Görüşürüz 2024, 2025 geliyor birazdan...
Nasıl bir seneydi? İkibinyirmiZORT-ladığımız bir sene miydi?
Seeeelaaaamlarr 20’likler!!
Nabersiniz ya? Bir anda, ansızın, karşınıza çıktım. Olur öyle. 20’lik editörlerimiz ile bu girişleri paylaşmak beni inanılmaz mutlu etse de, giriş yazmayı özlemişim — yalan yok.
Beraber bir seneyi daha deviriyoruz. 2025… Vay be. Daha 2024 yılında olup olmadığımızı sorgularken geldi bir anda sinsice. Beklenmedik. Bu yaz o yaz değildi yazmıştım daha önceki bültenlerde. Bu aralık da o aralık değildi. Birkaç saate yeni bir yıla giriyoruz ve bunun gerçekliğini hatırlatan tek şey bu cümleleri yazarken gözümün ucu ile gördüğüm yeni yıl ağacım… ‘Daha ne olsun??’ diyebilirsiniz ama ben köşede hüngür hüngür ağlarken canım annemin benim için süslediği bu ağaç beni mutlu etse de spesifik olarak yeni yılı kucaklama havasına pek de sokamıyor. Ama olsun ağaç <3 ben seni böyle sevdim.
2025 benim en çok ağladığım senelerden biri oldu. Kabuk kırma dönemimin başlangıcı oldu; o ilk çatlakların göründüğü ve her adımda biraz daha çatırdayan derim ve ben… Zorlandık. Zorlanmaya da devam ediyoruz. Varoluşsal zorlanmalardı tabii – o nedenle çok şükür. Bu senenin daha az gözyaşı ama daha çok ‘çatırdama’ ile geçeceğini öngörüyorum. Hemen kendime bir ödül sunayım:
Tamam devam edelim. Kendime bazı uyarılar:
İş bölümü yapmak zorundasın.
Kavga etmek, düzgün bir şekilde tartışmak önemli.
Herkes tarafından sevilmeyeceksin.
Hayır diyebilirsin, demelisin de.
İmpostor değilsin, bu düşünceye yenik düşme.
Ara ver, sosyalleş, dışarı çık.
Su iç ve yemek yemeyi unutma.
Bazı şeyler biter, bırak bitsin. Olması gerekiyorsa aslında bitmemiştir, geri gelir. Akışına bırak ( alo anda mıyız?)
DENİYORUZ.
Bu sayıya başlamadan önce bazı teşekkürler;
Çatırdamalarımın destekçisi, ‘kendine gel,’ lerle beni kendime getiren, her daim yanımda olan ve uzun saatler çalışıp yemek yemeyi unuttuğumda beni besleyen canım annem ve babam, teşekkürler. 2025’te 26-yaşındaki koca bebeğinizi çok güzel pışş pışşşladınız.
Kendimi eve kapatmak yerine dışarı çıkmamın öneminin altını çizen, beni gaza getiren, hangi ruju sürmem gerektiğini söyleyen, gözlerimden yaşlar gelene kadar güldüren, deli ve mükemmel dostlarım.
Mükemmel bir zamanlama ile evinden taşınmaya karar veren ve bana şu an yaşadığım harika alanı sunan sevgili ‘N.’
Birçok havalı insana fısıldamama izin veren, beni inanılmaz zorlayan ancak bir o kadar da eğiten işimde tanıştığım birkaç değerli insan. Onlar kendilerini biliyorlar.
20’liği bu döneminde okumaya devam eden, seven, destekleyen, sizler <3 İyi ki varsınız canım 20’likler <3
Ve tabii ki Büyük Ev Ablukada.
Sizden de alalım. Kimlere teşekkür etmek istiyorsunuz? Yorumlarda bekliyorum! Bu seneyi şükran dolu kapatmaya çalışalım.
Bu arada Deniz Gökkan’ın şu videosunu izlemediyseniz, izleyin. Tam günü.
Ve başlayalım! Bu hafta nelerimiz var?
👋 Gözde, 2024’te bırakmak istediklerimizi derliyor. O zaman o birkaç başlığa bay bay diyoruz.
🥔 Büge, patates, manikür ve yeni başlangıçlardan bahsediyor.
💫 Bensu ise astroloji üzerine yazıyor. Neden seviyoruz?
İyi okumalar,
Yasmin <3
2024’te Kalması Gerekenler Listesi
Bazılarınız bizimle değilsiniz!
Yazı:
Yeni yıla günler kala Türk Dil Kurumu ve Ankara Üniversitesi 1 milyon kişi ile yaptığı anket sonrası 2024’te yılın kelimesini ‘kalabalık yalnızlık’ olarak seçti. Kalabalık yalnızlıklar içinde kendimize daha çok yaklaştığımız, aradığımız sevgi ve güveni yine kendimizde bulmak zorunda kaldığımız 2024’e veda ederken bu yılda kalması gerekenleri not etmek istedim. İşte benim kendi deneyimlerimden oluşturduğum ve belki kendinizden de bir parça bulabileceğiniz ‘2024’te Kalması Gerekenler Listesi.’ Size sesleniyorum sakın yeni yılda arkamızdan gelmeyin!
Yaşam alanıma müdahale edeni baskınlık kurmaya çalışan ve huzursuzluk yaratanlar.
Sürekli şikayet ederek mutsuzluğunu, kaygılarını empoze edenler.
Kararlarımdan, hayallerimden uzaklaştırıp kendini hayatımın merkezine yerleştirenler.
Özsaygımı tehdit eden ve bağlanma şekillerimi tetikleyen ilişkiler.
Karşılıklı beslenemediğim, duygusal dengelenemediğim ilişkiler.
Fikirlerimi ve eylemlerimi körelttiğini düşündüğüm davranış ve ortamlar.
Mutluluğu ve hüznü paylaşamadığım herkes, her yer ve her ilişki.
Olaylara karşı toksik pozitif veya negatif düşüncelerim.
Fazla empati kurmak ve olası sevgi halinde sonsuz verici birine dönüşmek.
Gitmeyi, sevmemeyi, hayal kırıklığına uğratmayı tercih edenler adına suçlu hissetmek.
Kendi adıma hayatın akışında süreci kabullenebildiğim, bugünü kendim ve çevrem için farklılaştırabildiğim ve yolculuğuma eşlik edenlere odaklanabildiğim bir yıl diliyorum.
Friedrich Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabında ‘bengi dönüş’ kavramına odaklanır. Bengi Dönüş, yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı yeniden ve sayısız kere daha yaşamak zorunda kalıp hiçbir şeyin değişmeyeceğini anlatır. Her sevincin, acının aynı kalacağını ve aynı sırada yaşanacağını vurgular. Kendimiz adına karar verdiğimiz hayatımızda geride bırakmak istediğimiz konulara ve insanlara odaklanırken bunu da unutmamak lazım. Hayatımızı yeniden ve sonsuz kez aynı şekilde yaşasaydık neleri bırakmak, neleri göze alıp yeniden yaşamak isterdik? Kendimize bunu sorarak 2025’e bizimle devam etmesi gerekenlere karar verelim derim, böylece geride bıraktıklarımızı gerçekten değiştirmek isteyip istemediğimizi anlayabiliriz.
Benim listelediklerime ek olarak sizin kendiniz ve toplum için 2024’te bırakmak istediğiniz konular, kişiler ve ilişkiler umarım 2025’te ve sonrasında bizimle gelmez. Yeni yılın hepimiz adına 20’lik tadında, coşkuyla deneyimleyebildiğimiz, bizi heyecanlandıran insanlarla ve huzur bulduğumuz yerlerde olduğumuz bir yıl olmasını dilerim! Şerefe 2025!🥂
31 Aralık İnanmışlığı: Patates Salatası ve Manikür Üzerine
Yeni yılın dayattığı kusursuzluk; “yeni yıl, yeni ben” inancı ne kadar gerçekçi?
Yazı: Büge Erel
Mutfakta patates salatasını ve diğer mezeleri hazırlarken, evde sadece iki kişi olarak kutlamayı planladığımız yılbaşı ile ilgili düşünmeden edemiyorum. Yılın son günü; tüm bu heyecanla beraber yaşadığımız bu gerginlik de neyin nesi? Kime ve neye hazırlanıyorum tam olarak, daha doğrusu kim için kusursuz bir plan geliştirmeye çalışıyorum? (Tabiki de yeni yıla ve yeni karakterime… -mi gerçekten?-)
Hani kendi evinin mutfağındasın; mezeleri hazırlarken de dur bari be sevgili zihnim. Ama yok, olmayacak. “Patates salatasına limon fazla mı oldu acaba? Masa düzeni için Pinterest’te yeterince zaman geçirdim mi? Manikürüm yeterince parlak mı?” Herhangi bir gün için aklıma gelmeyecek sorular geliyor aklıma. Sorular da bir kere gelmeye başladı mı, durması biraz zordur bilirsiniz. E o zaman, gelin yeni yıla tüm tazeliğiyle merhaba darken, üzerimizdeki bu zorunlulukları sorgulayarak, bir tık daha niyetimize odaklanmaya çalışalım. Ne bileyim, her değiştirmeye çalıştığımız özelliği / davranışı bırakmak için “bir anda” mükemmel olmaya da gerek yok sanki, hatta belki de yeniliğe hazır olmanın ve adım adım deneyebilmenin formülü buradan geçiyor dahi olabilir. Özetle sorum şu: yeni yıla girerken gerçekten “yeni biri mi olmalıyım” yoksa bu sadece toplumsal bir dayatma / yanılsama mı?
Bir dakika, bir konuyu netleştirmek isterim. Ritüellerin ve başlangıçların gücüne tüm kalbimle inandığımı söylemeliyim. Kişiye sadece fiziksel değil, duygusal bir temizlenme ve toparlanma alanı da sunduklarını biliyor ve bahisi bir tık arttırıyorum; kendileri aynı zamanda günlük hayatta fırsat bulamadığımız, koşturmacadan kaçırdığımız bir çok detayı gözler önüne sermeye yarıyor bana kalırsa. Dolayısıyla, bir sonraki yılı imgelemek üzerine, yeni yıl öncesi yapılan ritüellerin ise yeri, çok daha yoğun anlamlara sahip oluyor ister istemez. Yeni yıl için hazırladığım tarçınlı kurabiye hamurunu dolaba beklemeye koyarken, kafamdaki düşünceleri de bir köşede birbiriyle harmanlıyor, biraz beklemeye koyuyorum. Manikür sırasında ellerimin yeniden tazelendiğini hissederken, belki de eski yıla dair yüklerimden de arınıyorum. Üf, lazerden önce ağda daha popüler bir seçenekti, o zamanki rahatlamayı siz düşünün. Şimdi konunun çelişkisine geliyoruz. Bir yandan da, bu ritüellerin bazen bir “zorunluluk performansı”na dönüştüğünü farkediyorum. “Ojem yeterince kusursuz olmadığında, gerçekten yeni bir yıla hazır değil miyim?” Hadi oradan.
Heyecanla geçen günleri ve sofra hazırlığını severim, e manikürü zaten. Beni sanırım, tüm yapılması gerekenlerin yükünün tek bir “son güne” yüklenme zorunluluğu zorluyor asıl. Toplumun tüm dayattığı beklentileri üzerimize yüklemesi için mükemmel bir fırsat. Toplumu geçtim kendi zihnimin. Daha iyi ol. Daha başarılı ol. Daha düzenli ve daha bakımlı ol! Hemen ol, şimdi. Oldu canım. Başka?
Tüm bu toplumun yeni yıl, yeni ben baskısına karşı, kendi minik samimi anlarımızın değerini fark etmenin önemi büyük işte. Belki salataya fazla limon sıktın, bir tırnağında oje hafif bozulmuş olabilir. Ama aslında bu küçük “kusur” gibi gözüken noktalar, tam da o anın gerçekliğini oluşturan detaylar. Yeni yıl sana belki de ilk düşündüğün yerden bir kusursuzluk değil de; o gece oturacağın masanın etrafında, hazırlık anında hissettiğin sıcaklığı sunuyor. Geriye dönebilme cesareti veriyor, ve daha elle tutulur sonuçlar getirebiliyor beraberinde. Bu sıcaklık içerisinde de retrospektif bir değerlendirme yapmak her zaman kolaydır, insan güvende olduğunu bildiğinde, bir zorunluluk hissetmediğinde her zaman daha rahattır, biliriz.
Yılbaşı hangi noktada gerçekten bir değişimin başlangıcı olup, ertesi gün aynı kişi olarak devam ettiğimiz bir döngünün ötesine geçebilir?
Konuyu;kusursuzluk filtresinden çıkarıp, bir değerlendirme noktasına getirebildiğimiz ölçüde faydalı olduğuna inanıyorum. Konu sadece bir tarih değişimi olamaz çünkü belli ki aynanın kendine çevrildiği bir değişiklik imkanı hepimiz için. Yıl boyunca kendine ayırdığın zamanın, tazelenmeye ve emeğe ayırdığın alanı görüp, buna bir niyet yüklemek adına ilk adımı atabilmek için güzel bir zaman aralığı. Ama aynı anda gerçeklik üstü bir şekilde, her isteği ve gelişim noktasıyla bir hedef belirlemek, kendine saldırı gibi geliyor. Yılı bitirirken şunu sorgulamak değerli; “Kendime daha fazla adım attım mı? “Yoksa sadece bu anı daha –gibi- göstermek adına koştuğum bir gün mü yaşıyorum sadece?”
Bu sene ilk kez farklı bir yerden yaklaşmak istediğim için, bunları düşünüyor bir yandan da sizinle paylaşıyorum sanırım. Yılın son günü, en başta daha sakin olabilmek istiyorum. Aksi takdirde; öyle bir his ki sanki; tüm yeni yılla ilgili tüm hazırladığınız beklentiler gelip kapınıza diziliyor, ve siz (doğruya doğru) hazırlıksız yakalanıyorsunuz. Bu çelişkiden beni çıkarabilen bir iki şey buldum, paylaşayım isterim efenim.
Çiçeklerin tazeliği hep hoşuma gider, e bunu ekstra bugün de yapmamam için bir sebep yok; eve ayçiçekleri alıyorum, evdekilerin bakımını yapıyorum. Sevdiklerime yemek hazırlamanın ayrı bir keyfi var; yılbaşı menümde neler olabilir göz gezdiriyorum, kurabiye yapsam kime götürebilirim? Uzun süredir istediğim kahkül kestirme merasimi, haftaya da halledilebilecek herhangi bir şey. Bunlar da şimdilik yeterli.
Buradaki tek elek; “tüm seneyi, tek günde kapama isteğini biraz geride bırakıp, bana ne iyi gelir, ne yapmak hakikaten bana ait” biraz düşünmek.
Yeni yıla hazırlıkların bir yeterlilik sınavına dönüşmediği ölçüde dönüştürücü motivasyonu sağlayabileceğine inanıyorum.
A bu arada, mutlu yıllar yahu! Zorunlulukları bir kenara bırakıp, kendi kurallarımıza sahip çıktığımız ve bu ölçüde kendimizde gerekli değişiklikleri yapabildiğimiz bir yıl diliyorum.
Geçici oyuncak zaferlerdense, gerçek mini adımları görüp cesaret bulduğunuz bir sene olsun 2025.
Tam da bu sebepten bir şarkı bırakasım geliyor: Sezen Aksu - Küçüğüm (Spotify)
Astrolojiyi niye seviyoruz? Bilinmeyenin Korkusu mu, Merak mı?
Geleceğin öngörülebilir olmasına neden bu kadar kafayı takmış durumdayız?
Yazı:
İtiraf ediyorum çoğu zaman geleceğin bilinebilir olmasından korkuyorum. Yine de iflah olmaz bir astroloji meraklısı olmaktan da kendimi alamıyorum. Ben çoğu zaman ‘’astroloji fal değildir’’ diyerek sinirlenen tiplerdenim ama bazen düşünüyorum da, acaba biz astrolojiye geleceğimizi biraz fazla mı emanet ettik? Acaba sadece benim yükselenim bu diyerek gülüp geçse miydik gerçekten emin olamıyorum. Tek bildiğim astroloji gibi bilimsel temeli olmayan araçların geleceğimize değil, şu anımıza şekil verdiğidir.
Her şey bir sabah günlük astroloji uygulaması Co- starı açmamla başladı. Co- star’ı bilenleriniz vardır kendisi ürkütücü derecede doğru günlük kehanetleriyle ünlüdür. Uygulama her sabah doğum haritanıza göre size günlük bir cümle yollayarak, hayatınız hakkında öngörülerde bulunur.
Bugün tüm dünyada insanlar gelecekleri hakkında astroloji öngörüleri alabilmek için astrologlara ve uygulamalara büyük bir bütçe ayırıyorlar. IBISWorld'ün bir raporuna göre Amerikalılar her yıl ‘’mistik hizmetlere’’ 2.2 milyar dolar harcıyor. Bu kadar büyük bir bütçe göz önüne alındığında astrolojinin bize geleceği vaat etme umudu, tüm varlığımızı bu alana harcayabileceğimizi gözler önüne seriyor.
Harris Poll adlı anket şirketinin yaptığı bir araştırmada, astrolojinin toplum üzerindeki etkisini anlamak için Gen Z’den, Boomer kuşağına kadar geniş bir yaş kitlesini kapsayan bir ankette katılımcılara günlük yaşamda astrolojinin rolü soruluyor. Alınan cevaplar astrolojinin günlük yaşamda stresi azaltmak ve geleceğe dair bir konfor ve güven kaynağı olarak görüldüğünü ortaya koyuyor.
Amerikalıların %60’ı astrolojiyi ‘’rehberlik sağlayan güven verici bir arkadaş’’ olarak görürken, sıra milenyum kuşağına geldiğinde astrolojiye güvenme oranı % 69’a çıkıyor ve astrolojinin belirsiz gelecek sorunlarına ışık tutarak bireylerin kendini daha güvende ve kontrolde hissetmesini sağladığını kanıtlıyor.
Biraz durup düşünelim. Ya astroloji hayatımızdaki çoğu şeyin yoluna girmesini istediğimiz için sadece bir kaçış yoluysa? Tıpkı her şeyde olduğu gibi astrolojiyi de anlık bir dopamin yani kısa ömürlü haz olarak kullanıyorsak? Bu bizim ileriye dönük hedeflerimizde bir gevşemeye ya da adım atmaktan kaçınmamıza yol açabilir mi?
Hepimiz 4 -5 sene sonra hayatımızın şu anki halinden çok daha parlak, başarılı ve zengin bir versiyonunu görmek istiyoruz. İtiraf ediyorum ki doğum haritası danışmanlığına başvururken başlıca motivasyonum ileride zengin olabilecek miyim? sorusuna cevap almaktı. Haritamın potansiyelinde çok zengin olmak olabilir, peki ama ben bu zenginliğe nasıl ulaşacağım?
Co-star ve astroloji gibi temel amacı eğlendirmek olan uğraşlar zihnimizi daima gelecekte tutarak şu anı yaşamayı kaçırmamıza neden olabilir.
Doğum haritamızın ileride zengin olabilme potansiyeli olsa da, o zenginliğe ulaşmak için atacağımız adımlar tam da şu andadır. Gelecek yeni bir sayfa değil, şu anın bir devamıdır. O halde zengin olmak istiyorsam artık astrolojiden öngörü tahmini almayı bırakmalı, bunun yerine haritamın potansiyelini keşfederek kendimi geliştirmeliyim.
Astrolojinin tek işlevi, sizin kendinizi keşfetmenizi sağlayarak bugünkü halinizden daha iyiye gitmenizi amaçlamaktır. Bu da 2025’in ilk hedeflerinden biri olsun. Gelişim gelecekte değil içimizdedir. Astroloji size umut verebilir ama potansiyelinizi sizin için ortaya çıkaramaz. Bu potansiyeli çıkarabilecek olan sadece sizsiniz.
🎄Bu hafta seneyi kapadık. Mutlu yıllar, iyi ki varsınız. 2025’de bizi neler bekler? Hep beraber göreceğiz.
🌞Haftaya ( seneye, hehe) gri günlere güneş gibi doğuyoruz. Evet konumuz, ülkede kimsede tam olmayan o vitamin; D VİTAMİNİ.
💌Çevrimiçi rakı soframız olan 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz. Artık TikTok’umuz da var, bekleriz.
💬Bu sayımızla ilgili yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyoruz! Aşağıda buluşalım.
✨ O zaman haftaya görüşmek üzere diyelim mi? ✨
Şerefe!
💕 Yasmin 💕
"Size sesleniyorum sakın yeni yılda arkamızdan gelmeyin!" Harika bir 2024 vedası ve yine hislere tercüman bir 20'lik sayısı. Mutlu yıllar ve sevgiler✨️