Sevgili 20’likler ve 20’lik kalanlar,
Nabersiniz? Umarım iyisinizdir. Bu cümleleri kucağımda mırlayan bir kedi eşliğinde yazıyorum. Çok hareket edip onu uyandırmaktan korkuyorum. Sıcacık, inanılmaz tatlı biri. Bu hafta farklı bir yerdeyim, havam değişsin istedim. İçimdeki macera dürtüsünü biraz tatmin etmek istedim, arkadaşlarımı özledim, karışık hislerle çıktım yola. Bazen düşünmek için uzaklaşmak gerekiyor. Pek de uzaklaşamıyorum o ayrı konu. Ama ne yapalım, deniyoruz.
Biraz gizemli yazdım sanırım, öyle devam edeyim. İnternette bir paylaşım görmüştüm, kadın dostlukları hayat kurtarır gibi bir şeydi… Tam hatırlayamadım. Bunu bu son birkaç hafta, çok hissettim. Canım dostlarımı çok seviyorum, herkese lazım. O tür bir arkadaşınız yoksa, bilin ki vakti gelince olacak. Şimdi ihtiyacınız varsa da unutmayın, biz buradayız.
Bu hafta nelerimiz var?
Nisan ayını iyi haberlerle, bahar havaları, cıvıl cıvıl kuş sesleri ile açıyoruz. Keyfimiz yerinde, motiveyiz, ‘yaz gelsin,’ cümlelerini duymaya başladım bile. Yazı bilemem ama ben bahar için çok heyecanlıyım. O nedenle bu hafta 20’liğin arşivinde bir yolculuğa çıkıyor ve bahar ile ilgili yazılanları paylaşıyoruz.
🌷Yasmin, bahar ve perşembe arasındaki bağlantı üzerine yazıyor.
🌸Batuhan, felekten bir baharın resmini çiziyor.
🌻Bensu, baharın gelişi ile gelen mutluluk ve üretkenlikten bahsediyor.
🍬Şeker gibi bir hafta olsun ve şimdiden bayramınız kutlu olsun <3 🍬
Yasmin
Kapak görseli: Marie Assénat
Hayat dursa da doğa durmuyor
Bu Haftanın Halleri Havayı Koklayan Adam’a gelsin.
Yazı:
Ortaokul ve lise yıllarını sabahın köründe okula giderken serviste Havayı Koklayan Adam, namıdiğer Bünyamin Sürmeli dinleyerek geçiren kaç kişiyiz? Bay Sürmeli’ye inanılmaz bir yakınlık hissediyorum, sokakta görsem sarılacağım neredeyse. Kaç senem sabah gözlerimi ovuştura ovuştura bindiğim sabah seferlerinde onun sesini dinleyerek geçti.
Geçtiğimiz sabah arabada radyoyu dinlerken kendisi bahar günlerinin ne kadar özel olduğundan bahsediyordu çünkü iklim değişikliği nedeniyle bahar günlerinin giderek azalma riski varmış. Bunu düşünürken içim bir burkulmadı değil. Bu kime mantıklı gelecek bilmiyorum ama mevsimlerden bahar ve haftanın günlerinden perşembe bana aynı duyguları hissettiriyor. O duygu da genellikle mutluluk, heyecan, umut gibi iç açıcı şeyler oluyor — bülteni perşembe gününde yollamaya karar vermemin de nedenlerinden biri buydu.
Bünyamin Bey’i, aslında bence artık bu yakınlığımız var, Bünyamin’i dinledikten sonra da biraz yürüdüm. Çiçek, böcek, köpek, güneş derken de bu sokağa çıkma yasağının nasıl doğanın umrunda olmadığını düşündüm. Pandeminin ilk aylarında kuşların cıvıltısı artmış, sokak köpekleri yolları kendinin bellemiş, doğa bir canlanmıştı sanki. Bu bana iki şeyi hatırlatıyor:
Doğa karşısında aslında çok güçsüzüz. Kontrolümüz altında olduğunu, ondan daha güçlü olduğumuzu düşünüyoruz. Ama değiliz. Biz kapanıyoruz, pandemiden etkileniyoruz, doğa devam ediyor. Günün sonunda da, çevreye geri dönülemeyecek zararlar verdiğimizde de sonuçlarına doğa değil, biz katlanacağız.
Nilüfer’in de dediği gibi dünya dönüyor, yıllar geçiyor. Bu da geçecek. Dışarıda hayat devam ediyor. Sadece insanlar olarak timeouttayız, oyuna geri gireceğiz.
Baharı ve perşembeleri de sevmemin nedeni bu. İkisi de heyecan verici bir geçişi temsil ediyor: biri deniz, güneş ve tatille dolu yaz aylarına biri de dinlenebildiğimiz, okuduğumuz, uyuduğumuz haftasonlarına. Bu kapanmanın da daha sağlıklı, saat kaç demeden kapıyı çekip çıkabileceğimiz günlere için bir geçiş olmasını umuyorum.
Bu yazı 20’liğin 29 Nisan 2021 sayısında yayımlanmıştı.
Felekten Bir Bahar
“ee bahar gelmiş!”
Yazı:
Bir gün evden dışarı çıkmak için ayakkabılarının bağcıklarını bağlarken önceki günlerden farklı bir şey hissetti. Anahtarlarını, telefonunu ve cüzdanını kontrol etti. Hepsi yerli yerindeydi. Tişörtünü de değiştirmişti, dünkü değildi. Ocağı da açık bırakmadı, ee zaten yemek yapmadı. Neyin farklı olduğunu anlamaya çalıştı. Bu durum pek uzun sürmedi. Bir önceki günden neyin farklı olduğunu, apartmanın kapısını araladığında hemen fark etti. E bahar gelmiş!
Derin bir nefes çekerken, bu yılın ilk basketbol şortlu liselisi önünden geçti. Şort için hala biraz erken sanki. Madem bahar geldi ve bu yazıdaki karakteri ben kurguluyorum, o halde işe gitmemesine karar verdim. Patronu, kurgu karakterimi kovacak değil ya. İlk iş dondurma yemeğe gidiyoruz. Mandalinalı dondurma. Evet, ocak kapalıydı çünkü yemek yapmamıştı biliyorum. Kurgu karakterim sabah kahvaltıda dondurma yiyebilir, çünkü bahar geldi. Yürüdükçe bahçelerden çiçek kokuları gelmeye başlıyor. Yolunu uzata uzata istediği yere havanın tadını çıkararak gidiyor. “Dışarısı şimdi üşütmez ama akşam geç dönersem üşürüm” ceketini kolunda sallaya sallaya yürüyor. Hafta içi bu saatte hiç geçmediği kafelerin önünden geçiyor. Bu insanların hepsi birinin kurgu karakteri mi? Hiçbiri işe gitmemiş? Her yer cıvıl cıvıl. Sadece mekanlar değil sokaklar da kalabalıklaşmış. Bir çiftin yanından geçerken kulak misafiri oluyor, flörte “Mekana vereceğimiz paranın yarısına kordonda daha iyi takılırız.” teklifi ediliyor. Kesin gelmiş kesin. Dondurmacıya varınca kapının önünde sıra olmamasına biraz kırılıyor. O kadar da gelmemiş demek.
O dondurmasını yalayarak sokaklarda dolaşırken şehir parkına varıyor. Yeni kesilmiş çimen kokusu eşliğinde dolaşmaya burada devam ediyor. Yanından gri eşofmanlı ve yanında küçük boyutlu köpeği ile o ilk kadın geçiyor. Çok geçmeden arkasından piyasaya çıkan o ilk aynalı gözlüklü ve polo yaka tişörtlü abimiz geçiyor. Hayırlı işler abi. Genlerimizde var sanırım kışın hiç parka gidesimiz gelmiyor ama baharda ayaklarımız yeşilliklere gidiyor. Bazı ayaklar, yaza fit girmek için şimdiden tempolu koşmaya başlamış. Kendisinin biraz göbek yaptığını fark ediyor. Hafif tempo koşmaya niyetleniyor ama dondurma düşer diye vazgeçiyor. Bu sırada iş yerinden bir arkadaşı arayıp nerede kaldığını soruyor. “İşi gücü bırak hemen şehir parkına gel hiçbir sorun olmayacak.” diyor bizimki. Gelirken çağla veya erik al ilkokulların köşelerinde satılır diye tembihliyor. Al tabii kurgu para ya al. Arkadaşı her ikisinden de kese kağıdında almış ama hiç yürüyecek hali yok. Polen alerjisinden gözleri çok fena akıyor, önünü zor görüyor. Zaten her ikisinde de almamış, ikisi de çağla bunların. Bir banka oturup hem sohbet ediyorlar hem çağla yiyorlar. Arkadaşının “Cemre düşmüş duydun mu?” esprisini duymazdan geliyor. Yan ofisten hoşlandığı kıza açılmak için en iyi zamanın şimdi olduğunu anlatıyor. “Gönül yayları” diyor “Gevşedi” diyor. Bu sefer de arkadaşı pek oralı olmuyor. “Sen bilirsin kanka ben yazın sahil partilerini bir göreyim.” diyor. Tek hemfikir oldukları konu, halı saha sezonunu açmak oluyor. Güneş ışınları etkisini yitirdikçe hava serinliyor. Ceketini yanına aldığı için kendini ileri görüşlü sanıyor. Evlere dağılıyorlar. Melisa çiçeği kokulu sokaktan geçmek için yine yolunu uzatarak dönüyor.
İki sivri sineği kibarca kovduktan sonra yatağına geçiyor. Tüm gün dolaşınca yoruldu tabii. Vücut sıcaklığını dengelemek için bir bacağını yorganın dışında bırakıyor. İyi geceler kurgu adam. Bugün kovulmayacağının sözünü verdim. Yarın için bir şey dememiştim. Açıklarsın artık patronuna dondurmaydı, basketbol şortuydu, aynalı gözlüktü diye.
Bu yazı 20’liğin 28 Nisan 2022 sayısında yayımlanmıştı.
Ben her bahar sanatçı olurum
Mevsimlerin duygu durum ve yaratıcılığımız üzerinde sörf yapması üzerine
Yazı:
Her zaman kış insanı olduğumu söylerim. Kışın o kendine has yalnızlığı ve romantikliği beni içine çeker ve bana apayrı bir ilham verir. Ama bu yıl pandemiyle geçirdiğimiz birkaç kara kışın ardından ruhum güneşi görmeye, baharın ayak seslerini duymaya hasret kalmıştı. Güneşi ne zaman görsem kendimi dışarıda buluyordum ki bu benim için de yeni bir şeydi. Bahar bu sene çok geç geldi ama yine de bu durum baharın yarattığı o mutluluk atmosferini hissetmemiz için engel değildi.
Bahar gelince içimdeki coşku haline çiçeklenmek adını koyarım. Baharın yaklaşmasıyla, mutluluk hormonu serotoninin artması, motivasyonumuzun mevsim geçişleriyle yükseldiği araştırmalarla da kanıtlandığı için bu durum bizi ‘’neden böyle garip hissediyorum’’ diye düşünme derdinden de kurtarır.
Havaların ısınmasıyla ilhamın artışı arasındaki bağlantıyı fark etmek, bu ruh halini biraz daha derinlemesine düşünmem için olanak sunuyor. Sevgili Sezen Aksu’nun da dediği gibi insan neden her bahar aşık oluyor? Neden içimizdeki sanatçı, şair, ressam bahar ayında daha bir şevkle ortaya çıkıyor? Gelin güneşin çıktığı, çiçeklerin açıp ağaçların yeşillendiği bahar ayının duygularımız ve yaratıcılığımız üzerindeki etkisine biraz daha yakından bakalım.
Kısıtlı varoluş halinden yeniden büyümeye: Bahara hoşgeldiniz.
Doğanın mevsimlerle uyumu eşsizdir. Ağaçlar yapraklarını dökünce mutsuz olmaz ve vakti geldiğinde tekrar giyinmeye yani çiçeklenmeye üşenmez. İnsan ırkı olarak bizler de mevsim geçişlerini duygularımızdan görebiliriz. Güneşin görece daha az olduğu kış ayında daha fazla görev bitirme odaklı olur, kendimize daha fazla dinlenme alanı yaratmak isteriz. Havalar ısınıp ışık artmaya başladığında ise, doğayla birlikte biz de kış uykumuzdan uyanırız ve içimizdeki ısınmaya başlayan duyguları keşfe çıkarız.
World crunch sitesinin bahar ve psikolojimiz arasındaki bağlantıları açıkladığı makalede Berlin’de Freie Universitesi’nde psikolog ve biyopsikoloji fahri profesörü olan Peter Walschburger, insanların karanlıkta dinlenmeye, ve aydınlıkta aktif ve morali yüksek olmaya programlandığını söylüyor. ‘’ışığa kitlesel tepki veriyoruz. Birden bire etrafta çok fazla insan var. Bu yüzden bizim de davranışlarımız kökten değişmeye başlıyor.’’ Bu cümleler bana bahara olan coşkulu tepkimizin çevremizdeki kalabalıklara katılma isteğimizi arttırmasını da çağrıştırıyor. Bahar gelince kolektif bir tepki olarak dışarıdaki hayatı daha keyifli buluyoruz. Kalabalıklar diğer mevsimlere kıyasla daha az eziyetli geliyor. Çünkü biyolojik olarak da hayata yeniden başlıyor gibiyiz.
Üretkenliğim ve yaratıcılığım nisan ayına geçmemizle birlikte birden bire yüzde yüz arttı. Abartmıyorum. Sıradan bir sabah aynı saatte bilgisayarımın başına geçtiğimde içimde farklı bir mutluluk keşfettim. Kafam karışık değildi ve ne yapacağımı çok net biliyordum. Ve o sabah 45 dakika içinde bir makale bitirdim. Sadece beni çok iyi tanıyanlar bunun bir mucize olduğunu bilir. Gün içindeki üretkenliğimizi arttırabileceğimiz pek çok etken olsa da, ben bunların hiçbirini yapmadım. Aklıma tek bir sebep geldi. Bahar sonunda bana da uğramıştı.
Bahar bizi neden mutlu eder?
Isınmaya başlayan havaların mevsimsel duygu durum bozukluğundan muzdarip olmayan insanları da etkilediği araştırmalarda küçük bir yüzdeyle de olsa kanıtlanmıştır. Psychology Today’in sıcak havalar gerçekten sizi mutlu ediyor mu adlı makalesinde akademisyen Allen R. McConnell hepimizin bildiği ama farkında olmadığı araştırma sonuçlarına yer veriyor. “Sıcak havalar bizi etkiliyor çünkü bu durumun başlıca nedeni havalar ısındığında içimizde oluşan daha fazla hareket etme ve dışarıya çıkma seçeneklerinin çoğalmasıyla doğru orantılıdır. Bahar ve yaz aylarında sosyalleşme içgüdülerimiz de harekete geçer.”
McConnell, havaların ısındığı zamanlarda insanların parkta 90 dakika yürüyüş yapmaları sonrasında daha az karamsar düşündüklerini belirterek ekliyor:
“Havanın kendisi bireyler için doğrudan fayda sağlamasa bile daha güzel hava nedeniyle dışarı çıkmak doğa ile daha fazla iletişim kuracağımız için zihin sağlığımızı ve dolayısıyla yaratıcı gücümüzü önemli ölçüde olumlu etkileyecektir.”
Tekrar kendi durumuma döndüğümde içimde saklanan sanatçının kendini neden şimdi göstermeyi seçtiğini düşünüyorum. Nisan’ın başından beri sosyalliğim arttı ve İstanbul’da pandeminin başından beri özlediğim sokaklarla daha yakından ilişki kurdum. Bir ağacın altında zihnimden koparak dinlenme imkanları buldum. Bunların hepsi – bahar havalarının da katkılarıyla- benim daha özgür ve yaratıcı hissetmemi sağladı. Pandemi dönemi boyunca bir zincire vurulmuş gibi hisseden bir parçamız vardı. Bu da işi sanatsal üretim alanlarıyla ilgili olan kişileri oldukça ‘’sınırlandırılmş’’ hissettirdi. Ama havaların ısınıp, kısıtlamaların da bir nebze gevşetilmesiyle içimizdeki oyun isteyen çocuk yeniden hayata karıştı.
Geldi bahar ayları gevşer gönül yayları
İlhamımız tavan yaptı, canımız hep geniş bahçeli mekanlarda oturup keyif yapmak istiyor derken, diğer taraftan hayatın daha sorumluluk gerektiren kısımlarında içimdeki üretkenlik canavarına kapılmamaya da özen göstermeye devam ediyorum. Daha önceki isyanlarım arasında üretmek zorunda mıyım sorusuna da yer vermiştim. Bu sorunun kısmen öznel olan cevabına 20’liğin aynalı bülten bölümünden ulaşabilirsiniz.
Vücudumuz güzel ve parlak bir güne cevap vermeye çalışıyor. Son zamanlarda hissettiğim şey bundan çok daha fazlası olsa da, genel olarak temelinde gönül gevşeten bazı yeniliklerin parçası olmak yatıyordu. Kalbim baharla birlikte yeniden sevmeyi, hayattan keyif almayı hatırladı. Çalışma yükünü ve mükemmelliyetçiliğini yere bıraktı. Ve şimdide yaratıcılık semalarında yüzmeye hazırlanıyor. Sizin de öyle olmasını temenni ederim.
Yazımı bitirirken Orhan Veli Kanık’ın birkaç dizesine tüm kalbimle katılarak yer vermeden de geçemeyeceğim.
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Bu yazı 20’liğin 28 Nisan 2022 sayısında yayımlanmıştı.
🌷Bu hafta Nisan ayını selamladık. Açtık arşivimizi, eski bahar yazılarını paylaştık.
🤔 Haftaya, kim bilir… Ben. Ben bilirim.
💌Çevrimiçi rakı soframız olan 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz. Artık TikTok’umuz da var, bekleriz.
💬Bu sayımızla ilgili yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyoruz! Aşağıda buluşalım.
✨ O zaman haftaya aynı saatte diyelim mi? ✨
Şerefe!
💕 Yasmin 💕