Harcama ve Harcanma derken abla?
Harcadık, harcandık, diss’leştik ve size her kafadan bir tavsiye getirdik.
Sevgili 20’likler, ta ta ta ta, buranın big sister’ları Merve & Irmak karşınızda! Desem de inanmayın, Merve hasta oldu. Ben de gecenin bir yarısı bu satırları yazıyorum. Bu saate kadar ne yaptığımı ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Vazgeçtim, söyleyeceğim. 26 yaşında başladığım tez çalışmalarımı 4,5 sene sonra bir araya getirmeye çalışmanın verdiği dayanılmaz ağırlıkla baş ediyordum. O esnada yıllar gözümün önünden bir film şeridi gibi geçmeye başladı ve o kadar dalmışım ki sırtımdan gelen katır kutur sesle ayıldım. “Kalk süpermen, daha editörlük yapıcan” diyordu sanki sırtımdaki kulunçlar.
Benim belim malum, peki Merve’nin nesi var? Bir çeşit mikroorganizma saldırısına uğramış herhalde. 20’lerindeki gibi içip s*çarak kendini harcarken değil tabii. Okuma kulübünden birinden kaptı belki de. “20’ler kendini harcıyor muymuş ki” dedirttiysem eğer size, pekâlâ doğru yerdesiniz. Bu hafta “20’lerde harcıyor muyuz, harcanıyor muyuz; velev ki öyle, doğrusu bu mu?” diye soruyoruz. Ortak bir cevap bulamadık, o yüzden bence siz okuyup karar verin. Gerçi, bir süredir her an herkes kolayca harcanmıyor mu buralarda? Neyse.
Bu hafta nelerimiz var?
⏳ Merve sahneyi 20’leriyle açıp 30’larıyla kapıyor. İyi ki zamanında harcanmışım, diyor.
🔮 Irmak, yani bendeniz, 20’lerimde kendi kendimi harcadığımı fark ediyorum ve size gelecekten mesajlar getiriyorum.
👹 Gözde yeni nesil bir başka mı, diye sorarak Merve ve bana diss atıyor.
⚖️ Kardelen ise tam ortada; 20’lerin toyluğunu harcama rehberi sunacak kadar büyük ama 30 hiç değil.
Hadi şimdi tutunun pelerinime, uçacağız…
Irmak (Merve’nin de selamı var)
20’ler: Harca Harca Bitmez
Bir Kurt Cobain değildik ama biz de hızlı yaşadık…
Yazı:
—
Perde açılır.
Sahne 1: 20’lik yazarlar toplantısı
Merve: “20’lerde vaktimi, sabrımı, sağlığımı, paramı harcamışım rahatça. Bunun ne büyük lüks olduğunu şimdi anlıyorum.”
Sahne 2: Merve’nin evi, ışıklar kapalı, telefon ekranından bir aydınlık yayılmakta.
Tiktok videosu: “Frontal lobum gelişmeden önce yaptıklarım” diyor. Birilerinin evinde tekno müzikle dans eden kişiyi arkadaşları kötü olduğunu bildikleri bir mekana çağırır, “kötü mekan ucuz içki demektir” diye hepsi gülerek giderler.
Perde kapanır.
—
Mesele bu kadar basit aslında. 20’ler benim için harcama ve harcanma yıllarıydı. Ancak retrospektif baktığım zaman kimi arkadaşlarımın beni kullandığını bildiğim hâlde onlarla takılmaya devam ettiğimi, iş hayatında kendimi fazla yorup zihinsel gücümü harcadığımı, sağlığımı ve gücümü hoyratça harcadığımı görüyorum.
Yaş 30 olunca ben ve tüm arkadaşlarım bir anda akşamları evde ıhlamur içer, düzenli spora gider, işlenmiş gıda yemez olduk. Gerçekten de bu değişim bize bir gecede geldi; bir sabah uyandık ve hepimiz sıkıcı 30’lardık. Yanlış anlaşılmasın, şikayetçi değilim, aksine durumdan oldukça memnunum.
Adına gelişen frontal lob deyin, pandemi sonrası evcimenleşen insanlar deyin veya sadece eskimeye başlayan ve ağrı yapan omurga deyin… Artık ne bedensel, ne zihinsel gücümü hoyratça harcayacak bir noktada değilim. Cumartesi yoğun sosyalleşmeli bir plan yaptıysam pazar günü evde oturup duvarları izlemeliyim, haftada 2-3 spora gitmeliyim, sürekli evde tarhana çorbası içmeliyim, vs.
Değişen zevklerime ve ihtiyaçlarıma bakınca da iyi ki 20’lerimi harcamışım diyorum. İyi ki hoşuma gitmeyen muhabbetleri dinlemişim çünkü şimdi neyi dinlemeyeceğimi çok iyi biliyorum. İyi ki yemekleri ucuza getirmek için çantaya fasulye konservesi koyup arkadaşlarımla seyahate çıkmışım, iyi ki bir odada 8 kişi kalınan üniversite yurdunda yaşamışım, iyi ki çağrıldığım her yere gitmişim, iyi ki duyduğum her filmi izlemeye çalışmışım. Dediğim gibi vakti harcamak ve bedeni hoyratça kullanmak çok 20’ler, çok hip bir şey. Şimdi bunları yapmak istesem de yapabileceğimden emin değilim, en basitinden artık aynı anda iki kişi sohbet eder, bir kişi kıyafet denerken ve tüm ışıklar açıkken yurt odasında uyuyamayacağımı biliyorum.
Demem o ki 20’lerini harcamaktan korkma sevgili okur, zira bir sabah uyandığında tek umursadığın detoks içecekleri ve sakince kitap okumak olabilir.
Gelecekten gelen bir mesaj vardır: 20’ler vs. 30’lar
Galiba gerçekten de 20’lerde kendimizi harcarken, 30’larda önceliklendirmeye başlıyoruz.
Yazı:

Merhaba sevgili 20’likler, nasılsınız? Ben fena değilim, 30 yaşımın son ayının tadını çıkarıyorum (duygu durumu dalgalanmalarımı düşününce kekremsi bir tat olabiliyor bu). Girişte de okuduğunuz üzere, bugün fahri 20’likler olarak Merve ile “20’lerde harcıyor muyuz, harcanıyor muyuz” diye bir soru sorduk. Ben şahsen, “Gençsin, aslansın, kaplansın; hayatının en güzel yılları” diskurundan biraz daha farklı düşüncelerim olduğunu fark ettim bu soruyu düşününce. 20’li yaşlarımı düşündüğümde kaygı dolu yani kendimi harcadığım anlar geldi çünkü aklıma.

Ne gibi kaygılar olduğunu tahmin edersiniz belki beni daha önce okuduysanız. “Ben ne yapıyorum ya” dediğim her an bir şeyleri olduramamış gibi hissetmek, kendi isteklerimi duyamamak veya kim olduğumla ilgili soruların “kim olmalıyım” duvarına çarpması… 30 olduğum gün ise bir dilek diledim ve hayır demeyi öğrenmek; fark etmezciliği terk etmek istedim. Bana da fark ederdi çünkü. Doğum günü kutlamamda dileğimi duyan bir arkadaşımsa şu teklifle geldi: “Hadi hepimiz senden bir şey isteyelim, bakalım hangilerine hayır diyeceksin?” Ne cevap verdim biliyor musunuz? HAYIR.
İlk hayırım, hayırlı olsun. Bu zorlu bir sürecin başlangıcıydı ama gerçekten de 30 olunca isteklerimi daha net duymaya başladım sanki. Bu da bana şunu düşündürdü, 20’li yaşlar gençlik ateşi ve eğlenceden ibaret değildi aslında. Anksiyetenin kankası olan belirsizliklerle de doluydu. Tabii ki kendi deneyimimi dayanaksız bir şekilde genelleyemeyeceğim için (çünkü Haklılık Payı müdürü olmak bunu gerektirir), diğer 30’luklara sormaya karar verdim. nlar nasıl kıyaslıyorlardı şu an oldukları yeri, 20’lerine göre?
“20’lerde onu da kaldırırım, buna da dayanırım diye diye 30’larda pehlivan oluyorsun.”
“20s = Etrafımda çok insan olsun. 30s = İnsanlardan bıkmak ve yalnızlığı daha çok sevmek.”
“30 yaş = bel ağrısı. 20 yaşındayken aklım almıyordu, bir insanın beli nasıl ağrırdı?”
“20’lerimde ağlayıp dert yanıyordum insanlara, 30’larımda GET A GRIP AND MOVE ON.”
“30’lar, 20’li yaşlar gibi ama daha çok paran var ve ne isteyip istemediğini daha iyi biliyorsun.”
“Artık ne istediğimi/istemediğimi daha iyi biliyorum. İstemediğim, beni mutlu etmeyen şeylere tahammül etmeye çalışmıyorum. İyisiyle kötüsüyle kendimi kabul ettim.”
“20’lerin kalabalığında kendimi duyamazken şimdi kendimi dinlemeye doyamıyorum.”
“20’lerde herkesin fikri vardı, herkes benden daha haklıydı. 30’da tek cevabım: ‘Sorduk mu?’ ”
“20’lerdeki kariyer hırsından eser yok – sadece huzur istiyorum.”
“20’lerde hayat çok uzun gibi geliyor, 30’da ‘hayata bir kere geliyoruz ve yarısı bitti’ hissi geliyor.”
“30 olunca çok daha fazla endişelenmeye başladım. Çok daha az içiyorum, çok daha fazla spor yapıyorum, çok daha fazla mental ilaç alıyorum, lol.”
“Hayatın uzunluğunu anladım, 20’lerimde yapabildiklerim tüm ömrümü belirlemek zorunda değil.”
“30’dan sonra çevremdekileri acı acı haşlamaya başladım.”
“Artık duygularım > her şey. Başka insanlardan ziyade kendim.”
***
Evet, sevgili 20’likler, gelecekten getirdiğim mesajlar 20’lerde kendimizi harcarken, 30’larda önceliklendirmeye başlıyoruz, diyor gibi geldi bana. O hâlde bu zaman yolculuğundan şu şekilde çıkalım isterim: hayatın içinden geçmek başlı başına bir macera ve belirsizliklerle savaşmak yeterince yorucu. Belki de yapabileceğimiz en iyi şey kendimize yüklenmek yerine, hangi yaşta olursak olalım kendimizle aynı takımda olmaya çalışmaktır. Ben şimdiden söyleyeyim de!
Not: Cevaplardan biri şu video’ydu ve bence haklılık payı var. Hatta bir sonraki yazımıza bağlanıyor bile.
Bu Yeni Nesil Bir Başka Mı?
Yazı:
20’lik ekibimizin queen’lerinden Merve ve Irmak az önce okuduğunuz yazılarda 20’lerimizde kendimizi sonuna kadar harcayıp yeri geldiğinde ruhsal harcanıp 30’larımıza geldiğimizde durulduğumuzdan ve kendimize daha iyi bakmaya başladığımızdan bahsetti. Kendilerine bir noktada katılmakla birlikte 20’lerinin yarısına doğru yaklaşan bir 20’lik olarak kendimden ve akranlarımdan bunun yeni nesil 20’likler için çok da gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum. Bakalım bu bir zeitgeist mi, bu yeni nesil bir başka mı?
Gençliklerini Beyoğlu’nun ışıklı gecelerinde sabahlayarak sokaklarda dans ederek geçirmiş bir nesil için 20’lerini doya doya yaşadığı belki söylenebilir. Fiziksel ve ruhsal bir kaygıya düşmeden dilediğini yaşayarak yeri geldiğinde harcayıp harcanarak geçmiş zamanların ardında 30’lu yaşlar başladığında durulabilmek mümkün. “Bir dakika ben kendim için neler yapıyorum ya?” , “Ben gerçekten bunu istiyor muyum?” diyerek kendimize yöneldiğimiz, self-care rutinlere koştuğumuz zamanların gelmesi de mümkün. Ancak günümüz 20’likleri için de bu durum böyle mi? 20’li yaşlarına Covid-19 pandemisiyle başlamış, üniversite hayatının yarısını evlerde geçirmiş günümüz 20’likleri için durum biraz daha farklı görünüyor.
Sosyal hayatının en aktif yıllarına pandemiyle başlamış 20’likler gittikçe bireyselleşen bu çağda önceliği kendinde aramayı 20’lerinde keşfediyor, diyebiliriz. Fiziksel ve ruhsal öz bakım rutinleri oluşturanlara hatta sosyal medya akımlarıyla popülerleşen bu temaları alışkanlık haline getirenlere rastlayabiliriz. ‘Clean girl’ veya ‘boysober’ gibi akımları 20’li yaşlarda kendine rehber edinenleri görmek mümkün :) 30’larına gelmeden terapiyle geçmişine ışık tutmaya başlayan; duygularını yıpratmamayı, ilişkilerinde yıpranmamayı ve daha öze dönük olmayı öğrenen bir nesil geliyor diyebilir miyiz?
“Z kuşağı muhafazakarlaşıyor mu?” yazısında Ayşe, seks ve alkol tüketiminin düştüğünden ve seksin gereklilik olarak görülmediğinden bahsetmişti. Ben de zamanla tüketim alışkanlıklarımızın değişmesiyle 30’lu yaşlara gelmeden önce kendimize dönüp gerçekten istediğimiz durumları sorgulayabildiğimizi düşünüyorum. Bunun temel birkaç sebebi olabilir ama ben bir sebebin ebeveynlerimizin yetiştirme tarzı olduğuna inanıyorum, bu savı düşünürken kendimde ve akranlarımda gördüğüm ortak bir noktanın ebeveynlerin yaklaşımı olduğunu gördüm. “Sen çok olgunsun, yaşıtlarına göre daha bilinçli davranıyorsun” şeklinde yaklaşımlar bizi belki de kendimize dönmeye isteklerimizi her daim sorgulamaya ve özgürlüklerimizi kullanmanın lüks değil seçim olduğu algısına yönlendiriyor. 20’li yaşlarında terapinin hayatımızda erişilebilir ve var oluyor olması da aynı şekilde bize adımlarımızı daha düşünerek attığımız, içsel kaynaklarımızı değerlendirdiğimiz bir 20’li yaşlar deneyimi sunuyor olabilir.
Yeni nesil 20’ler adına zamanımızı, ruhsal kaynaklarımızı ve bedenimizi özgürlüğümüzün içinde kendimize dönüp arzularımızı sorgulayarak temkinle kullandığımızı düşünüyorum. Kendimizi daha az yıpratarak hareket etmek ruhumuza iyi gelse de “deneyimlemekten” uzak bir yerde. Düşe kalka öğrendiğimiz, yeri geldiğinde yıpranarak kıymet vermenin değerine ulaştığımız deneyimlerle dolu 20’li yaşlar yerine kendimizi ve isteklerimizi fark ederek geçirdiğimiz 20’li yaşlar bize ne öğretecek? Zaten özbakım rutinleriyle geçen 20’li yaşlar, 30’lara geldiğimizde sadece sıkıcı bir 10 yılı mı; yoksa iyikilerle dolu bir bilinci mi doğuracak bilinmez. Yaşayıp birlikte göreceğiz. Sizin 20’li, 30’lu yaşlar deneyimleriniz nasıl kendinizi yıpranmış veya korumuş hissediyor musunuz, bize yorumlarda yazabilirsiniz.
20’lerin Toyluğunu Harcama Rehberi
İnsan büyüdükçe kusura bakma, giderek kendine benziyor.
Yazı: Kardelen Buyurgan
Hayatın en doğal akışı olan büyüme, bu kadar ciddiye alınacak ve üzerine saatlerce sohbet edilecek bir şey midir sizce? Sosyal medyada karşıma çıkan “Tekrar 20 yaşında olsaydım” akımına bakmadan geçemem. Kendimden büyük kişilerle konuşurken onların anılarını dinlemeyi ve kendilerince “Neyi farklı yapardım?” sorusunun yanıtlarının peşine düşmeyi severim. Sosyoekonomik ve sosyokültürel yapıların değişmesi hasebiyle yaşlara atfedilen beklentilerin de değişime uğraması ile ilgili psikologların ve sosyologların açıklamalarını da okurum. 30 oldun, söylemlerini asla kabul etmem - çünkü daha 27’yim. Ancak zamanla toyluğumun ve insanlara duyduğum güvenin giderek azaldığı kanısındayım. Buna şükür mü etmeliyim, yoksa bir “ah” mı çekmeliyim inanın bilmiyorum ama toyluğumun nasıl azaldığını biliyorum.
Tek Başınıza Yaşayın, Gezin, Dışarı Çıkın
Üniversite okumak için aile evinden ayrılmış ve İstanbul gibi kaoslardan birer demet sunan bir şehirde yaşamaya başlamıştım. Her şeyi tek başına yapmak yorucu, zor ve eğlenceli olsa da benim için bazen sıkıcıydı da açıkçası. Sanıyorum ki ben tek başına yaşamayı o kadar iyi sevemedim fakat tek başıma 18 ülke yolculuğuna çıkmaktan aşırı keyif aldım. Tek başına yaşamaktansa, tek başına gezmek beni daha çok büyüttü. İmkanlar olduğu an yurt içi/yurt dışı, nerede kalındığı, nasıl gidildiği önemsiz; bir yerlerde tek kalabilmek 7/10 bir deneyim sunuyor.
Sosyal Çevreniz Farklı Kişilerden Oluşsun
Hayatınıza sizden ne kadar farklı insan dahil olursa, paralel olarak bir o kadar bakışaçılarınız değişiyor bence. Sosyal ortamınızın çeşitli olması sizin insanlara yönelik tahammül seviyenizi artırırken, bir yandan da aklınızda hiç düşünmediğiniz bir konu hakkında düşünme penceresi açıyor. Ben bu durumu yaşamak için 19-20 yaşlarımda ve 20’lerimin başında tiyatro yapımında asistanlık yapıyordum. Gündüz okula giderken, akşamları kuliste oyuncu ve yönetmenlerle partilere katılıyordum. Farklı sosyal çevreden gelen insanları gözlemlemek ve onlara göre reaksiyon almak bana her şeyin mümkün olabileceğini öğretmişti. Puanım 8/10.
Kendinizi Hayal Ettiğiniz Yer İçin Mücadele Edin
Bir şeyi istiyorsanız, tabii ki kimsenin sınırlarını etkilemeyecek şekilde, sonuna kadar uğraşın. Önemli olan yoldur diyemeyeceğim çünkü bazen sonucu daha çok önemsiyorum ancak yolda olmak gerçekten büyütüyor. 10/10
Buram Buram Aşktan Korkmayın
Nasıl bir aşk yaşarsanız yaşayın; ister tek taraflı, platonik ya da karşılıklı… Her birinin merkezinde asıl kendinizin bulunduğunu ve sizi dönüştürüp değiştirdiğini unutmayın. Duygusal olarak sonu hezimet olsa da sonrasında kendinizle kurduğunuz ilişki esas olan. Güzel bir aşksa zaten nazar boncukları emojisi <3. Puanım tabii ki 10/10.
Psikolojik Sınırlarınızı Zorlayan Kişilerle Çalışın
Önceki yıllarda siyaset araştırmaları ve saha çalışması yapma konusunda tecrübeli olmama rağmen 2023 yılında vekil danışmanı olarak çalışmaya başlayacağımdan ve gerek psikolojik, gerekse fiziksel olarak zorlanacağımdan haberim yoktu. Daha 25 yaşında, hayatımın baharında, aralıksız çalışmalarda bulmuştum kendimi. İnsanların işten ziyade, başka kişilerin ayağını kaydırmak için son derece efor sarf ettiği bir süreç geçirmiştim. Siyaset alanında çalışmayı çok çok severim ancak psikolojik sınırlarımı zorlayan çeşit çeşit insanla çalışmak beni gerçekten büyütmüştü. Bu deneyime puanım 10/10.
Kendimi büyütmeyle ilgili derdim bitmedi ama biraz da olsa neler ile büyüdüğümü özetledim. Galiba daha çok insan tanıdıkça ve yeni yerler, duygular keşfettikçe 20’lerin yetişkinimsiliği omuzlardan şıp şıp düşecek. Yaşayıp göreceğiz!
Bir iş birliğimiz başlıyor! Artık ayda bir içerklerimizde biraz gülecek ve Tuz Biber in English ekibinin showlarından ilhamla yazılar yazacağız. 20’liğiz, kendimizle dalga geçelim, biraz gülelim istedik.
İki önerimiz var:
TuzBiber English, şehrin en komik kadınlarıyla Galentine's Day özel gösterisinde buluşturuyor. 13 Şubat Perşembe günü Aylak Bar Kadıköy'de, saat 21:00'de.
Bu uluslararası, İngilizce açık mikrofonda ister izle, ister sahneye çık. Her pazar 18.00'de Aylak Bar Kadıköy'de. Bu açık mikrofonda herkese yer var.
✨ Bu hafta küçüldük, büyüdük, diss’leştik, toyluğu harcadık ve harcandık Duygudurumuma yaraşır bir bülten oldu diyebilirim. Haftaya umarım Merve sağ salim bizi karşılayacak ve beraber insanlığı biraz yerden yere vuracağız.
💕 Haftaya ilişkilere dalıyoruz.
💌 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz.
Haklılık Payı müdürünüz,
Irmak