Selam 20’likler ve 20’lik kalanlar,
Nabersiniz? Kış geldi! Geçtiğimiz hafta sonunun fırtınalı, yağmurlu günlerini nasıl geçirdiniz? Ben içeride, battaniyelerin altında iş yapmayarak geçirdim. Ewan McGregor ve Charley Boorman’ın Londra’dan New York’a motorsiklet yolculuğunu konu alan Long Way Round’u izlemeye başladım. Kat kat çorap ve sweatshirt sponsorluğunda iki gündü. Bu arada… Pazar günü kar yağacak diyorlar? Olur mu sizce, tutar mı? Aşağıda yorumlara tahminleri bekliyorum… Kazanana benden bir ödül? Belki ödül veririz… ❄️❄️❄️
Bu hafta aynı zamanda Snoopy sevdam arttı. Uzun zamandır içimi ısıtan bu karakter, bir süredir sosyal medya fenomeni olarak karşımıza çıkıyor. Snoopy’nin arşivlik görüntülerini paylaşan hesaplar ile keyfim yerine geliyor. Bunun akabinde Atlantic adlı dergide, “ Z Neslinin İhtiyaç Duyduğu Kahraman” başlığı altında harika bir yazı çıktı. Burada Snoopy’nin neden neslimizin iyi bir temsilcisi olduğu yazıyor. Elise Hannum, Snoopy’nin git-gelli iç dünyasının fazlası ile bağ kurulabilir olduğunu belirtiyor. “Bazen insanlar dünyanın uçsuz bucaksızlığı karşısında ellerini havaya kaldırıp, duygularını istedikleri gibi yaşayabilecekleri ve olanları iç dünyalarında kontrol edebilecekleri bir iç mekana, kendilerine ait bir köpek kulübesine çekilmek isterler,” yazıyor. Snoopy de bize aynen yalnızlığın, tek başına koca bir kase dondurma yemenin, yağmurda yürümenin, sinirlenmenin, ağlamanın, gülmenin, Charlie Brown gibi bir dostunla zaman geçirmenin ve en temelinde hissetmenin — ne olursa olsun hissetmenin — önemini hatırlatıyor.
Sevgiyle,
Yasmin
Bu Hafta Nelerimiz Var?
Bu hafta göç, taşınma, hareket temasından devam ediyoruz. Ama yok merak etmeyin, pasaporta falan gerek yok. Vize-mize düşünmeye de gerek yok. Zaten veren de yok. Ülke içindeyiz. Sadece sanırım büyük şehirden biraz sıkıldık, başka yerlere gitmemiz gerekiyor. Şöyle bir havamız değişsin.
💌 Kalp Kalbe Karşı: Gençler neden İstanbul'dan taşınıyor? Gidenlere soralım.
🌰 20’lerde 20’lik: Gözde, Arda Can Uyanık ile şehirden kırsala taşınmanın gerçeklikleri ve deneyimleri üzerine konuşuyor.
👂 Ailemizden Duymadıklarımız: tabukamu değerler 101 adlı yazılarında cinsellik, kültür ve coğrafya başlıklarına değiniyor.
İyi okumalar!
Gidene Soralım: İstanbul’dan Neden Gittiniz?
‘Sen de mi taşınıyorsun?’ cümleleri ile yolculadıklarıma…
Yazı: Yasmin Güleç
Tomato Girl Summer’ı (hani şu domates yiyip, beyaz elbiselerle akdeniz sahillerinde koşan kişi profili ve onunla aynı enerjideki yaz tatili estetiği olan) geride bıraktığımız bu yavaş yavaş soğumaya başlayan kasım ayında çetele tutuyorum. Şehirde kaç arkadaşım kaldı? Kaçı yurt dışında gitti? Kaçı dönmedi? “Kimler geldi hayatımdan, kimler geçti,” diyen Ajda Pekkan’a döndüm. ‘Ben geldim, siz gidiyorsunuz’ diye sitem de edemiyorum — sonuçta ben de gittim… En etkileyici sayılardan biri de büyük şehri bırakanlardan geliyor. Bu hafta üç arkadaşımın İstanbul’a ‘görüşürüz’ dediği bilgisi verildi. Yolları açık olsun. Cidden.
Doğrusu benim de hayalim bir gün kendi domateslerimi, zeytinlerimi, elmalarımı, portakallarımı, üzümlerimi, otlarımı yetiştirmek. Bunların hepsi aynı bölge ve iklimde var olamayabilir — ama bu bir hayal, o nedenle gerçeklik ile tanışmasına gerek yok. İstemez miyim sizce güzel taş evimin avlusundan geçip, ağır demir kapımı açarak köpeklerimi çayırlara salayım? Yokuştan inince denize ulaşayım. Kırlarda Heidi gibi zıplaya durayım. Bahçede işler bittikten sonra, yazılarımı yazayım. İki haftada bir şehre gideyim, eğleneyim, müze gezeyim, dostları göreyim — aslında yok, arkadaşlarım da bana yakın otursun komün gibi. İstemez miyim bunu ey 20’likler?
Çok iyi arkadaşlarımdan birinin arkadaşı (İngiliz olduğunu söylemek önemli burada) doktorasını yaparken, İtalya’nın bir köyünde bırakılmış bir taş ev ve zeytinlik bulup satın almış. Geçtiğimiz iki senesini evi yenileyerek, zeytinliği hayata bağlayarak ve tezi için uzaktan araştırma yaparak geçirmiş. Gerektiğinde İngiltere’de okuluna gitmiş ama çoğu zamanını sevgilisi ile zeytinyağı üreterek ve tezini yazarak geçirmiş. Ya şimdi… Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Bunu kim istemez?
Tabii, bu işin romantik ve masalsı kısmı. Bir de Türkiye gerçeğinde yüzleştiklerimiz var. Büyük şehirlerin giderek yaşanamaz oluşu mesela. Dünya Gazetesinde yayımlanan bir makaleye göre, Türkiye genelinde kiralar 2018 yılından günümüze %891,67 arttı. Özellikle evden çalışanlar için maaşlarının yarıdan fazlasını kiraya vermek, bir yerde yaşayabilmek için ev arkadaşları bulmaya gerek duymak birçok genci taşınmaya iten faktörlerden biri oldu. Hepsiemlak’ın verilerine göre İstanbul’da ortalama kira 10,229 TL. 5000 TL’nin altında kirası olan tek iki ilçe ise Çatalca ve Silivri. Net asgari ücretin de 11,402 TL olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda ortaya korkunç bir görüntü çıkıyor. Hiçbir şeye paranın yetmemesinin yanısıra bir de güvenlik meselesi var. Beklenen depremin de çoğu insanı şehirden uzaklaşmaya ittiği gözlemleniyor. Kimisi de en basitinden daha sakin ve sessiz bir hayat kovalıyor. Tamam pekii bakalım 20’liğin bazı 20’likleri neden İstanbul’u bırakıp gitmişler…
25 yaşındaki içerik üreticisi Zeynep Çıpa, İstanbul’da yaşarken arkadaşı Sinem sayesinde Akyaka’ya gitmeye başlamış. Hayatında çok fazla dönüşümün olduğu ve İstanbul’dan sıkıldığı bir dönemde, yeni bir düzen keşfetme amacıyla Akyaka’ya taşınmış.
“Şehirde beni besleyen bir şey bulamıyorum,” diyor Zeynep. “Sevdiklerimi görmek için uğradığım bir yer gibi oldu artık. Ses,hava ve günlük hayatın akışı zorluk benim için.”
Akyaka’nın ona daha “gerçek” hissettirdiğini paylaşan Zeynep ekliyor, “Gerçek hissettirmesinin sebebinin de burada akan hayatın sadeliği olduğunu düşünüyorum.”
Hatice Karakaş da artık istediği verimi İstanbul’dan alamadığını paylaşıyor. “Kendi hikayemde, İstanbul’un büyük ve tek başına yaşaması zor bir şehir haline gelmesi ve sevdiğim işi yaparak yaşamaya devam etme isteğimden dolayı böyle bir karar aldım,” diye paylaşıyor Hatice. Eskişehir’e taşınma kararını hem ekonomik ve sosyal sebepler, hem de 20’lerinde deneme-yanılma yolu ile bazı şeyleri öğrenme eğilimi olduğunu belirtiyor. Burayı seçmesinin nedeni de Ankara ve İstanbul’a yakın olmasının yanısıra, seyahat kolaylığı ve sosyal canlılığıymış.
“Şimdilik iyi gidiyor ama ev hissinin kaybolduğunu hissediyorum. Böyle hissedeceğimi düşünmemiştim. Hiçbir yere ait olmamak da iyi bir deneyim gibi aslında. Bir de küçük yerlerdeki insan sıcaklığını seviyorum, esnaflar bayağı neşeli, insanlar daha güler yüzlü gibi geliyor. Belki ben de artık öyleyimdir. O bakımdan ihtiyacımı karşıladı. Ama arkadaş edinmekte zorlanıyorum. Tek problem bu ama çözüleceğini düşünüyorum,” diyor.
Cody Mehmet Çatal, şehirden uzaklaşma ihtiyacını hissettiği için, tamamen bu karara bağlanmadan önce bir deneme yapmaya karar vermiş. Bir arkadaşının Muğla’daki evine göz kulak olma sözü ile 3 ayını şehirden uzak geçirecek.
“Şehir ve onun koşuşturmacası yüzünden kaybettiğim yaratıcı düşünme yetimi yeniden kazanmak istiyorum. Panik atak ve anksiyetemi kontrol altına almak ve bunu en fazla tetikleyen şeyin şehir stresi ve koşuşturması mı olduğunu öğrenmek istiyorum. Ve sanırım en önemlisi değişimden korkmamam gerektiğini kendime kanıtlamak istiyorum,” diye paylaşıyor Cody Mehmet.
Şehirdeki hava ve ses kirliliği, yeşil alan azlığı ve kalabalık gibi faktörlerden yorulan Cody Mehmet, alıştığı tempodan uzaklaşmak istediğini söylüyor.
“Şehir bu stresi atabileceğiniz bir zaman tanımıyor size. Yaşamak için çalışmıyor, çalışmak için yaşamaya başladığınızı fark ediyorsunuz bir süre sonra. Bu da hayatı yeni yeni keşfetmeye başlayan genç yetişkinler için “Ben ne yapıyorum? Tüm hayatım böyle mi geçecek? Hayat bundan mı ibaret?” sorularını doğuruyor,” diyen Cody Mehmet bu sorgulamanın büyük şehirleri bırakmaya iten nedenler olduğunu vurguluyor.
Bir Muğla göçümüz de sanatçı Aylin Soley’den geliyor. Zaten uzun süredir İstanbul’dan taşınmak isteyen Soley, deprem ile birlikte bu değişimi daha fazla geciktirmemeye karar vermiş.
“Bizim için sakinliği, denizi ve arkadaşlarımızın da yaşaması sebebiyle Bodrum seçenekler arasında ilk sıradaydı. Uzaktan çalışma imkanımızın olması bu süreçte bizim için büyük avantaj oldu,” diyen Soley, Bodrum’un sakinliği ve denizinin onun sanatsal üretimini de etkilediğini belirtti.
“Bodrumun popülerliğinin ve altyapının yetersiz olması sebebiyle şehirde büyük bir su sıkıntısı var. Bizi en çok zorlayan bu oldu.” Soley, iklim krizinin etkilerini üzülerek deneyimlediğini belirtti.
“İyi ki geldik diyoruz ve harekete geçmek isteyen herkese bol şans ve cesaret diliyoruz.”
Bu kısa seçkimizde amacımız birkaç tane kişi ile deneyimlerini konuşmaktı. Tabii ki herkesin evden çalışmak gibi bir lüksü olmuyor. Farklı sorumluluklar ve gerçeklikler ile yüzleşmek gerekiyor. Bu İstanbul’u bırakan birkaç kişinin, kişisel deneyimleri. Uludağ sözlükte büyük şehirden küçük şehre taşınmak başlığının altında güzel bir söz gördüm, sizlerle paylaşarak bu yazıyı bitirmek istiyorum: “bazen okyanustan fanusa düşmeye benzer, bazen kaostan kurtulup huzura ermektir.
İnci kolye ile çapa yapmak
Arda Can Uyanık ile şehirden kırsala taşınmanın gerçeklikleri ve onun deneyimleri üzerine konuştuk.
Yazı: Gözde Ataç
Bir 20’lik olarak ben n’apıyorum ya dediğim her an, çevremde benimle bu hissi paylaşabilecek insanlar aradım. Bu ve ‘faydalı neler yapabilirim?’ sorularının cevaplarını kendimle özdeşleştirdiğim Şirince’de buldum. Bu yaz, şehrin karmaşasından ve stresinden kaçarak sığındığım Şirince’de Arkhe Innovate Agri-Food Entrepreneurship Summit kampında çiftçi ve ceviz tüccarı Arda Can Uyanık ile tanıştık. Arda, Ankara’da bir süre beyaz yaka olarak çalıştıktan sonra kendini kırsala Çorum’un Oğuzlar ilçesine tarımdan gelir elde edebilmek adına yerleşiyor. Akranlarına tarımın cool olabileceğini de göstermek adına çıktığı bu yolda Ceviz7 girişimiyle ön plana çıkıyor. Arda’nın hikayesini her dinlediğimde şehirden kırsala yerleşmenin gerçekliği ile yüzleşiyor ve bir o kadar da umut doluyorum. İnci kolyesiyle çapa yaptığını, yaşadığı ilginç anıları keyifle tanıştığı herkese anlatırken gördüm onu bu yaz. Bu yazımda, onun şehirden kırsala giden bu hikayesinin nasıl başladığını ve nelerle karşılaştığını ondan dinlediğim hikayelerle süslemek istedim.
Şehrin karmaşasında hiç ortamdan soyutlanıp düşünemiyorum, aklım hep bir sonraki yapacağım işe veya gideceğim yere odaklanıyor. Ancak şehirden uzakta huzurla düşünebildiğimi hissettiğim anlar oluyor, şöyle uzanıp gökyüzünü izleyerek hislerimi yaşayabilmek daha mümkün oluyor. İşte bu hisle bazen şehirden uzaklara gitmek çok cazip geliyor. Peki bu o kadar kolay mı? Bu yolculuğa nasıl başlanır? Arda, kendi hikayesinde bu yolculuğunun şöyle başladığını anlatıyor:
“Çiftçiliğe başlamadan önce 6 yıl beyaz yakalı bir mühendistim ve Ankara’da yaşıyordum. Çevremde hep tarımda üretimin yetersiz olmasıyla ilgili şikayetler vardı, ben de beyaz yaka kültüründen çıkıp bir şeyler yapmak istedim. Tarımla ilgili bahsedilen sorunlar için gerçek sorun tespiti yapabilmenin ancak bu sektörün içinde yer alarak mümkün olacağına inandım. Ailemin çiftçi olması da başlangıçta benim için bir ayrıcalık oldu ve tarımdan para kazanarak bu sektörün içinde var olabileceğimi düşündüm. Amacım Oğuzlar ilçesinde Türkiye’nin en iyi cevizlerinden biri olan Oğuzlar cevizinin hem üretiminde hem dağıtımında yer alarak insanlara cevizin en güzel halini ulaştırmaktı. Bu hedefle hem her aşamasını öğrenmekten keyif alarak ürettiğim cevizi hem de çevre köylerden aldığım cevizi satmaya başladım. Ceviz’in pazara sunulana kadar traktöründen gübresine ve budamasına her şeyini ben yapıyorum. Bir şeyleri değiştirebilir miyim diyerek başladığım yolculuğum, Anadolu’nun küçük bir kasabasında üretilen Ceviz7’nin yolculuğuna dönüştü.”
Şehirden kaçma ve kırsalda kendini bulacağını düşünme hissinin içinde birçok gel-git yatabilir, belki uzun bir süre yankı odasında kalır bu düşünce. Gitmek isterken, gidememek ya da bu imkanı yaratacağını düşünememek gibi pek çok düşünce beni arada frenliyor. Arda’nın hiç kaçma düşüncesi olmamış ve şehir hayatını da ara sıra ziyaret eder, vakit geçirmeyi severmiş. Kimi zaman güzellemeye tabii tutulan bu kırsala taşınmanın gerçeklikleri de yok değil. Aile ve arkadaşlardan uzak kalmak, alıştığımız konforu kırsalda bulamamak, bulunduğunuz yerdeki insanlarla iletişim problemleri, bu zorlukların bazıları. Arda, maddi ve manevi kaygılarından şöyle bahsediyor:
“İlk 1 sene benim için çok zordu, sosyal hayatın çok değişiyor. İş arkadaşların olmuyor çünkü farklı sosyal kimliklerle tanışıyorsun ve iletişim sorunların olabiliyor. Ancak bu yalnızlığı dramatize etmek istemiyorum, uzaktan yürütebildiğim arkadaşlarım da oluyor. Benim için bu süreçte sosyal çevreden ziyade en büyük problem su kıtlığı oldu. İlk geldiğim zamanlarda bölgede su kavgaları çok yaşanıyordu. Bu yüzden işi yola koymak, üretime başlayabilmek oldukça zor oldu. Bölgede daha çok tapu kavgaları, su kavgaları gibi tarımın getirdiği bazı doğal zorluklarla karşılaşıyorum. Tarımda iklim ve kaynak koşulları sizi çok etkiliyor ve asıl amacım tarım sektöründe para kazanmanın mümkün kılınması iken doğal kaynak sorunlarından kazanamadığım zamanlar oluyor. Bir beyaz yakalının 1 yıl çalışıp hiç maaş alamadığını düşünün, bu mümkün değil ancak tarımda böyle bir gerçeklik var. Hasat, su vb. birçok etkenden bu durumla karşılaşabiliyorsunuz ve bu da oldukça stresli bir durum. Psikolojik olarak en çok zorlayan durum ise belirsizlik hissi oluyor, mutlaka kendi işini yapan insanlar bu hissi anlayacaktır. Maalesef tarımın getirdiği doğal problemler bu belirsizlik hissini maddi manevi yaratıyor.”
Bir genç olarak kırsala yerleşmek alışılmışın dışında, ‘düzenli’ işini bırakmanın delilik olarak görülebileceği bir durumda Arda’da benzer tepkilerle karşılaşmış elbette.
“İlk başta bana karşı ailem de buradaki halk da tepkiliydi, ‘Sen nasıl işini bırakıp geldin! ‘, ‘Burası iğrenç bir yer, ne işin var? ‘ gibi sitem ediyorlardı. Ama burası benim için harika bir yer, kendimi çok rahat hissediyorum. Burada yaşayan gençlere de bana da ‘Büyükşehire gidin, burada ne işiniz var’ dedikleri oluyor, burada kesinlikle bir kitleyi aydınlatmak noktasında değilim ancak ben böyle olmaması için çalışıyorum. Taksicilik yaptığım bir dönemde ‘Sarı koltukta herkes seni canavar olarak görür.’ denmişti. Bence kırsala gelip tarımla uğraşanlar için de geçerli, bazen zor oluyor ve ‘Gerçekten olmayacak mı?’ dediğim durumlar oluyor ama bakış açılarını değiştirmek için çalışmaya devam ediyorum.”
Bir hayali, cesaret ederek attığımız adımla taçlandırıp şehirden kırsala taşındık diyelim. Sosyal hayatın getirileri nasıl olur bilmiyorum. Etkim ne olur, amacım doğrultusunda nasıl ilerlerim bilmiyorum. Arda ile konuştuğumda ise bu düşüncelerime yanıt olabilecek hikayesinden şunları paylaşıyor:
“Tarım ile 1 kişiye bile ‘Bu iş yapılabilir mi?’ sorusunu sordurabilirsem ne mutlu bana. Bu noktada hedefim etki alanımı arttırmak. Önceliğim, burada yaşayan insanlar: ben eğer buradaki çocuklara istihdam sağlayabilirsem, burada kalmalarını sağlayabilirim. Şehirden gelip sıfırdan başlamak isteyenlere ise önerim ellerindeki toprakları kullanmak. Çünkü tarım giriş maliyeti çok yüksek bir iş. Ailelerinin ellerindeki topraklara dönmeleri ve oralarda üretmeleri daha verimli olur. Türkiye’de tarıma bakıştaki sorun tarımın insanlara cool ve seksi gelmemesi. Ben de tam bu nedenle öncelikle bölgemde bu takdiri toplamayı ve insanlarda tarımın seksi olabileceği izlenimini yaratmak istiyorum. Tarımda giderek büyüyebilecek bir etki gücü var, ben eğer bölgede 1 kişiye istihdam sağlayıp onu kazandırabilirsem o da 3-5 kişiye bu imkânı sunabilecek. O yüzden çamurun, toprağın içinde bu çabama devam edeceğim, evet belki bir beyaz yakalının 3’te 1’i kadar kazanabildiğim zor zamanlar olacak ancak motivasyonumu etki alanımı arttırma hevesiyle korumaya devam edeceğim.”
Şehirden kırsala giden bir yolculuk ile ilgili içgörü alabilmek çok bilgilendiriciydi. Bu hayalin gerçekliğini görebilmek, sosyal hayattan etki odaklı bir amaca hizmet edebilme düşüncesini tanımak çok keyifliydi. Ben sanırım bir süre daha olduğum yerden uzakları sevmeye devam edeceğim, bu hikayeyle kendini özdeşleştiren 20’liklerin yolculuklarını da dinlemek isteriz! Yorumlarda buluşalım.
değerler 101: cinsellik, kültür, coğrafya
Yeni bir çevreye girmek ya da yeni bir yere taşınmak, bu çevrenin ya da yerin değerleri kadar kendi değerlerinin de neler olduğunu gözden geçirme ihtiyacı yaratabiliyor.
Yazı: tabukamu
Kapsamlı cinsellik eğitiminde değerler
Hepimiz cinselliğe dair farklı değerlerin içine doğarız ve farklı değerlerle tanışarak büyürüz. Ailevi, toplumsal, kültürel ve dini değerler, cinsellikle ilgili kişisel değerlerimizi oluşturabilir, dönüştürebilir ya da etkileyebilir. Bu alanlardaki değerler çoğunlukla otomatik olarak aktarılsa da, bilinçli bir şekilde bazılarını kendi değerlerimize katabilir, istemediklerimizi katmayabiliriz. Bu bazen sorgulama, tartışma, araştırma ve düşünme gerektirebilir.
Ancak insanların, kültürlerin ve toplumların değer yargıları her zaman birbiriyle aynı olmaz, aynı olmak zorunda değildir. Hayatın her alanında olduğu gibi çeşitlilikler, değerlerimizde de vardır.
Kapsamlı cinsellik eğitiminin (KCE) standartlarının belirlenmesinde de bu çeşitliliğin bilinci temeldir. Yani KCE her zaman ve her yerde geçerli olabilecek tek bir eğitim modeli sunmaz. Onun yerine bir takım kazanımlarla, farklı bağlamlara uyarlanabilecek bir temel sağlar ve insanlar bu temeli çeşitli kültürel, toplumsal ve kişisel değerler ile boyayabilir.
Bu temelde KCE:
Yaşa uygun,
Bilimsel kanıta dayalı,
Hak temelli,
Seks-pozitif,
Kapsamlı ve kapsayıcı,
Kültürel çeşitliliklere saygılı,
Güçlendirici ve dönüştürücüdür.
Değerler hakkında duyduk-duymadık
Türkiye’de kapsamlı cinsellik eğitimine erişim sınırlı. Bu boşlukta cinselliğe dair bildiklerimizi, kendi kendimize öğrendiklerimiz kadar ailemizden ve çevremizden duyduklarımız da şekillendiriyor. Bu bilgilerin bazıları doğru ve önemli. Bazılarıysa ön yargıları, mitleri ve korkuları güçlendiriyor; öyle olmayan konularda tek bir doğru ve normal olduğu düşüncesini oluşturuyor. Birçoğumuz içinde yaşadığımız toplum ve kültüre göre neyin doğru ya da yanlış kabul edildiğini, ne tür kurallar ve yasaklar olduğunu görerek büyüyoruz.
Ancak kültürel çeşitliliklere duyarlı bir KCE’nin yokluğunda, alışılan değer sisteminin dışında kalan bir değerle karşılaşıldığında, örneğin farklı bir kültür, ülke ya da toplumdaki cinsellik algısı ile tanışıldığında kafa karıştırıcı veya zorlayıcı bir deneyim oluşabiliyor. Yeni bir çevreye girmek ya da yeni bir yere taşınmak, bu çevrenin ya da yerin değerleri kadar kendi değerlerinin de neler olduğunu gözden geçirme ihtiyacı yaratabiliyor. Örneğin, yeni bir ülkeye taşınan insanlardan şunları duymuş olabilirsin ve duydukların, o zamana değin “normal” olduğu varsayılan düşünce ve davranışları gözden geçirmene yol açmış olabilir:
“Bu şehirde aşk ilişkileri ve cinsel ilişkilerde daha farklı beklentiler olduğunu görüyorum”.
“Buraya gelinceye kadar bu kimlikten bir insanla daha önce tanışmamıştım.”
“İnsanların cinsel olarak kendilerini böyle ifade edebildiklerini bilmiyordum.”
“Burada şu davranış doğru karşılanmıyor.”
Çeşitliliklere saygılı inanç ve davranışlar için
Peki cinselliğe dair algılarını gözden geçirmek isteyenler bu yolculuğa nereden başlayabilir?
Tek bir doğru ve normal yoktur.
Her toplum, kendi tarihinden, coğrafyasından ve inançlarından hareketle bir değer sistemi geliştirir. Bu sistemler belli düşünce ve davranış modelleri içerebilir. Bunlar da başka bir toplumun değerleriyle uyuşmayan ya da onlara zıt düşen değerler içerebilir. Değerler çeşitlidir ve herkes kendine uygun olan değerleri benimsemek ve uygulamakta özgürdür.
Değerler eşitlik ve kapsayıcılığı temel almalıdır.
Kişisel değerler insanlara aittir ve özgürce belirlenebilir. Ancak bu değerler, başkalarının değerlerini ve ifade alanlarını yok sayan, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve nefreti yaygınlaştıran değerler olmamalıdır. “Bu benim doğrum” diyerek benimsenen veya dayatılan, eşitlik ve kapsayıcılıktan uzak düşünce ve davranışlar başka insanların değerlerini yaşamalarına engel olabilir.
Değerler zamanla esneyebilir ve değişebilir.
Bazen insanlar yeni değerlerle tanıştığında bunları kendine yakın bulabilir ve benimseyebilir. İnsanlar öğrendikleri ve gördükleri ile değişirler. Önemli olan bu değişimlerin içten gelmesi ve insana kendini iyi ve rahat hissettirmesidir.
Saygı her şeyin başı!
İnsanlar yeni bir yere uyum sağlamak için kendi değerlerinden vazgeçmek zorunda değildir. Ama bu değerlerin benimsenebilmesi, ifade edilebilmesi ve uygulanabilmesi için gerekli alanı yaratmak herkesin sorumluluğudur. Bu yüzden cinselliğin farklı kültürlerde çeşitli şekillerde ele alınabileceğini bilmek ve bu çeşitliliklere saygı duymak önemlidir.
tabukamu.com’u takip etmeyi, tabukamu e-bültene üye olmayı unutma!
🌰Bu hafta tarımdan ve büyük şehirleri bırakmaktan bahsettik.
🤔Haftaya sorguladığımız şeyler var. Ne mi onlar? Eeee haftaya görürsünüz.
💌Çevrimiçi rakı soframız olan 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz. Artık TikTok’umuz da var, bekleriz.
💬Bu sayımızla ilgili yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyoruz! Aşağıda buluşalım.
✨ O zaman haftaya aynı saatte diyelim mi? ✨
Şerefe!
💕 Yasmin 💕