Selam gençler!
Nabersiniz? Ocak ayı hızla devam ediyor, ayak uydurabiliyor musunuz? Ben sanırım pek uyduramıyorum. Bir de herkes gibi hastalandım. Olur öyle. Ama Şubat var. Ve Şubat 29-çekiyor. Bu iyiye alamet. Cher’in çok komik bir Tweet’i var, bu aralar sadece onu düşünüyorum:
Kariyerime neler oluyor? Bu sanırım çoğumuzun sorguladığı bir konu — ben bu aralar fazlasıyla sorguluyorum. Ne yapıyorum, nereye gidiyorum, nasıl yapıyorum, neyi başarıyorum, neyi geliştirmem lazım? ‘Ben n’apıyorum ya?’ sorusu dönüp dolaşıp yine beynimin en orta yerinden bana göz kırpıyor. O kadar ki, telefonda konuşurken yanlışlıkla kağıda onu yazmışım.
Haydaaa.. Kırpsın bakalım. Şu iki emojiyi kullanarak kendimi kontrol altında ve havalı hissetmeye çalışıyorum: ✨💅Pek yararını görmedim. Ama zaman veriyorum.
Çalışma ve yaşam arasındaki denge üzerine bu aralar çok düşünüyorum. Bazen, ‘25-yaşındasın, eşek kadar oldun!’ diye kızıyorum kendime. Sonra Sude Belkıs ile yaptığım röportajda, geç kalmak- herkesin kendi zaman çizelgesi ve yolu olması üzerine konuşmamız aklıma geliyor. Üretmek istiyorum. Güzel ve kaliteli bir şekilde. Ama çok şey üretmek istiyor, hepsini ilk yapışta çok iyi yapmak istiyorum. Sabırsızım. Aynı zamanda yavaşım. Kafalar karışık. Kişiliğimizin, kapasitemizin, zamanımızın ve kaynaklarımızın kesiştiği o alanda neler üretebileceğimizi çok sorguluyorum. Herkes her şeyi yapamıyor. Bunu hatırlamaya çalışıyorum.
İyi iş olanakları ve iyi bir hayat. Bunu hepimiz istiyoruz, farklı şekillerde de buna ulaşmaya çalışıyoruz.
Ben sanırım 25’imde şunları sorguluyorum: İyi iş ne demek? Çok para kazandıran iş mi? Seni çok fazla insanla tanıştıran, farklı ülkelere yollayan iş mi? Yoksa zevk ve tutku ile yaptığın iş mi? Hangisi? Hepsi? Hiçbiri?
Bilmiyorum? Sizde var mı fikirler?
Kendinize iyi bakın,
Yasmin
Bu hafta nelerimiz var?
💸 Gözde, Asgari-ception adlı yazısı ile iş arama süreçlerinden ve yeni asgari ücretin bize sağladıkları ve sağlamadıklarından bahsediyor.
💼 Kardelen, işi bırakmanın verdiği hafifliğe değiniyor.
🥜 Serra, Çerezlik Hikayeler için ilk iş deneyimlerinizi görselleştirdi.
O zaman başlayalım, ne dersiniz?
Asgari-ception
Kendimi bu aralar 17 bin TL’nin yanına sıkışıp kalmış 2 lira gibi hissediyorum, çünkü iş arıyorum ve geçinebilmek için kaç tane 2 liraya ihtiyacım var bilmiyorum!?
Yazı:
Asgari temelli beklentilerimiz hep asgari düzeyde kalıyor
Yeni mezun bir iş arayan olarak maalesef asgari ücretin, çoğu başvurumda, benim için uygun olduğunu belirtmek zorunda kalıyorum. Bu süreçte 5 ay mülakata alıp beni oyalayan ve asgari ücret vereceği halde red maili gönderen büyük kurumsal firmalara kadar pek çok sorunla karşılaştım. Hali hazırda iş bulmuş çevremdeki arkadaşlarımın ise durumu yine çok iç açıcı değil çünkü sohbetlerimiz hep ASGARİ TEMELLİ! “Ben 3 asgari alıyorum” gibi cümlelerle çok sık karşılaşıyorum, nasıl olur da her statüdeki maaş asgariden hesaplanacak kadar ekonomik krize düşülür? Nasıl olur da beklentilerimizin çarpanı hep asgari olur?
Size sorduk.
Çevremdeki asgari skala hesaplı sohbetler şöyle, “Bu iş 2 asgari”, “Yeni maaşım 3 asgari”. Eee bu kadar sık karşılaşınca ‘ne olacak bu ekonomi,’ şikayetlerini uzmanlarına bırakıp, size sormak istedik. Kaç asgari ücret alıyorsunuz, mesleğiniz nedir? Elbette alışıla gelen bu kalıbı ‘o ne demek?’ diye sormadan şöyle cevapladınız:
Yazılımcılar: Stajyerinden, 5 sene deneyimlisine kadar değişen bir istatistikle karşılaştık. Stajyer olarak çalışanlar ortalama 1 asgari alırken 5 sene deneyimi olanlardan 2 asgari cevabını aldığımız oldu. Nerede bu çok kazanan yazılımcılar?
Avukatlar: Deneyimi olmasına rağmen asgari ücretten biraz fazla kazandığını belirten avukatlar oldu.
Mühendisler: En çok kazandığını gördüklerimiz mühendisler oldu, 6 asgariye kadar yanıtlar aldık.
Sağlık Sektörü: İş sağlığı uzmanı ve uzman diyetisyen olarak yanıtlayanlardan 1 asgari ile 2,5 asgari arasında değişen bir maaş skalası yanıtını aldık.
Öğretmenlerimiz: Her mesleği şekillendiren kıymetli öğretmenlerimizden ortalama 1 asgari yanıtını almak bizi gelir adaleti konusunda bir kez daha düşündürdü.
Bankacılar: Uzun yıllardır kendini işine adamış yaklaşık 10 yıldır bu sektörde çalışanlardan dahi 2 asgari yanıtını aldık.
Baristalar: Günlük hayatımızda sıkça karşılaştığımız baristalar da 1 asgari aldığını paylaştı.
Öğrenciler: Öğrenciler için KYK alanlar 1/9 asgari ile burs aldığını ya da 0 asgari olarak çalışmadığını paylaştı. KYK alanların mezun olduğunda yeni mezun maaşları ile bu borçları ödemesi imkansız görünürken, bu öğrencilerin okudukları süre boyunca beslenme, sosyalleşme, kültür-sanat gibi birçok temel alana ayırabilecek bütçeleri de oldukça kısıtlı.
1 Asgari diyenler: Aldığımız yanıtlara göre en çok 1 asgari ile 1.5 asgari alanların olduğunu gördük. O zaman neler yapacağız 1 asgari ile gelin yazıya devam edelim.👇🏽
Günümüzde 1 asgari ile kiraya çıkıp geçinebilmek ve temel ihtiyaçları karşılayabilmek bile zorken, bir de sevdiğimiz aktivitelere ve insanlara zaman ayırmak imkansıza çok yakın oluyor. Ancak çevremde birçok arkadaşım, ana gelir elde ettiği mesleğinin ya da çalıştığı işin yanı sıra sevdiği freelance işler de yaparak geçimini sağlıyor. Kimi yazılım veya girişimcilik ekosisteminde, kimi ise yazıp çizerek farklı alanlardan ek gelir elde eder durumda. Böylece biraz olsun günü kurtarabiliyoruz.
Asgari Tüketimler
Her kur değişikliğinde, gelen zamlarda ve beraberinde asgari ücret artışında sosyal medyada karşıma çıkan Türkiye’de market alışverişi vs yurtdışı videoları beni çok duygulandırıyor. Tüketimlerimiz de sürekli olarak düşmeye başlıyor, aldığımız ücret artsa da alım gücü azaldığı için ya ürün kalitesi ya da ürün miktarı düşmeye başlıyor. İktisatçı Mahfi Eğilmez’in yazısıyla gündeme gelen Skimpflasyon ve Shrinkflasyon olarak tanımlanabilecek, alım gücünün düştüğünü kanıtlayan bazı ekonomik sorunlarla karşılaştığımızı görüyoruz.
Bu ekonomik problemlerin yanında artan işsizlik oranlarıyla birlikte birçok haberle karşılaşmaktayız. 2020’den bu görüntüyü belki hatırlarsınız:
Temel ihtiyaçlarımız olan ekmek, su gibi gıda ürünlerine ve kira, doğalgaz fiyatlarına sürekli gelen zamlar ve artan yoksulluk ile birlikte neler yapacağız bilemiyorum. Ancak elimizden yazıp çizmek kara mizahını yapmak gelir…
Peki 1’er milyon maaş alsaydık?
20’lik ekibi olarak ben dahil birkaçımızın iş aradığı bir süreçteyiz, severek yaptığımız ek işlerin yanı sıra, de ana gelir kaynağı elde ettiğimiz bir iş arayışındayız. Yasmin’in 20’lik toplantısında kurduğu şu cümleyle bir an sarsılıyorum: “Keşke her birinize 1 milyon maaş verebilsem ve sevdiğimiz işi yapsak!” Bu cümleyi duyduğumdan beri sorgulamaya başladım, ya gerçekten 1 milyon maaşım olsaydı o zaman n’apardım?
İşte bu sayede benim için kıymetli olanın sevdiğim işi hep tutkuyla yapmak olduğuna karar verdim. Bize bu karmaşık düzen tarafından atfedilen, daha fazla para kazan ve daha fazla ‘benim sunduğum ürünleri al’ algısının dışına çıkıp bir düşünmemiz lazım. Hep daha fazla kazanmak, daha fazlasına sahip olmak. Bunlar hiçbir zaman çok başarılı olmak veya çok çalışmaktan gelmez, sadece maymun iştahlı bir toplum yaratır. Asıl tutkuyla çalışmak bize her gün daha fazla kazandırabilir. Bu söylediğim yanlış anlaşılmasın, bu bir “Sevdiğin işi yap evladım” cümlesi değil, kendimizi ve tutkumuzu keşfedebilme cümlesi. Martin Luther King şöyle diyor, “Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakspeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup ‘Burada işini çok iyi yapan bir çöpçü yaşıyormuş’ desin…” Yaptığımız işi tutkuyla en güzel haliyle severek yapabilmeliyiz. Belki de aynı anda 5 farklı iş yaparak geçimimizi ancak sağlayabiliriz evet ama en azından birini tutkuyla yaparsak o iş bizi besler o iş bizi kapitalist zincirlerden özgür kılar.
Tek derdimiz asgari mi?
Asgari ücretin yanına ek gelir modelleri belirleyebilir, tutkuyla çalışacağımız işler peşinde koşabiliriz. Buradan bakınca hiç iç açıcı olmayan bu manzarada tek derdimizin asgari olmadığı da malum. Ülke olarak her dönemin kendi içinde yaşadığı zorlukları taşımakla birlikte her zaman bu kadar idealist olamayabiliriz.
Mutluluk asgaride perdelenmiş
Sürekli mutluluk arayışıyla umut temelli çizilen yaşamların dışında, sanırım mutsuzluğuyla da sevdiğimiz tutkuyla bağlı olduğumuz işlerin peşinden koşmalıyız. Mutluluk asgaride perdelenmiş gibi görünse de asgari ücretin yanında tutkuyla bağlı olduğumuz işler de bulmalıyız kendimize. Freelance’in derya denizini yeteneklerimizle değerlendirmeli ve belki de elde ettiğimiz ek gelirlerle kendimizi ödüllendirebilmeyi başarmalıyız. :)
Mesleğim olan yazılımdan para kazanmaya çalışırken yazarlık, mentorlük ve program koordinatörlüğü gibi birçok işe de severek daldım. Sadece para kazanmak odaklı yapılan işlerin zamanımızı neden harcadığımızı sorgulatmadığını, belirlediğimiz sınırlarda tutkuyla çalışamadığımızı yani yeterince özgür olamadığımızı düşünüyorum. Ancak severek yaptığım işlerle hobilerimi ya da çalışmak istediğim farklı disiplinleri de gelir modeline dönüştürmüş ve ruhumu da doyurmuş hissediyorum.
20’li yaşlarında bir genç olarak, aldığım maaşla arkadaşlarımla dışarı çıkıp eğlenmek, tiyatro ve konserlere gidebilmek benim hakkım, bizim hakkımız. En enerjik ve bağımsız olduğumuz dönemde gezebilmek, farklı kültürler deneyimleyebilmek bizim hakkımız. Asgari temelli hayallerimizle, gel 40 saat çalış diyenleri, kiranı hala yatırmadın diye sıkıştıranları bir an olsun duymadan tutkunun peşinden koşmak hakkımız. Bu hakkı gerçek kılmak ne kadar bizim elimizde tartışılır, ama 20’lik olmak da bunu gerektirir. Birlikte denemeye, tutkunun peşinde koşmaya🥂
*Gelen yanıtlara göre yorum yaptığımızı, yanıtların Türkiye genelini yansıtmayabileceğini paylaşalım.
İşten Ayrılmanın Dayanılmaz Hafifliği
Bıraktım ve güzelledim!
Yazı:
Öncelikle bu yazıyı mevcut koşulların gerçekliğinden ve farkındalığından uzak bir yerden yazmadığımı belirtmek istiyorum. Sadece, bazı kötü durumların üzerinden bir müddet zaman geçtikten sonra o durumların iyiye evrilebildiğini ve kara mizahının yapılabileceğini düşünüyorum. İşten ayrılmak da bu durumlardan biri. Bazen beklenmedik anda gerçekleşen işten çıkarılmaların, “yoruldum paşam bil ki ondan gidişim” diyerek verilen istifaların ilk şokunun ardından ise işten ayrılmanın güzellemesi yapılır. Arkadaşlarla o gün akşam buluşulup bi’ kutlama yapılır mesela. Masaya ilk oturulduğunda suretler düşünceli dursa da ilerleyen zamanlarda yolun sonu bataklık olmaktan çıkar. Daha önceden yapılan dedikodular ve dertler tekrar tekrar konuşulur ki duruma yönelik kendini iyice ikna etmiş olursun. Nereden biliyorsun, derseniz kendimden tabii ki!
Bu zamana kadar gerek profesyonel gerekse stajyer olarak istediğim alanlarda ve yerlerde çalışma şansı buldum (nazar değmesin emojisi). Lisans dönemimde tiyatro yapımında asistanlık yaparak çocukluğumdan beri hayran olduğum oyuncuyla çalıştım, bir günlük gazetecilik tecrübesi yaşadım -bana uygun olmadığını hemencecik fark ettim-, YouTube’da oldukça ünlü bir talk show için metin yazarlığı yaptım -şu an bakınca saçma geliyor ne yalan söyleyeyim-, sivil toplumda bolca konuyu irdeledim ve son olarak ise siyasette yeni personam yükleniyor… Haliyle her bitişin yeni başlangıçlara vesile olması durumunu da deneyimledim, belirsizliğin büyüsünü ve bir şeyleri geride bırakabilmenin özgürlüğünü içten içe sevdim.
Profesyonel çalışma konusunda deneyimim kısıtlı olsa da işe giriş sürecinin ve psikolojisinin ilişki yaşamaktan pek de farklı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Aklındaki iş yerine bakıyorsun -ne kadar güzel- başvuruyorsun, insan kaynaklarını ya da yöneticiyi etkilemeye çalışıyorsun, işe alınıyorsun -tebrikler!-, başlarda her şey ne kadar da olağanüstü ilerliyor; çalışma saatleri yerli yerinde, ortam güzel, iş keyifli. Biraz zaman geçiyor, alışma süresi bitiyor, haliyle büyüsü de yavaştan bozulmaya başlıyor. Monotonluk gündelik yaşantına da bulaşıyor. Bazen hemen bitiremiyorsun, kendinde o gücü bulamıyorsun ya da başka opsiyonun olmuyor. Sonra bir anda ayrılıyorsun. -asıl şimdi tebriği hak ettin!- Artık önünde ne olacağı belirsiz milyon tane yol ayrımı bulunuyor.
Belirsizlik her ne kadar korkutsa da -beni çok korkutur ve yorar mesela- yine de kendi içinde bir büyü taşıyor: yeni başlangıçların ve ihtimallerin heyecanı. Biraz kendinle kalıyorsun ya da gündelik yaşam pratiklerin sekteye uğradığı için kendinle takılmak zorunda bırakılıyorsun - bu kısımlar oldukça depresif geçebilir. İlk boşluğu atlattıktan sonra çok çalışmaktan fırsat bulamadıklarını yapmaya başladığında yaşadığını hissediyorsun, bkz: “aa bugün hava güneşli” aydınlanması. Sonrasında da yeni iş arama süreçleri -ki en can sıkıcı kısım. Fakat bütüne bütüne bakınca işten ayrılan çoğu insan tebriği hak ediyor bence.
Burada varoluşsal sorgulamaları yapamayacağım ama günümüzde sevmediği işi ve işyerini sırf zorunluluklar sebebiyle ya da seçenek eksikliğinden sürdürmek zorunda kalan o kadar çok insan var ki…Tabii ki işten ayrılamama sorunun köküne baktığımızda yine sınıfsallık ortaya çıkıyor ancak bu döngüyü kıranlara bir yandan da ‘cesaretli’ diyoruz.
Mesela; orta sınıf, 30 yaşındaki sosyolog M. 08.00-17.00 arası haftanın altı günü çalıştığı ve alanı dahi olmadığı işten istifasını verdikten sonra baya rahatlamış hissettiğini ve kendi hobilerine zaman ayırarak günlerini geçirdiğini belirtiyor. Yakın zamanda istifa eden 26 yaşındaki veri analisti K. de beş ay kadar iş aradıktan sonra bulduğu işe anca dört gün dayanabildiğini ve ayrıldığını söylüyor. “Onlar ve ben olmaya başladım. Onlardan gelen hiçbir şey benim nezdimde saygı uyandırmıyordu. Başarısız, onaylanmamış hissetmedim; anlaşılmıyor ve hiçbir zaman anlaşılmayacakmış gibi hissettim.”
29 yaşında, sivil toplum çalışanı, çiçeği burnunda bir başka istifa edeni C. zamanı planlamanın oldukça zor olduğundan bahsederek “Gündüzü planlamak çok zor bir şeymiş çok büyük bir vakit alıyor işe gitmek” diyor ve “O vakti verimli değerlendirme kaygısı oluyor” diye ekliyor. Haliyle bütün zaman dilimleri size kaldığı için işte edindiğiniz bütün kaygı bozuklukları yerini zevkli bir kaygıya bırakabiliyor…
Bütün bu süreç bence bireye manevi açıdan özgürleştirme fırsatı getirse de toplum nezdinde bir statüden düşme olarak algılanabiliyor. Mesela; ataerkil ve gelenekselci anlayışta erkeklerin çalışmaması “bir ipe sap olamama”, kadınların çalışmaması ise “evde oturma” şeklinde yorumlanabiliyor. Bir de “iş beğenmiyor” yaftası var ki son dönemlerde dillere pelesenk. Öyle ki bu konuyu yas süreciyle eşleştiren “davranış bilimciler” bile bulunuyor! Kısacası, Türkiye’deki insanların işinden istifa eden ya da çıkarılan kişilere yönelik yaklaşımları malumunuz. Öte yandan kısa bir kaynak taraması durumun sosyolojik boyutunu ortaya koyuyor: yabancı kaynaklarda işten ayrılmanın iyi yönleriyle ilgili sayısız kaynak, haber, araştırma, ve video; bizde ise yirmi yedi sayfalık ekşi sözlük yorumları, literatüre geçtiğimiz senelerde dahil olan “sessiz istifa ve işten çıkarılma” kaosu ve ihbar süresine dair bilgiler bulunuyor.
O halde işten ayrılma da coğrafya gibi kaderdir der, ayrılanlara tebriklerimi iletirim!
*Bu yazı için 20’lik ile konuşan kişilerin adlarını anonim tuttuk.
Çerezlik Hikayeler: İlk İş Deneyimleri
Serra Utkum İkiz’in illüstrasyonları ile, sizden gelen bazı ilk iş deneyimlerini paylaşıyoruz.
İllüstrasyon:
İlk iş deneyimi… Benimki neydi? Hangisini sayarım? Fotoğraf stüdyosunda gece gündüz çalıştığım ve bağırılmaktan çok korktuğum stajımı mi? Dergide pek de bir şey yapmadığım o yaz ayları mı? Garsonluk? O da ilk değildi… İlk iş deneyimleri, uzun bir süre hayatınızın parçası olacak bir dönemin başlangıcı oluyor. Bu da aslında çok büyük bir baskıyı beraberinde getiriyor. İlk işinizin ilk günü kötü geçtiyse, tüm hayatınızı sorgulayabiliyorsunuz. Ben kaç işten dönüşte ağladım, kaçı yüzünden hayatımı sorguladım… En az iki. Ama sevgili işgücüne katılacak olan 20’likler, bu çerezlik hikayeler sizin için. Yalnız olmadığınızı hatırlamanız için. Hepimiz geçiyoruz bu yollardan, geçmeye de devam ediyoruz. Bilin ki tek değilsiniz. O zaman bakalım 20’liklerimizden gelen ilk iş anılarına:
"Barmenlik yapıyordum. Üzerime 2 litre vodka döktükten sonra 5 saat daha çalışmıştım.”
“Küçükken bile çalışmayı hayal ettiğim global bir markaydı. Ama verdiği ücret hayatta kalmama yetmiyordu.”
“Satış danışmanlığıydı. Çekingen ben için insanlarla konuşmak mide bulantısı yaratmıştı. Yaş 18.”
“Bodrum’da bir klasik müzik festivalinde çalıştım. 4 defa çalıştım sonra. İş görünümlü tatildi. ”
“2. günümde berbat bir karar verdiğimi anlamış, fakat 5 ay direnmiştim. Meslek, GDO’lu sebze tohumu ticaretiydi, ben tedarik zincirindeydim. Asıl işim kültür-sanat, ‘başka bir şey bulamam, maaşı iyi,’ diye dayanabildim. Ayrıldığımın haftasında da kendi alanımda 2 iş birden buldum. ”
Paylaşmak isteyenleri yorumlara bekliyoruz.
💸 Bu hafta asgari ücret ve işi bırakabilmenin hafifliğine değindik. Bir de Serra’nın harika illüstrasyonları eşliğinde sizden hikayeler dinledik.
💋Haftaya Şubat ayını selamlıyoruz. Romantik bir ay olacak mı? Hep birlikte göreceğiz.
💌Çevrimiçi rakı soframız olan 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz. Artık TikTok’umuz da var, bekleriz.
💬Bu sayımızla ilgili yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyoruz! Aşağıda buluşalım.
✨ O zaman haftaya aynı saatte diyelim mi? ✨
Şerefe!
💕 Yasmin 💕