Velinimetimiz 20’likler, umarız hepiniz iyisiniz, 23 Nisan depremini olaysız atlattınız. 20’lik yazar grubumuz dün naylon terlikli fotoğraflarımızla doldu, depremde evden kaçmanın “feşın”ı olur mu demeyin, oluyor. Bir kez daha herkese geçmiş olsun diliyor ve deprem çantası hatırlatmamızı yolluyoruz.
Bu haftanın konusu uzun süredir pişmekte, çıkış noktamız artık filmlerin kedi kakası gibi olmasıydı, derken muhabbet sosyal medyanın beynimizi getirdiği hallere ve zeitgeistimizde yer eden hızlı tüketim trendlerine kaydı. Bu sayı pişerken filmleri, hayat şekillerimizi ve bilgileri hızla tükettiğimiz ahir zamana bir isyan haline geldi. İsyanımız var vallahi!!!
Bu hafta nelere isyanımız var var?
📽️Bendeniz video kaydırmaya alışmış gözler için hazırlanmış sinema eserlerine kızmaktayım.
🍵Melda o kayan videolarda bize satılmaya çalışan hayat tarzına itirazda.
📚Batuhan ise akıp giden feed’de bilgiye ve zevke erişimin cenderelerinden geçmekte. (Size önerim, sonuna kadar okumanız).
İyi okumalar 💖
Merve
Artık Filmler Bi’şeye Benzemiyor
Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında,kendini yatağında dev bir kötü film seyircisine dönüşmüş olarak buldu.
Yazı:

İnanın bilerek yapmadım, bir gecede elim bir kazayla zevklerimi de kaybetmedim, ama ben son aylarda ve hatta son yıllarda hiç iyi film izlemedim. Geçenlerde popüler kültüre direnemeyip bir hafta arayla önce The Substance’ı sonra Anora’yı izlememle isyan noktasına ulaştım.
Anora’nın 5 Oscar almasına mı yanayım, Cannes’dan Altın Palmiye ile dönmesine mi? Muhabbete dahil olamamışlar için kısa bir özet, Anora filmi New York’ta seks işçiliği yapan Anora’nın bir Rus oligark ailenin oğluyla yaşadığı ilişkiyi ve sonuçlarını anlatıyor. Film ekibi 6 milyon dolarcık (!) bütçelerinden pek gurur duymakta, 60 milyona yakın gişe hasılatı olduğu düşünülürse gurur duyulmayacak bir rakam değil. Ancak sandıkları kadar küçük bir bütçeyle çalışmadıklarını birinin onlara söylemesi gerek. Bu bütçe ve bunca ödülün ardında güzel bir sinematografi ve/veya anlamlı bir senaryoyla karşılaşacağımı sanarak başladığım film tam bir işkence seansına dönüştü ne yazık ki. Pek de tutarlı kullanılmamış balık gözü lensler, İnstagram'ın ilk yıllarında fotoğraflarımıza bastığımız filtrelere benzeyen anlamsız bir soğuk tonlama, lüzumsuz kadın çıplaklığı ardına saklanmış zayıf bir senaryo. Acaba Rus oligarklara söylenmiş bir laf mı var ki Amerikalı ve Avrupalı jürilerin beğenisi topladı diye bekledim, o kısımda da pek bir eleştiri göremedim. Filmin tek Ermeni karakteri Toros aracılığıyla Ermenilerin aşağılanmasından başka pek bir gizli mesaj da yoktu açıkçası. Seks işçiliğine dair politik bir mesaj zaten 404 NOT FOUND.
Bu filmin kimi çevrelerce feminist perspektifli bir film gibi görülmesi ister istemez beni The Substance’la bir karşılaştırmaya itti. Üzülerek söylüyorum ki ya ben feminist değilim ya da bu filmler değil. Substance’ı arkadaşlarımla izlerken kendimi tutamayıp “This could have been a TikTok video. / Bu bir TikTok videosu olabilirdi.” dedim. Etliye sütlüye çok karışmadan yapacağınız yaşçılık, güzelcilik, sistem eleştirisi 2,5 saatlik film çıkarmıyor ne yazık ki. İyi bir kurguyla bir saatte paketlenebilecek bir içerikti. Fakat Substance’ı Anora’dan ayıran belki de en önemli özellik görselliğe verilmiş önemdi. Gerek gerilim müziği eşliğinde gelen vurucu sahneleriyle gerek “body horror” detaylarıyla izlemesi keyifli bir yanı da vardı.
Geçenlerde Tolga Karaçelik’in Fayn’a verdiği röportajda harika bir cümleyle karşılaştım:
“... Çünkü ya herkes çok ciddi bir şey söylüyor ya da herkes porno yapıyor. Ortası kalmadı.”
Tam olarak bu! Röportajın devamında bir de şunu söylüyor:
“Sanki bir grup insan vicdanlarını temizlesin diye bir araya gelmişler, bakın bunun hakkında konuşuyoruz, birbirimizi ağırlıyoruz, vicdanımız temizlendi mi, temizlendi, hadi şimdi dağılalım… E seyirci olarak bana bir şey vermesi de gerekiyordu hani.”
İlk cümle Anora sinirimi atlatmamda, ikinci cümle ise Substance övgüsünü anlamamda yardımcı oldu diyebilirim.
Bu iki filmin ötesinde son yıllarda gerek eleştirmenlerin gerek izleyicilerin başlarının üstünde taşıdıkları Poor Things ve Barbie gibi filmler, üzgünüm ama, sadece bakması güzel filmlerdi. Bir de moda olmuş sanırım hepsine bir feminist başkaldırı etiketi yamayıveriyoruz, dünyanın en basit toplumsal cinsiyet mesajlarını bana 2023-2024’te verdikleri için bazı filmlere feminist demeyi reddediyorum.
Poor Things eleştirilerimi paylaştığım arkadaşlarımdan şunu sıkça duydum: “Ama bambaşka bir dünya yaratmıştı!” Yahu kardeşim bambaşka bir dünya yaratmak iyi ama yetmez, yetebilemez. Ya da bu yönetmenler toplanıp benim eve çaya gelsinler ve şunu desinler: “Valla bir kadının uyanış hikayesi falan değil, biz öyle ilahilerin arkasında dönen güllü videolar gibi, ASMR videoları gibi insanların boş zamanlarında bakacağı güzel şeyler çektik. Bir de çok iyi kostümcü ve makyajcılarla çalıştık, keyifliydi.”
Tolga Karaçelik’e geri dönmek gerekirse, ya herkes çok ciddi bir şeyler söylüyor (veya söylediğini sanıyor) ya da herkes porno yapıyor. Cinsel devrim bu değil, kadın uyanışı zaten hiç değil. Siz bakması güzel filmler yaptınız ve hepsinde kadınları çıplak çektiniz. Nüdizmle derdim yok ama filmlerinizi şaheser sanmanızla var.
Neden bilmem, artık filmler iyi değil, gördüğümüz çoğu film iyi değil. Belki evrilen sektör çağın beklentilerine cevap vermeye çalışıyor, belki de bu yönetmenlerin gerçekten söyleyecek pek bir sözü kalmamış, zira söylenecek her şey her an internet platformlarında söylenmekte. Sinema sektörü çiş kokuyor, hortumla yıkamak gerek.
Pabucumun Soft Life’ı
“... O hayatın avokado değil limon verdiği tarafta seri şekilde limonata üretmekle meşgul.”
Yazı: Melda Merilov
Aslında bu yazının başlığı ‘’Soft Life Sınıfsal mıdır?’’ olacaktı. Ama ben soru aşamasını geçip cevabı vererek başlamak istedim. Evet, soft life çatır çatır sınıfsaldır hatta coğrafyasaldır.

Hayatımın sadece yedi yaşıma kadar olan sürecinde zengindim. Yani ailem zengindi. Ancak 2002 ekonomik krizi sağolsun tüm zenginliğimizi bir daha iade etmemek üzere kaptı gitti. Ve ben 2002’den sonra para hesabının yapılmadığı ve paranın benim için sorun olmadığı bir sene yaşamadım. 18 yaşında üniversite için İstanbul’a geldiğimde kendimi büyük bir challange içinde buldum. Üniversitede geçirdiğim dört senede kampüsteki çimenlere popomu yalnızca bir kez koyabildim. Çünkü o sıralar üniversitede keyif değil staj yapmam lazımdı. İş bulduğumda artık biraz rahatlayacağımı düşünmüştüm ama rahatlık kim, ben kim? Hayatımın bu dönemi de daha önce eşi benzeri görülmemiş derin bir ekonomik krize denk gelmeyi başardı. Bu kez de kendimi kiram ve kredi kartı borcum tarafından işe götürülürken buldum. Ama hayat herkese limon vermiyor bazılarına da torpil geçip avokado falan gönderiyor. İşte o şanslı azınlık da soft life’ın kapsama alanına girebiliyor.
Chatgpt’ye hele bana bi şu soft life’tan bahset dediğimde aşağıdaki tanımlamayı yaptı:
Soft life, “daha az stresli, daha yavaş, daha kendine dönük ve duygusal olarak huzurlu bir yaşam tarzını” ifade eder. Hedefi şu: hayatını zorlaştıran her şeyden uzak dur, kendini dinle, iyi hissettiren şeylere yönel.
Yani:
Zorlayıcı iş ortamlarından çıkmak,
Toksik ilişkileri hayatından elemek,
Kendini sürekli ispat etmeye çalışmamak,
Kendine “izin vermek”: dinlenmeye, hissetmeye, iç sesini duymaya...
Genellikle şu tarz içeriklerle karşımıza çıkar:
Sabah sessizce kahve içilen bir balkon videosu
Çiçeklerle dolu bir küvet
"Bugün hiçbir şey yapmadım ve suçluluk duymadım" caption’ı
Masaj, cilt bakımı, terapi, journaling
“Hayat kısa, ben kendim için buradayım” mottosu
İzninizle kocaman bir AJSHAKDJSKJJSJS yazmak istiyorum buraya dostlar. Çünkü bu maddeleri gerçekleştirmek için ciddi bir maddi kaynağa ihtiyacınız var. Geçenlerde bir arkadaşım yemek siparişinin parasını kumbarasındaki madeni paralarla denkleştirmeye çalıştığını anlattı. Şimdi bu kız nasıl zorlayıcı iş ortamından çıksın. Çıkamaz tabii çünkü o hayatın avokado değil limon verdiği tarafta seri şekilde limonata üretmekle meşgul.
Hayatını zorlaştıran her şeyden uzak dur - O sırada herkes story’sinde memleket meselelerine çare olmaya çalışır.
İyi hissettiren şeylere yönel. - Sevdiğim eski bir diziyi izlerken 50 liraya pizzanın karaktere pahalı geldiğini görürüm. Eski dediysem yayınlandığı yıl 2013.
Belki herkes ayağında tuvalet kağıdı sektirirken ben de TikTok’a girseydim şu an benim de balkonda kahve story’lerim, çiçeklerle dolu küvetlerim olabilirdi. Jan janlı bir ajandayı önüme alıp, sanki önemli şeyler yazıyormuşum gibi triplere girdiğim vloglar çekebilirdim. Ülkede sorun olduğunda da Atatürk fotoğrafı paylaşıp sıyrılıverirdim. Ne de olsa rahatım yerinde der soft kere soft life’ımın akışına kendimi bırakırdım.
Şimdi izninizle küçük bir ağıtla yazımı noktalayacağım:
‘’Soft life bize hard kaldı,
Tüm maaşı borçlar aldı,
Şimdi influencer olmak vardı.’’
sazan.avi
“Bu zamana kadar Fenerbahçe'nin övüldüğü bir tane video karşıma çıkmadı ama Galatasaray'ın attığı muhteşem bir golü izleyen bir Afrikalı çocuğun Galatasaray marşı eşliğinde dans ederek sevincini gösteren video bile karşıma çıktı.”
Yazı:

Gelin birlikte şu konuyu netliğe kavuşturalım: Sinemada film seçerken, konser bileti ararken, kitap veya dergi satın alırken özgürce kişisel zevklerimize göre seçimler yapıyoruz. Buraya kadar herkes hemfikirdir sanırım. Tabii sevgili için katlanılan bazı seçimleri kapsam dışı bırakıyorum. İşler sosyal medya veya dijital platformlardaki medyaları tüketirken değişiyor.
Mark Zuckerberg abim sağ olsun İnstagramda takip etmediğimiz kişilerin içerikleri önümüze çok sık düşürüyor. X'in (namıdiğer Twitter) de aşağı kalır yanı yok. Keskin fikirlerin paylaşıldığı birçok gönderiye istemeden maruz kalıyoruz. Netflix, biz ilgilenmesek de belli başlı görüşleri gözümüze sokuyor. Bunların hepsinin üstüne Tiktok, ev işleri için pratik bilgiler, ilginç tarih bilgileri, gündemi yorumlama, kitaplardan anlamlı sözler, magazin dedikodusu, yatırım tavsiyeleri, dikkat çekici komplo teorileri gibi eğlence dışı anlatım içeren videolarla dolu. Diğer video platformları da benzer içeriklere sahip. Bu platformlarda amaç, kullanıcıların eğitilmesi değil bir bakıma eğlendirilip daha uzun vakit geçirilmesinin sağlanması. Bu uğurda tüm psikolojik ve teknolojik sınırlar zorlanıyor. Hangi içeriği ne kadar izlediğimiz, neleri beğendiğimiz, bir fikir varsa bu fikri daha şiddetli savunan içeriklerin karşımıza çıkması gibi mükemmel algoritmalar çalışıyor. Karşınıza çıkanlar tesadüf değil. Tüm bu bilgisayar teknolojilerine yapay zeka ile daha hızlı üretilen sahte içeriklerin de eklendiğini belirteyim. İçerik üreticileri, ne kadar görüntülenme alırlarsa o kadar para ve ün kazandıkları için içeriğin kendisine değil daha fazla insana ulaşmayı ön plana koyuyorlar. Bu da halihazırdaki algoritmaların işine geliyor. Değersiz bir içerik sizin karşınıza bilinçli bir şekilde ulaşmış oluyor. Siz de bu numarayı yiyorsunuz. Bir nevi izleyeceğiniz film de gideceğiniz konser de algoritmalar tarafından belirleniyor. Gerçekten özgürce seçemiyor olabiliriz.
Tüm medyaları tüketirken seçici olmaya çalışmalıyız ama en çok da dijital olanlara dikkat etmeliyiz. Çünkü insanlık olarak bu konuda hala çok zayıfız. Ama yine de bazı önlemleri alabiliriz. Örneğin safsata türlerini bilirsek, karşılaştığımızda onları tanıyabilir ve durumun farkına varabiliriz. Basit golleri yemeyiz. Sosyal medya akışında bir bilgi edindiğimizde emin olabiliriz ki o bilgi bizim çok hoşumuza gidecektir çünkü önümüze bilerek çıkarılmıştır. Bu zamana kadar Fenerbahçe'nin övüldüğü bir tane video karşıma çıkmadı ama Galatasaray'ın attığı muhteşem bir golü izleyen bir Afrikalı çocuğun Galatasaray marşı eşliğinde dans ederek sevincini gösteren video bile karşıma çıktı. Tabii ki hoşuma gitti.
Biliyorsunuz işte şu yankı odası durumu.
Bu çok hoşumuza giden içeriklerde hazır biz sevmişken arada yalan yanlış bilgiler de olabilir. Mesela çocuğun aslında Galatasaray’ın maçını değil, başka bir takımın maçını izliyor olması gibi. Siz buraya siyasi ve daha ciddi konuları koyabilirsiniz. Ben örneklerimi daha eğlenceli tutacağım. Çünkü niyetim yazının sonuna kadar okumanızı sağlamak. Basitçe şöyle diyebiliriz: İki sevdiğin konu ve arada bir propaganda konu gibi mehter takımı taktiği ile ilerliyorlar. Bu yüzden her bilgiyi birkaç kaynaktan teyit etmemiz gerekiyor. Hangi kanaldan ve kimden paylaşılırsa paylaşılsın, gerçekten o görüşü savunmuyor olabilir. Karşı görüşü savunan bir kişi, bilerek bizim görüşümüzü savunuyormuş gibi yapıp eksik yönleri belirtebilir. Meşhur örneğimizi hemen yapıştıralım buraya, Stanford Analytica firması 2014 ABD seçimlerinde Trump karşıtı seçmenleri hedef alarak seçimin ne kadar gereksiz olduğunu Instagram üzerinden propaganda yaptı ve insanların sandığa gitmesini engelledi. Örneğin bu yazı da size birkaç bilgi veriyor. Lütfen yazdıklarımı kendiniz de teyit edin. İşte ilk çalışmanız.
Algoritmalar dışında gerçekten birebir tanıdığınız veya ünlü kişilerin fikirleriyle karşılaşabilirsiniz. Bu kişileri algoritmalar size önermiyor, doğrudan biz takip ediyoruz. İlkokul arkadaşım siyasi görüşünü de paylaşıyor, tenis hocam yatırım tavsiyesi de paylaşıyor. Mahallemdeki anahtarcıya işim düştüğü için numarasını kaydettim, Whatsapp hikayesinde depreme sebep olan gemileri açıklıyor. Bilgisayar mühendisi hocasını bir ders sebebi ile takip ediyorum Türkiye'de yaşanabilecek şehirleri sıralıyor. Teknoloji gündemini takip ettiğim bir editör Kadıköy'deki kafeleri öneriyor. Muhtemelen buna benzer durumla sizler de karşılaşıyorsunuzdur. Algoritmaları atlatsak, yine en zayıf halka insana takılıyoruz.
Farklı fikirlerden veya ilgilenmediğimiz alanlardan kaçınmanızı önerdiğimi düşünmüyorsunuz herhalde. Fikirlere ve bilgilere sadece siz istediğinizde ve doğru kaynağından alındığında ulaşılmalı. Karşı fikri savunan kişinin gerçekten o fikri savunduğuna ve samimiyetine güvendiğinizde dikkate almalısınız. Tüm karşımıza çıkan içerikleri aynı şekilde değerlendiremeyiz. Tüm fikirlere de saygı duymamalıyız. İoanna Kuçuradi'nin dediği gibi:
"Fikirler saygı konusu değildir. İnsanlar saygı konusudur. Fikirler değerlendirme konusudur."
Yakın zamanda İstanbul Belediye başkanı tutuklandı, diploması iptal edildi. Vajinal doğumun tercih edilmemesi bir erkek futbol maçında propaganda edildi. Yeri yanlış olsa da bence sonuna kadar haklı bir çıkıştı. Kadınlar bu konuda özen gösterilmeli. Üniversite ve lise öğrencileri eylemlerde göz altına alındı. Hala bir kısmı içeride. İstanbul'da deprem oldu. Kanal İstanbul projesi tekrar gündeme geldi. Hatay'da tapulu alanlara el konulduğu iddia edildi. Çocuk çeteleri saldırılar yaptı. Bunlar bir iki ay içerisinde olan haberler. Yenileri de maalesef her gün ekleniyor. Hiçbirinin yanlış veya haksız olduğunu savunmuyorum. Savunabilirim de. Belki de sizin savunmanızı istiyorum. Sonuçta 20'li yaşlarınızdasınız ve bu bülteni okuduğunuza göre entelektüel olduğunuzu varsayabilirim. Ve inanın sayınız çok fazla. Sizi etkilemek istemiş olabilirim. Buraya kadar okuduysanız, içeriklere karşı sorgulayıcı birkaç şüphe tohumu ektiysem sevinirim.
Gelelim fasulyenin faydalarına, Trump 2014'te değil 2016'da seçilmişti, firmanın ismi Stanford Analytica değil Cambridge Analytica'ydı ve İnstagram'ı değil Facebook'u kullanmıştı. Bu bilgiler belki sizin için çok önemli görünmeyebilir. Ama bu yazı esnasında Vajinal doğumun erkekler tarafından propaganda edilmesinin saçma olduğunu söyledikten hemen sonra bu konuyu savunduğumu yazdım. Bundan önceki fikirlerime katıldıysanız bir ihtimal bu fikre de katılabilirsiniz. En azından bir an düşünmenizi sağladı. Ben tıp doktoru değilim ve bu konudaki fikirlerimi önemsememelisiniz! Öncekilere katılsanız bile. Ayrıca bu gerçek fikrim değildi. Eğer bir bilgi arıyorsanız onu doğru yerinde aramalısınız. Belki bir ders kitabı, makale, konu videosu, belgesel, röportaj veya dergi. Çok büyük olasılıkla Evrenin Sırları sosyal medya hesabında doğru bilgiye ulaşamayacaksınız. Bu yazıyla birlikte şüpheci biri olma yolundaki ilk adımını attığına sevindim. Basit golleri engelliyoruz diyebiliriz şimdi sırada organize ataklar var.
📱Bu hafta sosyal medyaya, sinemaya, ve bize dayatılan bazı içeriklere isyanımızı dillendirdik.
🤭Haftaya konumuz ne? Sürpriz…
💌Çevrimiçi rakı soframız olan 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz.
💬Bu sayımızla ilgili yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyoruz! Aşağıda buluşalım.
✨ O zaman haftaya görüşmek üzere diyelim mi? ✨
Şerefe!
Merve