Dünyayı Kurtarmak mı? Bize Kaldı Yine...
Kadınlar, iklim ve bazı şeyleri sürdürebilmek üzerine...
Selamlar 20’likler ve 20’lik kalanlar,
Nabersiniz? Bu soruyu her yazdığımda, aynı anda kendime de soruyorum ve gündemde her hafta ne kadar çok şey olduğunu hatırlıyorum. Felaket. Neyse, geçtiğimiz hafta anababagünü’nde iki dolu gün geçirdik.
Sizlerle tanışmak gerçekten çok keyifliydi. Klişe duyulacak belki ama bunun gibi pop-uplarda ya da kermeslerde yer almanın en güzel yani sizlerle konuşmak ve tabii ki 20’LİĞİ ÖVMENİZİ DUYMAK. Şaka. ( yaaani). Çoğunlukla çevrimiçi olan bir işin yansımalarını görmek bazen zor oluyor, o yüzden geldiğiniz, desteklediğiniz, okuduğunuz, sevdiğiniz için tekrardan çok teşekkürler.
Dergi ile ilgili yorumlarınızı bekliyor, Dergi no.2 için yavaştan çalışmalara başlıyoruz. 👀 Bugün de son üç gündür dükkan açtığımız border_less ARTBOOK DAYS’in son günü. Saat 18:00’e kadar oradayız, bekleriz <3
Not. Tüm annelerin ve birilerine annelik yapanların anneler günü bugün ve her gün kutlu olsun. İyi ki varsınız. 💐
Ben artık daha fazla uzatmadan sözü
’a bırakıyorum. Keyifli okumalar <3Herkese merhaba,
Uzun süren kış aylarının ardından nihayet güneş yüzünü göstermeye başladı!! Yaz aylarının umut veren sıcaklığı içimi ısıtsa da kapıda bekleyen kavurucu sıcaklar aklımın bir köşesinde “bu yaz karpuz-peynir ikilisi serinlememe yetmeyecek” dedirtiyor. Her ne kadar güzel sıcak günlerin gelişine sevinsem de iklim krizinin etkilerini her geçen yıl daha da yakından hissediyor olmak bu yaz ayına tedirgin yaklaşmama neden oluyor. Sevincim, bir yanıyla bu tedirginliğimin gölgesinde kalıyor.
Baktım ki bu belirsizlik ve tedirginliği yaşayan sadece ben değilim madem o halde bugünkü bültende iklim krizini, sürdürülebilirliği ve bu dönüşümün sessiz tanıkları olan kuşları konuşalım. Ayrıca sözü özellikle kadınlara bıraktık. Çünkü bu krizden onların etkilenme boyutu farklı…
Haydi kadınların gözünden iklim krizi, sürdürülebilirlik ve biraz da kuşları konuşalım.
Hazırsanız başlayalım.
Bu hafta nelerimiz var?
🌳 Merve, “Doğa Ana ve Kız Kardeşleri” temalı içeriği ile “ana” kavramına değiniyor.
🌅 Ben(Şeyma), R&S Türkiye’nin danışma kurulu üyesi ve hukuk öğrencisi Seren’e 6 soru soruyorum. Konu başlıkları belli: iklim, kadın ve 20’lik olmak.
🦜 Seren, kuş gözlemcisi Yaz Güven ile yapmış olduğu röportajı bizlerle paylaşıyor. Geçenlerde düzenleyicileri arasında Yaz’ın da yer aldığı bir kuş gözlemine katıldım ve aldığım hazzı size tarif bile edemem!
🐰 Büşra the Bunny, “Günlük Hayatta Sürdürülebilir Seçimler” için bize çeşitli önerilerde bulunuyor.
Özetle yine dopdolu bir bülten ile sizlerleyiz.
EVDE yaptığınız kahvenizi/çayınızı alıp keyiflerle okumanız dileğiyle,
Şeyma <3
Doğa Ana ve Kız Kardeşleri
Yeni girlband üyelerimizi açıklıyorum: Doğa Ana, Toprak Ana, Gaia!
Yazı:

Yunan mitolojisinde favori karakterlerimden biri, Gaia veya bildiğimiz adıyla Toprak Ana. Gökleri (Uranus) ve denizleri (Pontus) doğurmakla kalmıyor kendisi, hem de gören, bilen, ve yine de affeden bir tanrıça olmasıyla biliniyor. Ama bu ataerkinin tüm analara atadığı gibi kayıtsız şartsız ve belki biraz safça bir affediş değil. Gaia’ya dair en sevdiğim hikayelerden biri tacizci Apollo’nun rahat vermediği Dafni (Defne)’yi ağaca dönüştürüp sonsuza kadar bu beladan kurtarışıdır. Defne artık onun himayesinde yüzyıllarca yaşayacaktır.

Eskiden toprak ana/doğa ana ifadeleri canımı sıkardı, bizim sürekli sömürdüğümüz ve bize habire cömertlikle cevap veren bir mekanizmaya anne yakıştırması yapılması çok cinsiyetçi gelirdi bana. Halen biraz öyle geliyor, ama biraz da hoşuma gidiyor bu yakıştırma. İçinde bulunduğumuz kriz gösteriyor ki toprak ana affedici ancak hafıza kaybı yaşamamış. Son yıllarda toprak anamız oturduğu yerden terlik fırlatıp tam isabet tutturan annelerimize benziyor biraz.
70’ler çevre hareketinde yankı getiren teorilerden biri James Lovelock ve Lynn Margulis’in geliştirdiği Gaia teorisi olmuştu. Teori kısaca dünya üzerinde yaşayan ve yaşamayan her şeyin sürekli birbiriyle etkileşim halinde olarak çevreyi yaşamın ilerleyişine en uygun hale getirdiğini iddia ediyordu.
Peki bu bize toprak anaya dair ne anlatır?
Tüm bu anlatı “sonbaharda dökülen yaprakları süpürmeye ne gerek var, onlar zaten olabilecek en iyi şekilde doğaya dönecektir” anlamına gelebileceği gibi “insanların petrol çıkarmak için ormanları yok etmesinin nesi kötü, zaten dünya dengesini bulacaktır, insan bunun sadece bir parçasıdır,” da diyebilir.
İnsanın dünyaya hükmeden üstün bir güç olmadığını duymak iyi geliyor bana, ama teorinin de ardına geçip omzunu pış pış yapamıyorum, çünkü tüm bunlar olurken Gaia’nın daima dengesini bulan affedici bir ana rolünde olmasını sindiremiyorum. Zira Lovelock da 80 yıllık kariyeri ilerledikçe, eline yeni veriler geçtikçe ve insan topluluklarını gözlemledikçe kendi savına eklemeler yapıyor. 2006’da yayımladığı “The Revenge of Gaia” (Gaia’nın İntikamı) sömürülen ekosistemler, yerle bir edilen biyoçeşitlilik, ve artan insan popülasyonuyla Gaia’nın onarmaya yetişemeyeceği çok fazla yara açıldığından dem vurmakta.
Doğadaki bütün denge bulma işinin, doğumun da çürümenin de “ana” sıfatıyla kadınlara yıkılmasından memnun değilim ama toprak ananın usul usul intikam almasından da sinsice zevk almaktayım. Yer altı suları bitmiş tarlalar Gaia’nın intikamını işaret etmekte, onarıcı tarımla yeniden uyanabilen topraklar ise bize toprak ananın affedici yanını hatırlatmakta.
Toprak ana belki de anne olmayı hiç istememişti, belki de akıllanmak bilmeyen insan oğluna analık etmek zorunda bırakılmıştı. Süreç ne olursa olsun sonuçta iyi ki var. Baharın gelişi Gaia’nın doğum günü sayılabilir bence - o yüzden iyi ki doğdun ey Dünya.
6 Soru, 6 Cevap: Seren Anaçoğlu
“Fark ettim ki değişim yaratmanın yaşı yok, yeter ki harekete geçmeye cesaret edelim.”
Söyleşi:
R&S Türkiye’de danışma kurulu üyesisini hem daha önce Avrupa Komisyonuna iklim elçisi olarak seçilmişsin, hem de FFF Balıkesir’i kurmuşsun. Aynı zamanda hukuk da okuyorsun. Tüm bunların hepsini nasıl konumlandırıyorsun hayatında?
Benim için bu çalışmalar ayrı ayrı görevlerden ziyade, hayat felsefemi şekillendiren bir bütünün parçaları. İklim adaleti, insan hakları ve sürdürülebilirlik, hayatımın merkezinde yer alıyor. R&S Türkiye’de olmak, gençlerin doğayla bağını güçlendirmesi için alan açmak demek. Avrupa Komisyonu’nda iklim elçisi olarak çalışmak, uluslararası seviyede söz söyleme ve bu konuda ülkemi temsil etme fırsatı sunarken Fridays for Future’da aktif olmak, yerelden globale harekete geçmenin gücünü gösterdi. Balıkesir gibi bir şehirde iklim hareketini yaymış oldum. Hukuk eğitimi ise tüm bu çalışmaların temelini sağlamlaştırıyor çünkü adalet mücadelesinin güçlü bir hukuki altyapıya ihtiyacı var ve değişimin hukuk yoluyla sağlanabileceğine inanıyorum.
Küçükken ilerde bu tarz işlerde yer alacağını hayal ediyor muydun?
Çocukken hep doğayla iç içeydim ama ileride aktivist olacağımı bilmiyordum. Adaletsizliklere karşı duyarlılığım hep vardı ama bunun bir gün iklim krizine karşı küresel bir mücadeleye dönüşeceğini tahmin edemezdim. İklim krizinin sadece çevresel bir sorun olmadığını, toplumsal adaletle doğrudan ilişkili olduğunu fark ettikçe, aktivizm benim için sadece bir ilgi alanı değil, sorumluluk haline geldi. Fark ettim ki değişim yaratmanın yaşı yok, yeter ki harekete geçmeye cesaret edelim.
İklim krizinin farkındalığına ilk ne zaman vardın? Bu farkındalığın R&S Türkiye’nin bir parçası olmanda etkisi oldu mu?
lk kez 2019’da İstanbul’a taşındığımda, yerel bir çevre sorununa dair araştırma yaparken fark ettim. O zamana kadar iklim krizi denildiğinde bize öğretilen müfredattan dolayı aklıma sadece kutuplardaki buzulların erimesi geliyordu. Ancak bu krizin günlük hayatımızı, su kaynaklarımızı, gıda sistemimizi ve hatta sosyal adaleti doğrudan etkilediğini anladığımda, harekete geçmeye karar verdim.
Sana ilham veren kadınlar, aktivistler var mı?
Birçok isim var ama özellikle Dr. Jane Goodall ve Naomi Klein bana çok ilham veriyor. Dr. Jane Goodall’ın doğayı ve hayvanları koruma konusundaki umudu hiç kaybetmemesi ve Naomi Klein’ın sistemsel değişim gerekliliğini vurgulayan çalışmaları bana çok ilham veriyor. Geçtiğimiz sene Jane Goodall ile tanışmak benim için hayatımdaki en önemli anlardan biriydi. Bana hiçbir zaman umudumu kaybetmemem gerektiğini ve çalışmalarımı pes etmeden devam ettirirsem her şeyin daha güzel olacağını söylemişti. Kitaplarını okuyorum ve onun fikirlerini benimsemeye ve hayatıma dahil etmeye özen gösteriyorum.
20’li yaşlar senin için ne ifade ediyor?
Tam cesur olmamız gereken zaman! Sadece kendimizi keşfetmekle kalmayıp, dünyayı da dönüştürmek için adımlar atmamız gereken bir dönem. Ben bu yılları sorgulamak, üretmek ve harekete geçmek için bir fırsat olarak görüyorum. Geleceği şekillendirmek için bugünden mücadele etmemiz gerektiğine inanıyorum çünkü bu sadece bizim geleceğimiz değil, gelecek nesillerin de!
Sormadığımız ve söylemek istediğin bir şey var mı?
Bence herkesin değişim yaratabileceği bir alan vardır. Önemli bu yola nereden başlayacağımızı bulmak. Çevre sorunlarına duyarlı olmak için büyük adımlar atmak gerekmiyor; küçük ama etkileyici adımlar da büyük değişimler yaratabilir. Önemli olan harekete geçmek ve “ben ne yapabilirim?” sorusunu sormaktan vazgeçmemek. Unutmayın en büyük değişimler ancak eylem ile başlar…
Kuş Gözü ve 20’li Yaşlar: Yaz Güvendi
“İnsanlar “benim tek başıma yapacaklarım bir fark yaratmaz” diye düşündükçe, toplumsal hareketler zayıflıyor ve politik baskı oluşmuyor. Oysa tarih boyunca büyük değişimler, kitlesel baskılar sayesinde gerçekleşti.”
Söyleşi: Seren Anaçoğlu
Aktivistliğe küçük yaşta başlayanlardan mısın, yoksa sesini sonradan bulanlardan mı?
Küçüklüğümde kuş gözlemciliğinin ne olduğunu bilmiyordum, ismini bile duymamıştım. Ailede bir babaannemin kumrularla kurduğu ilişkiyi hatırlıyorum, bir de annemin çiçekleri ve bahçesiyle. Deniz aşığıydım, 2 yaşımdan beri neredeyse her yıl kıyılarımızda mavi yolculuk yapar, içinde yaşadığımız coğrafyaya her sene aşık olurdum. Onun dışında aktivistliğe küçük yaşta başladığımı söyleyebilirim: Sokağımızda çocukları örgütler komşumuzdan hak arardık, bir keresinde yazı geçirdiğimiz Altınoluk’ta sahildeki plastik poşetleri görüp plastik kullanımına karşı 3 kişilik yürüyüş eylemi düzenlemişliğim vardı (kafamıza plastik poşeti geçirip slogan atarak sahilde yürümüştük!), yine lisede okulumuz eski yerine dönsün diye ıslak imza toplamıştım.
Yani doğa ve aktivizm genç yaştan beri hayatındaydı. Peki kuşlarla tanışman? WWF-Türkiye ile mi başladı?
WWF-Türkiye ekibine girer girmez 2. ayımda iletişiminden sorumlu olduğum bir proje için Akyatan’a kuş gözlem etkinliğine gittim ve orada danışmanlarımızdan Kerem Ali Boyla tanıştım. Kerem bir yandan kuşları ve heyecanını anlatırken bir yandan benim için gökyüzünde bir siyah nokta gibi görünen canlının türünü söyleyebiliyordu. İstanbul’a döndüğümde çok etkilenmiştim ve etrafımdaki canlılara farklı bakmaya başlamıştım.
Kuşlardan öğrendiğin en önemli ders nedir?
Kuşlar bana hayatta hep heyecan duyduğum şeylerin peşinden koşmamı öğretmiş olabilirler. Kuşlar heyecan duygumu kaybetmememi sağlıyor. Hangi tür olursa olsun, gördüğümde onu seyretmeye başladığımda heyecanlanıyorum. Ve bir de bu heyecandan utanmamayı öğretti diyebilirim: Daha önce görmediğim ya da beklemediğim bir kuş görünce çok heyecanlanırım mesela. Bir keresinde Özgürlük Parkı’nda atmaca görmüştüm. Aile çay bahçesinde çay içiyorduk… Masayı devirerek “atmacaa” diye ilerlemiştim. Arkamdan zavallı partnerim “kuş gözlemcisi de…” diye açıklamalarda bulunmuştu. Ben hiç umursamıyorum :) hatta bir şeye benim kadar heyecanlanan birini görünce yakınlık kuruyorum hemen.
Kuş gözlemlerken hiç unutamadığın bir an var mı?
Tabii çok var… Birinden bahsetmem gerekirse; yıllar önce Doğa Okulu’nun organize ettiği Dağ Okulu’nda Bolkar Dağları’na çıkmıştık. Sanırım 40 kişi vardık ve hep birlikte kayaların üzerine oturup karşı kayalardan gelen urkekliklerin sesini dinlemiştik. Göremedik ama duyma şöleni yaşadık hep beraber, birlikte heyecanlandık. Muazzam kolektif bir deneyimdi. Dağ okullarında gördüklerim, şahit olduklarım sayesinde de aslında bu sene Türkiye’nin Nesli Tehlike Altındaki Sesleri projesini yazdım ve çok yakında Türkiye’de nesli tehlike altında olan kuş sesleriyle kaybolmaya yüz tutmuş çalgılarımızdan oluşan bir müzik albümü çıkartacağız.
Kuş gözlemciliğiyle ilgili insanların hiç tahmin etmediği ama senin keşfettiğin ilginç bir şey var mı?
Benim keşfettiğim ilginç bir şey… Sanırım ‘kuş gözü’ tanımını ben uydurdum. Çevremdeki kuşları fark etmeye başladığım anı ‘kuş gözümün açıldığını hissettim’ diyerek tarif etmiştim ve sonra bu tanım çok beğenildi, kullananlara bile denk geliyorum.
İklim kriziyle mücadelede en büyük engel hangisi? Sistem mi yoksa insanların bireysel kayıtsızlığı mı ?
Asıl engelin sistem olduğunu düşünüyorum çünkü sistem, bireysel çabalara kıyasla çok daha büyük bir güce sahip. Tabii bu demek değil ki bireyler hiçbir şey yapmamalı. Sistemin değişmesi için toplumun da baskı kurması, bireylerin örgütlü hareket etmesi gerekiyor bence. İnsanlar “benim tek başıma yapacaklarım bir fark yaratmaz” diye düşündükçe, toplumsal hareketler zayıflıyor ve politik baskı oluşmuyor. Oysa tarih boyunca büyük değişimler, kitlesel baskılar sayesinde gerçekleşti.
20’li yaşların sana neler kattı? Geriye dönebilsen, neleri farklı yapardın?
20’lerimde yerimde duramıyordum. Hem profesyonel işim vardı, hem gönüllü olduğum bir sürü çalışmanın içindeydim, dergilere düzenli yazılar yazıyor, doğa etkinliklerini hiç kaçırmıyor, bir yandan da dünyayı geziyordum. Doğa korumanın dört duvar arasında yapılmadığını, sahaya çıkmanın, doğaya temas etmenin önemini anladığım seneler oldu. Profesyonel yaşantımda ise kurumları birleştirme, dijitalleştirme, ortak kampanyaların gücünü sivil topluma ve topluma gösterme çabası içindeydim.
20’lerimde profesyonel iş hayatımı fazla önemsiyordum, mesailere kalıp hep istenilenden fazlasını ortaya koymaya çalışıyordum. Benden beklenenden hep daha iyisini yapmak için çalışıyor ve çoğu zaman sağlığımı bile ikinci, üçüncü plana atıyordum. Sihirli değneğim olsa işte kendimi bu kadar hırpalamaz, mükemmeliyetçiliğimi törpüler, kurumların geçici olduğunu kendime hatırlatır ve kurumsal işimin yanında bireysel olarak da ilerlemek için planlar yapardım, muhtemelen sosyal girişim, biyoloji, ornitoloji üzerine eğitimler alırdım, mentörlerimin sayısını arttırır, çalışma alanımı genişletirdim.
Son olarak, bir 20’lik gelip ‘Ben de doğa için bir şeyler yapmak istiyorum ama nereden başlayacağımı bilmiyorum’ derse, ona ne önerirsin?
Üniversitedeyken çalışmayı arzuladığı sivil toplum kuruluşunda staj, gönüllü olarak çalışmaya başlamasını öneririm. Kurumun ilana çıkmasını beklemesin, o kurumda çalışan insanları bulup onlara linkedin adresleri üzerinden veya mail adreslerinden ulaşmayı denesin. Staj, gönüllülük deneyimini de tek bir yere odaklamasın, ne kadar çok deneyim kazanırsa ileride yapmak istediğini o kadar hızlı keşfeder. Onun dışında çevre festivallerini, şölenleri, kurum sözcülerinin katılımcı olduğu buluşmaları takip etsin, yüz yüze kendini tanıtsın, mail adresini alsın. Roots and Shoots’a kesinlikle dahil olsun, üye olsun, aktif olarak görev alsın. Change.org İklim’in Değişim Elçileri programına katılsın. Gözü açık olsun ve fırsatları hep değerlendirsin. Yurt dışındaki gençlik programlarına da başvurmayı atlamasın. Sonsuz olasılık var, tüm tuşlara bassın!
20’lik Dükkanı Ziyaret Ettiniz mi?
Evet küçük bir reklam molası… 20’lik Dergi no.1 satışlarından belki de aşina olduğunuz 20’lik Dükkan’da yeni ürünler var! Adını ‘Halden Anlayan Şapkalar’ koyduğumuz şapkalarımızın ön siparişi açıldı!


22 Mayısa kadar yollamayı hedefliyoruz! Satışlarınızdan kazandığımız para yazar teliflerine ve 20’lik Dergi no.2'ye gidecek <3
Dergi no.2 demişken, hala no.1’i almadıysanız, onu da dükkandan alabilirsiniz!
Hepsine buradan ulaşabilirsiniz 👇
Günlük Hayatta Sürdürülebilir Seçimler
Her gün olmasa da, %100 olmasa da, bazı seçimleri sürdürülebilir taraftan yapmak üzerine.
Yazı:
Herkese selam! Ben Büşra. Genellikle Instagram’da busrathebunny kullanıcı adıyla Vegan kozmetik ve cruelty free (hayvanlar üzerinde denenmemiş) ürün seçimi ile ilgili içerikler üretiyorum. Bu yazıda sıfır atık yaşamayan, dışarıda karton bardakta kahve veya pet şişede su tüketebilen birinin kendince ne kadar sürdürülebilir davrandığını göreceksiniz. Her şey %100 olmak zorunda değil, hep buna inanıyorum.
Uzmanlık alanımdan başlayayım: Cruelty-free kozmetik
Cruelty free kozmetik tercih etmek bir boykot türü aslında. Hayvanlar üzerinde deney yapan, buna teşvik veren markaları satın almayarak hayvan deneylerine katkı sağlanmamış oluyorum — siz sormadan ben söyleyeyim, düşündüğünüzden çok daha fazla alternatife sahibiz.
Evde çöp konusunda yapabildiklerim sınırlı, geri dönüşüm için ayrı bir çöpüm var ama geri dönüşüm çöpü oldukça uzakta, bazen bundan bile yoruluyorum. O sırada insanlar bez torbalarda baklagil alıyorlar. Ben hayatımda bir süredir kötüye o kadar çok odaklanmaya alışmıştım ki. Ne gerek var neden kendimi bu kadar yoruyorum deyip duruyordum. Ne oldu o 20 yaşındaki Büşra‘ya bilmiyorum. O kız her şeyle savaşma kapasitesine sahipti.
Ben yaparsam ne değişecek ki diyen Büşrayı artık rafa kaldırmak istiyorum. Hatta bugün yanımda termos vardı:’) bilgisayarıma dökülmeseydi iyiydi gerçi 😀 Sıkıntı yok, akıtmayan termoslarla yola devam.
Bu aralar kanayan yaram ise tekstil. Tıpkı çıkardığımız çöpler gibi alışveriş seçimlerimiz de hakkında kocaman yazılar yazılabilecek bir konu bence. Örneğin kıyafet satın alabileceğimiz etik markaları derleyip yaygınlaştırsak keşke.
Derleme yapılana kadar, kumaş seçimlerimize, eskiyi dönüştürmeye, kullanılmayanı birine vermeye veya ikinci el platformlarında satmaya odaklanabiliriz. Ekonomi o kadar kötü durumda ki bu satışlardan kazandığınız ücretle pek bir şey yapamayacaksınız ama çöpe atmaktan kat kat iyi bir şey yapacaksanız dünya için. Çünkü bizim kullanmadığımız kıyafetleri kullanmak isteyen insanlar var ve kıyafetlerimiz yeni bir evde yeni bir şansı hak ediyor.
Burada bir Instagram içerik üreticisinden bahsetmek isterim. Benim çok takdir ettiğim bir serisi var. ‘…(30-75) günde dolabımdan giyiniyorum’ serisi ile karşımızda @sürdürülebilir bir yaşam- yani Begüm <3 Bu seriye bayılıyorum. Serinin amacı dolabınıza yeni parça eklemeden var olanlarla kombinler yapmak. Aslında satın almamayı teşvik ediyor ve belki dolabınıza biraz daha yakından bakmayı. Ne giyiyorsak oyuz, öyle değil mi? Neden sadece üstümüzü kapatsın diye giyinelim ki? Düşünsenize dolabınızda olan belki birçok parçayı yıllardır giymediniz veya hatırlamıyorsunuz bile. İşte bu parçalar tam olarak hayatınızdan çıkarıp başka insanlara vereceğiniz parçalar. İster bir arkadaşınıza verin ,ama kullanacağından emin olun, ister ikinci el platformunda satın. Ama evinize ve dolabınıza ve hatta kendinize bu denli fazla eşyayla yaşama kötülüğünü yapmayın.
İkinci el platformundan kazandığınız parayla sokak hayvanlarına yardım da edebilirsiniz. İyilik paylaştıkça çoğalır.
İşin özü: Her gün gösterdiğimiz çaba çok kıymetli, çabalayanlar olarak iyi ki varız!
💕Bu hafta sürdürülebilirlik ve iklim üzerine yazılarımız vardı.
🌄Haftaya geçenler, bitenler ve yas üzerine yazılarımız var.
💌Çevrimiçi rakı soframız olan 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz.
💬Bu sayımızla ilgili yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyoruz! Aşağıda buluşalım.
✨ O zaman haftaya aynı saatte görüşmek üzere diyelim mi? ✨
Şerefe!
💕