Sevgili 20’likler ve 20’lik kalanlar,
Nabersiniz? Umarım keyfiniz yerindedir. Havaların iyice ısınmasıyla, zamanın geçişi ile yüz yüze geldim. Daha 2024’e yeni girmemiş miydik ya? Kar, kış deneyimlemeden yaz nasıl bir anda çat kapı geldi? Yaz için kurduğum hayalleri ve hedefleri aksiyona geçirmem gerekiyor. Anlayacağınız hazırlıksız yakalandım. Oysa ki pembe Bic kalemimle takvimde günleri birer birer çizen kişi de bendim. Farkındaydım yani.
Neyse. Bu aralar üzerimde bir yavaşlık var, tatil modundan çıkamamak mıdır, genel bir duygusal ağırlık mıdır, herkesin kulağıma fısıldadığı “merkür retro var” gerçek midir bilemem. Bilemem ama bu hâlden çıkmak için efor harcayacağım.
Dün 20’lik yazarlarımızdan
ile konuşuyorduk, bir kere daha hatırladım; Bazı şeyleri yapmak gerçekten sadece bizim elimizde. “To begin, begin.” derler. Yani başlamak için başlamak gerekiyor. Ya da “başlamak yolun yarısı,” vs. vs. Buraya bir çok özlü söz koyabiliriz… Neyse. Sonuçta yaz ile başlama dürtülerim uyandı, çiçek açıyor… Sanırım.🌷Bu hafta 14 Şubatta Hinge’e açılan dava ve değişen flört kültürü ile ilgili bir yazımız var.
Açan çiçeklere, keyiflenen günlere ve sizlere, canım 20’likler, sizlere...
Şerefe
Yasmin
Kaldık mı 3.99 dolarlık bir güle? Yok.
Değişen flört anlayışları ve temas ihtiyacı.
Yazı:
Romantikliğin eşikte olduğu 14 Şubat günü, 6 tane eski flört uygulaması kullanıcısı Tinder ve Hinge’in de içinde bulunduğu Match Group şirketine dava açtı. Bu uygulamaların aşkı bulmaya yardımcı olmaktansa bağımlılığa iten kumar-vari uygulamalar olduğunu savunan davacılar, insanların uygulamada uzun süre zaman geçirip, abonelik paketleri satın almaya itildiğini söylüyor. Bunun da depresyon, yalnızlık ve anksiyete gibi etkileri olduğunu belirtiyorlar. İstekleri? Son 4 yıldır uygulamaları kullananlara tazminat ödenmesi ve Hinge’in “silinmek için tasarlandı,” sloganının kaldırılması. Çünkü bu yapıda pek de silinmek için tasarlanıldığı düşünülmüyor.
The Guardian’a konuşan ve çevrimiçi flört etiği üzerine araştırmalar yapan felsefe profesörü Luke Brunning, flört uygulamalarındaki profillerin, sosyal medyadaki infinite scroll ile (sonsuz kaydırmaya) benzer özellikleri olduğunu belirtti. Bu nedenle sosyal medyada olduğu gibi, ruh sağlığına etkisinin de negatif olabileceğini ekledi.
Bu uygulamaların çoğunu yüklemek bedava olsa da, uygulamanın içinde kendinizi öne çıkarmak için farklı harcamalar yapabiliyorsunuz. Mesela, Hinge’de 3.99$’a, yani yaklaşık 130 TL’ye çok beğendiğiniz birine gül atabiliyorsunuz. Sokaktan gerçek gül alsanız ne kadar diye merak etmiş olabilirsiniz, ben ettim. Sanırım fiyatı şu an 50 TL.
Bu gül harcamalarını da boş verelim, zaten günümüzde çevrimiçi ya da çevrimdışı, birbirine gül alan-veren kaldı mı? Zor.
Nesiller arası farklılığı da burada kolaylıkla görebiliyoruz. Araştırmalar milenyumluların günde ortalama 1 saat flört uygulamalarında zaman harcadığını öne sürerken, Z-nesli ile bu davranışın değiştiğini anlıyoruz. Axios ve Generation Lab’in yaptığı bir araştırmaya göre, üniversite öğrencilerinin yarıdan fazlası, aktif bir şekilde çevrimiçi flört uygulamalarını kullanmıyor ve hatta sevgilileriyle ‘gerçek dünyada’ tanışanların oranı fazlası ile yüksek. Bu da flört uygulamalarının değerini düşürüyor. New York Times yazarı J. Edward Moreno, bu sene mart ayında yazdığı bir makalede Match Group ve Bumble’ın 2021 yılından beri 40 milyar dolardan fazla piyasa değeri kaybettiğini paylaştı.
20’lik takipçilerine flört uygulamalarını kullanıyor musunuz diye sorduğumda, %80’i “hayır” cevabını verdi. Bazıları da özelden mesaj atarak, artık kullanmadığını belirtti. Bu kullanımda azalmanın nedenlerinden bazıları ise hızlı toksikleşebilecek konuşmalar ve hızlı tüketilen ilişkilerden sıkılmaymış. Yani bizde de durumlar yurt dışından pek farklı değil. Uygulamayı kullananlara, sağ-sola kaydırırken akıllarından neler geçtiğini sorduğumda, “bunu yapmak istemediğim,” ve “ben bu uygulamada ne yapıyorum, buradan hayır gelmez,” gibi cevaplar aldım.
Gerçek dünya ile etkileşim ihtiyacı bence çok anlaşılır bir istek. Hayatımızın çoğu artık çevrimiçi; iletişimimiz, işimiz, banka işlemlerimiz, metro kartımız bile. Özellikle Z-neslini düşündüğümüzde, internetin içine doğan bir nesil görüyoruz. Ben bile, ‘98 doğumlu biri olarak internet öncesi ve sonrasını kafamda konumlandırabiliyorum ve net bir şekilde internette var olmaya başladığım günü hatırlıyorum. Ama 2000’den itibaren bu gelen bir güncelleme değil, halihazırda hayatın parçası olan bir şey olarak görülmeye başlanıyor. Bu kadar alışılmış bir dünyanın da dışına çıkma isteği bana çok doğal geliyor. “Bu da mı çevrimiçi olsun yani?!” diye yakınmak geliyor içimden.
Temas ve tanışmanın gerçekleşebileceği yerler düşünüldüğünde barlar ilk akla gelen mekanlar oluyor ama gece hayatı böyle etkileşimler için tek yer değil. New York Post’un bu ay yayımladığı bir makalede, gençlerin New York'ta pickleball ( böyle badminton gibi bir şey) kortlarında insanlarla tanışmaya gittiğini okuyoruz. Yabancılarla eşleşerek oynandığı için o gün kimlerle karşılaşacağınızı, tanışacağınızı bilmiyorsunuz, eee tatlı rekabet de aşka dönebiliyor. Çin’in Kaifeng adlı şehrinde ise olaylar biraz daha farklı. Auntie Wang, yüzyüze çöpçatanlık servisi sunarak, 500’den fazla sevgili arayan insanın katıldığı etkinlikler düzenliyor. Kadınlar sahneye çıkarak bir partnerden neler istediklerini belirtiyorlar, bu koşullara uyanlar da kendilerini gösteriyor. Tanışan çift ardından iletişimi devam ettirebiliyor.
Devamlılık yüzyüzeyken çok daha kolay oluyor. Bir bağ daha çabuk oluşuyor, insanın dış görünüşünün ötesinde nasıl biri olduğunu daha iyi anlayabiliyor ve bence onlara karşı sorumluluk ve saygı duygularımız da çevrimiçi konuşmalara görece daha çabuk oluşuyor. Günün sonunda ne kadar anlıyor gibi hissetsek de, internet koca bir karadelik, orada başkasına olan etkimizi içselleştirmek fazlasıyla zor.
Hatta, Raúl Navarro et al.’ın ghosting’in yetişkinler üzerindeki psikolojik etkileri ile ilgili yaptığı araştırmada, ghosting ya da breadcrumbing ( yani ekmek kırıntıları alarak, minik cevaplar, ara sıra verilen umutlar ile ilişkiyi zar zor devam ettirmek) deneyimleyenlerin hayattan daha az haz aldığı, daha çaresiz ve yalnız hissettiği ortaya çıkmış.
Bu konular üzerine okurken aklıma hep o Gibi sahnesi geliyor. “Love bombing, gaslighting, ghosting... Nihayetinde de işte kara toprak.”
İlişkiler zaman istiyor, derinlik istiyor, anlayış istiyor. Bunu da çevrimiçi konuşmalarda yakalamak çok zor. Dostluklarda bile mesajlar ne kadar yanlış anlaşılabiliyor kimi zaman. Flört uygulamalarının günümüz Türkiye’sinde getirdiği olası güvenlik risklerinden bahsetmiyorum bile, onun için yeni bir yazı yazmak gerekir. Yazarız.
Böyle diyorum ama birkaç yakın arkadaşımın uzun ve sağlıklı ilişkileri Tinder’da başladı. Her şeyde olduğu gibi bu uygulamaları da direk KÖTÜ olarak tanımlayıp hayatımıza devam edemeyiz. İstisnalar oluyor. Ama sanırım genel olarak baktığımızda, Z-nesli her şeyin hızla tüketildiği ve bitmek bilmediği bir dünyada birazcık stabilite, birazcık bağ, birazcık temas istiyor. Güllere dokunmak, o yumuşak yapraklarını parmak uçları ile hissetmek istiyor. Koklayabilmek istiyor.
Bu yazının ilhamı olan video:
🌹Bu hafta güllerden ve flört kültüründen bahsettik.
🍵 Haftaya, Alıp Başını Gidenler soframıza yeni bir isim sandalye çekiyor. İpuçları: 🍸🌿🥸
💌Çevrimiçi rakı soframız olan 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz. Artık TikTok’umuz da var, bekleriz.
💬Bu sayımızla ilgili yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyoruz! Aşağıda buluşalım.
✨ O zaman haftaya aynı saatte diyelim mi? ✨
Şerefe!
💕 Yasmin 💕