Çoğunun kafasında bazı yerler soru işaretiydi, mesela Türkiye.
Bize baktı ve dedi ki ‘ bunun cevabı çok göreceli, kime göre orta doğu?’ Orta Doğu dememizin tek nedeni o dönemde güçlü ülkelerin hep batıda olmasıydı. Ee eğer İngiltere, Fransa, Amerika dizginleri tutuyorsa tabii ki biz orta doğuyuz. Eğer o dönem ‘üzerinde güneş batmayan imparatorluk’ dediğimiz yer İngiltere değil de Çin olsaydı şu an orta doğu dediğimiz yer orta batı gibi birşey olurdu!! Beynimize yerleşmiş bu kavramların bile göreceli olduğu bir dünyada, tarafsız olmak biraz beyhude geliyor. Önemli olan tarafının sana at gözlükleri taktırmadığına, diğer taraflara sağır etmediğine emin olmak. Yeni bilgiler ile de fikirlerin değişebileceğini unutmamak.
Profesörümüz kim ne hisseder demeden anlattı. Arada şiddetli tartışmalara giden öğrenci yorumlarını güzelce yönlendirdi, kimi zaman yatıştırdı ve konuyu bitirdi. Bu dersten Orta Doğu tarihi dışında öğrendiğim birşey de şu oldu: ‘rahatsız edici’ ve komplike konulara değinmekten korkmamak lazım. Dünyadaki çoğu problem cahillikten, konuşmak istememekten, tarihi anlamamaktan ve böyle konulara girmeye çekinmekten çözümsüz kalıyor — tabii bir de hırs, empati eksikliği ve genel bir saçmalama durumundan. Tarih aslında geleceğe çok güzel bir ayna tutuyor. Ama geçmişi anlamazsak, gelecekte de aynı hataları yaptığımız bir döngüye gireriz, giriyoruz zaten.
New York’tan ayrılmadan önce, profesörümle Washington Square Park’ta buluştuk. İnsanlardan ve özellikle yıllardır beni heykel taklidi yaparak korkutan adamdan uzak iki bank bulduk, maskelerimizle hasret gidermeye ve tabii ki olan bitenlerden bahsetmeye başladık. Konuşmanın bir yerinde “tarih tekerrürden ibaret”dedim ve beni durdurdu; “Tarih tekerrürden ibaret değil, insanlar sadece aptal ve hatalarından öğrenmiyor.” dedi. Aptallığın panzehiri nedir? Eğitim.
20’liğin #TBT kanalında, 20’lik zaman makinesinde bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu yazı, 20’liğin 13 Mayıs, 2021 sayısında yayımlanmıştı.
5 Ekimde yayımlanan "Biz de çocuktuk... Hem de bi'kaç sene önce," bültenimizde Ülker Zeynep Çolak, büyüdükçe değişen mekansal farkındalığını, çocukluk fotoğrafı üzerinden anlattı. Bu bölümde de bu yazının arka planı üzerine konuştuk, biraz derinleştirdik. Kendall Jennar'dan bile bir şekilde bahsettik. O zaman ne diyoruz? İyi dinlemeler.
Yazıyı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
🎧Bu hafta 20’lik podcastin ilk bölümünü yayımladık. Aynı zamanda insan olmak üzerine düşündük.
🧸Haftaya Alıp Başını Giden serimiz geri geliyor!! Siz okumayı özlediniz mi? Çünkü ben yazmayı çok özledim. Peki Alıp Başını Gidenimiz kim? Bu temaya çok iyi uyan biri. Sürpriz.
💌Çevrimiçi rakı soframız olan 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz. Artık TikTok’umuz da var, bekleriz.
💬Bu sayımızla ilgili yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyoruz! Aşağıda buluşalım.
✨ O zaman haftaya aynı saatte diyelim mi? ✨
Şerefe!
💕 Yasmin 💕