Selam 20’likler ve 20’lik kalanlar,
Nasılsınız? Ben iyiyim. Endişeli bir şekilde kasım ayının soğukları ne zaman gelecek diye sorguluyordum, tam bu cümleleri yazarken biraz o soğuklar geldi. Ayaklarım ve parmaklarım üşüdü. Evet, bugün Perşembe. Hava sonunda biraz soğudu. Ve ben bu sayının girişini, çıkmasına sayılı saatler kala yazıyorum. Haftamız yoğun, beynimiz dolu. Olsun. Podcast’i ne zaman çekip, kurguladığımı sormayın. Onu söylemeye utanıyorum ama tahminleri yorumlarda beklerim. Doğru bilene kartpostal yollayacağım.
***
Ekim ayından kalma umutsuzluk hissi maalesef kasım ayına da taştı. ‘Bu dünya nereye gidiyor?’ diye çok sorguluyorum. ‘İnsanlığa neler oluyor?’ sorusu aklımda durmadan yankılanıyor. Moralim bozuk, elimden hiçbir şey gelmeme hissi ise sinirimi bozuyor. Belki de geliyor ama ben görmüyorum. Bilmiyorum. Ben küçükken savaş muhabiri olmak isterdim. Bu mesleğin getirileri ve götürüleri üzerine bu haftalarda çok daha fazla düşünmeye başladım. Bu da böyle…
Daha güzel, mesleği korkmadan yapabilecekleri, ‘PRESS’ yazısının bir önem taşıyacağı günlere,
Dayanışma ile,
Yasmin
Bu Hafta Nelerimiz Var?
Evet, bu hafta göç temasından devam ediyoruz. Yolculuk nereye? Başka yerlere demiştik geçen hafta. Bu hafta da bu yollarda devam ediyoruz. Biraz eskilere dönüyoruz. Eee ne de olsa gurbetçilik içinde nostalji barındırıyor.
O zaman çantaların fermuarları çekilsin, bakalım bu hafta nelerimiz var?
🎧20’lik Podcast: Merve ile Büyüklere Gurbet Masalları yazısı üzerine konuşuyoruz.
🪩TBT: Ayşe, Avrupa’da Bulaşıkçılık Yapsam Daha mı İyi?” adlı yazısıyla, Türkiye’de Z kuşağının durumundan ve iklim krizinden bahsediyor.
🪩TBT no.2: Batuhan Erasmus maceralarından bahsediyor.
🪩
TBT no.3: Çerezlik Hikayeler’de Yurt dışından anekdotlar .
İyi okumalar ve dinlemeler!
2 Kasım'da yayımlanan "Yolculuk Nereye? Başka yerlere..." bültenimizde Merve Nur Okutan, büyüklere anlattığı gurbet masallarını anlatıyor. Konuştuğumuz şeyler arasında Ediz, iş halledebilme ve tabii ki Merve'nin Boğaziçi Üniversitesi mezunu olması var. O zaman ne diyoruz? İyi dinlemeler.
Yazıyı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
Avrupa’da Bulaşıkçılık Yapsam Daha mı İyi?
Türkiye’de Z Kuşağı ve İklim Krizi
Yazı: Ayşe Burçak Tuğrul
Caddebostan’da bir kafede oturup kitabımı okumaya çalışırken yan masadaki gençlerin sohbetine kulak misafiri oluyorum. Konuşmalarından 21-22 yaşlarında olduğunu düşündüğüm kızlı erkekli grup, içlerinden birinin geleceğiyle ilgili vermek üzere olduğu bir karar üzerine tartışıyor. Anladığım kadarıyla hukuk fakültesinden yeni mezun olan genç kadın, Türkiye’de kalarak avukatlık yapabilir ya da yurt dışına taşınmak üzere olan sevgilisiyle birlikte Avrupa’ya gidebilir.
“Oraya gidersem mesleğimi yapamayacağım ama,” diyor konu öznesi genç kadın.
“Türkiye’de avukat olacağıma Avrupa’da bulaşıkçılık yaparım, daha iyi,” diye cevap veriyor yanında oturan çocuk.
Türkiye’de avukat olmakla ilgili zaten kafası karışık olan ben, bunu duyunca ister istemez gülümsüyorum. Kulağa son derece çocuksu (ve biraz da aptalca) gelen bu cümle, aslında Türkiye’deki Z kuşağının durumunu özetliyor. İstanbul’un refah seviyesi en yüksek semtlerinden birinde, ülkenin geri kalanındaki gençlere kıyasla muhtemelen oldukça iyi standartlarda yaşadıklarına inandığım bu gençler bile kendi vatanlarında onları iyi bir geleceğin beklediğine dair umudu kesmiş. Deloitte’ in “2021 Yılı Y ve Z Kuşağı Araştırması", Türkiye’deki Z kuşağını endişelendiren en önemli ilk üç sorunun işsizlik, cinsel taciz ve gelir eşitsizliği olduğunu söylüyor. Bu noktada, Türkiye’deki Z kuşağının kaygılarının, dünyanın geri kalanındaki Z kuşağının ana kaygılarından ayrıldığını söylemek mümkün. Çünkü, araştırmaya göre dünya genelinde Z kuşağının ilk üç endişesi iklim değişikliği, işsizlik ve sağlık hizmetlerine erişim.
Söz konusu araştırmayı okuyup iklim krizinin Türkiye’deki Z kuşağının “top 3” listesine girmediğini gördüğümde çok şaşırmıştım (ve cinsel taciz korkusunun ikinci sırada olduğunu görüp ülkem adına çok utanmıştım, ama buna şimdi girmeyelim.) Peki bu durum gerçekten şaşırtıcı mı?
Gazeteci Doğu Eroğlu, “Buradan Nereye Gideceğiz: iklim Gündemimizin Bugünü” başlıklı ufuk açıcı makalesinde konuyu ele alarak kafamdaki soruların cevabını “gündeme hapsolduk” açıklamasıyla veriyor. Türkiye’nin gündeminin çok yakıcı ve çok hızlı bir şekilde değiştiğini, ekonomik kriz ve yoksullukla birlikte bu durumun güvenlik kaygılarını arttırdığını ve hepimizi (kanaatimce muhtemelen en çok da gençleri) hayatta ve sağlıklı kalabilmekten başka bir şey düşünemez hale getirdiğini söylüyor.
Yine aynı makalede KONDA’dan Bekir Ağırdır’ın da çarpıcı tespitleri var. 2015’te Türkiye toplumunun “ortalama gelecek” dediği zaman, ortalama tahayyül dünyası, 11 yılmış. Toplumun %25’i için ise bu süre “3 yıl veya daha kısa” imiş. “Yani, 37’nci ay bu insanların tahayyül dünyasında yok. 36 aydan sonrası için, “kim öle kim kala” diyorlar. 2018 yılında, tekrar ölçmüşüz. 11 yıl, 10 yıla kısalmış. Üç yıldan daha kısa vadeli bir gelecek içinde yaşayanların oranı ise %35’e yükselmiş. Yani, ülkenin üçte biri dördüncü yılı tahayyül edemiyor, ancak üç yıllık plan yapabiliyor.” diyor Bekir Ağırdır.
KONDA’nın bu araştırmasının üzerinden üç yıl geçti. Ülke olarak bu üç yıla bir pandemiyi, gittikçe kötüleşen bir ekonomik krizi, ikinci bir mülteci sorununu, 1000’in üzerinde kadın cinayetini ve İstanbul Sözleşmesi’nin feshini sığdırdık. Aynı araştırma bugün yapılsa ortalama tahayyül süremiz kaç yıl çıkar, merak ediyorum. Ben dahi beş yıl sonra nerede olacağımı kestiremezken; üniversite öğrenimini tamamlayabilecek maddi destek bulup bulamayacağından, bir şekilde üniversiteyi bitirse bile işsiz kalmayacağından, bir işe girebilirse geçinebilecek kadar para kazanıp kazanmayacağından ya da en kötüsü günün birinde devlet politikalarından güç bulan patriyarkaya kurban gitmeyeceğinden bir türlü emin olamayan, doğduğundan beri hayatında istikrarlı giden tek şey güvencesizlik olan gencecik bir insanın iklim krizinden daha öncelikli dertlerinin olması son derece anlaşılır.
Bugün, iklim krizinin etkileri Avrupa’daki bulaşıkçı için de, Türkiye’deki avukat için de her zamankinden daha gerçek. Yine de enseyi karartmıyorum- çünkü bütün bahsettiklerime rağmen iklim grevindeki 126’ncı haftasında olan 13 yaşındaki iklim aktivisti Deniz Çevikus’un “İklim krizinin farkında mısınız? İsterseniz anlatabilirim!” yazan pankartına bakarken umutlanmamak elde değil. Y kuşağını ucundan yakalamış bir 20’lik olarak şuna yürekten inanıyorum: iklim krizine karşı Türkiye’de önemli hangi adımlar atılacaksa bunun arkasında hala iklim değişikliğinin varlığını tartışan, ontolojik buhranlarından bir türlü kurtulamamış X kuşağı veya çabalayıp olduramamaktan yorgun düşmüş bıkkın Y kuşağı değil; kararlı ve mücadeleci Z kuşağı olacak.
20’liğin #TBT kanalında, 20’lik zaman makinesinde bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu yazı, 20’liğin 23 Eylül, 2021 sayısında yayımlanmıştı.
Alice’ten, Heidi’ye
Kantinler, Erasmus dansı, acılı lolipop
Yazı: Batuhan Akkuş
Yurt dışında yaşamanın birçok yolu bulunuyor fakat aralarından sadece bir tanesi size Alice Harikalar Diyarı’nın kapılarını açmayı vaat ediyor. O, kantin masalarında fısır fısır konuşulan gizli bir geçit. Gidenlerin halinden memnun olduğu, seferlerinden dönmediği yerler. Dönenler olursa da ceplerinden yenmiş çikolata kağıtları, damgası basılmamış biletler, bir sürü para biriminin en değersiz demir paraları, alkolün ve 6’lı gofretlerin alt alta yazıldığı fişler çıkarmış. Dönüşlerinde bileklerindeki “ERASMUS DANCE FESTİVAL”, “GRAND WELCOME PARTY WITH ESN” veya “BACK TO SCHOOL PARTY” yazan özel bileklikleri keser, çantalarının en dibine sokuştururlarmış. Tüm bu çabalarına rağmen onları ele veren ise Oktoberfest şapkalı selfieleriymiş.
Bir kantinde doldurduğum başvuru ile Avusturya’nın Innsbruck şehrinde Alice’in diyarını aramaya çıkıp dağlar kızı Heidi’nin diyarını buldum. İki Alp dağının arasında etekleri yeşil, tepesi karlı dağlardan gelen ferah ama bir o kadar da serin havayı soludum. Aradığımı bulamadım, ummadığımı buldum.
130 bin nüfusunun 100 bini yaşlı 30 bini öğrenci olan bir şehir Innsbruck. Avrupa'da gece hayatının daha fazla olacağını tahmin etmiştim. Beklediğim hareketi hissetmedim. 6 tane dans edilebilecek ama pek de hayal edildiği gibi olmayan küçük pub ve bar, akşamüstü 5’te kapanan kafeler ve pahalı restoranlar var. Özel öğrenci yurtlarında kalan arkadaşlarınız sizleri içeri alabiliyor, onların da yemek katları çok eğlenceli oluyor. Mesela 5 katlı yurdun her katında bir bardak bira içerek en üst kata ulaşmaya çalışma yarışması yapıldı. Yarışanların hali pek keyifli görünmese de ben izlerken eğlendim. Keşke olimpiyatları olsa. Yarışmayanlar ülkelerinden getirdiği farklı atıştırmalıkları birbirlerine denettiriyordu. Dışı acı baharatlı bir Meksika lolipopu yedim. Bu olimpiyatlarda olmasa da olur. Yurtta arkadaş ortamı kurunca Latin dans gecelerine de gittim. Erasmus dansı kavramı o gün kafamda oturdu. Yeni gördüğüm tüm dans figürlerini denedim. Sonsuz bir TikTok keşfetinde gibiydim.
Sınıfımdan ve yurttakilerden dışarıda buluşup sohbet ettiğim 4 arkadaşım vardı. Sınıftaki Avusturyalılarla neredeyse hiçbir okul dışı etkinlik yapmadık. Okul kantininde otururuz sohbet ederiz diyordum, okulda kantin yoktu. Millet sırt çantasında ekmek kesme tahtası ve bıçak ile dolaşıyor ders esnasında ekmeğin içine bir şeyler sürüp yiyordu. Öğrenci evinde kaldığımdan 2 tane de ev arkadaşım vardı. Hiçbiri Türk değildi, bu iyi kısmı. Kötü kısmı ise herkesin kendi planları olduğundan yalnız kaldığım çok zaman oldu. Şehirde dolaşıp fotoğraf ve video çektim. Luge sporu yapıldığını ve olimpiyatlar olduğunu öğrenince biraz da orada fotoğraf çektim. Alanın girişinde bir teyze bana bilet hediye etti. Ben de bilet paramı sıcak şaraba yatırdım. Bu bağlantıdan oradaki fotoğraf çekimimi izleyebilirsiniz. Öğrencilere özel 5’li müze bileti ile Avrupa sanatını az biraz anlamaya çalıştım. Sanatla ilgilenmeyi severim ama olaylar burada bitmedi. Sınıftan bir arkadaşımın kendi köylerindeki müzik topluluğu ile sahne aldığı gösterisine gittim. ‘Kültürel bir şeyler çalıyoruz sonrada kek poğaça yiyoruz eğlenirsin gel’ dedi. Elmalı turtamı yerken çalanların Mozart'ın müzikleri olduğu fark ettim. Arkadaşıma sorduğumda, ‘ee bunlar işte bizim yöreler’ dedi.
O zaman yemeğe merak sarmıştım, Couch Surfing’den tanıştığım bir ailenin evine yemeğe gittim. Şansıma kadın tur rehberiymiş, bana şehir turu yaptırdı. Sınıftan bulamadığım arkadaşlarımın yokluğunu tesadüflerle karşıladım. Sadece internetten değil sokakta da insanlarla tanışıyordum. Bir kafenin çıkışında tanıştığım Alman arkadaş grubuyla bir gece geçirdim. Bana Türkçe küfrettiklerinde nasıl bir ortama düştüğümü sorguladım. Alman olsalar da Türkçe küfretmenin ağızlarına daha iyi oturduğundan bahsettiler. Yoksa yedi ceddimi tanımıyorlarmış.
Giderken seçtiğim derslerin haftalık programımda ve müfredatımda sorunlar çıkarttığını görünce, bir ton evrak doldurup programımı düzenledim. Sonradan çok havalı dersler aldığımı fark ettim. "Uygulamalı Robotik" dersi ve "Ürün Geliştirme" derslerinde kendi üniversitemde görmediğim alanlar gördüm. Üstüne üstlük popüler bir robot kolu ile üretim bandı demosu oluşturduk ve bir tane elektronik kart tasarlayıp ürettik. ‘İyi ki almışım’ dedim çünkü şuanki işim bu elektronik kartları tasarlamak ve üretmek. Dil konusunda sıkıntı yaşamaktan endişeleniyordum. Boşunaymış zorda kalınca insan şakıyor. Boşta kalan kredilerimle "Aile Şirketlerinde Girişimcilik" isminde mühendislikle alakası olmayan bir ders aldım. Ben nerden bileyim ekonomi ile ilgili sürekli sunum yapılacağını. Anlamadığım konuları espriye vura vura geçtim dersi.
Çevremde konuşulan dil, bildiğim yerler, arkadaşlarım, kurallar, yemekler ve birçok şey birden değişmişti. Benim dışında neredeyse her şey değişmişti. Kendi evimde uzanırken hayal ettiklerimden farklı deneyimler yaşadım. Bu uyuşmazlıktan gayet memnunum. Her ne sebeple yaşadığınız yerden uzaklaştığınızda muhtemelen hiç tahmin etmediğiniz olaylar yaşayacaksınız. Belki hoşunuza gider, belki gitmez. Orası sizin bileceğiniz iş. En iyisi mi kendiniz yerinde bi görün.
Batuhan’ın podcasti 20’li Yaşlar’ı takip etmeyi unutmayın. En son bölümü 👇
20’liğin #TBT kanalında, 20’lik zaman makinesinde bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu yazı, 20’liğin 7 Ekim, 2021 sayısında yayımlanmıştı.
Yurt dışından anekdotlar
Post-it fiyatları, yağmurlar, tekmeler ve niceleri
İllüstrasyonlar: Serra Utkum İkiz
Çerezlik hikayelerde sizden dinliyoruz! Bu bölümde ise yurt dışında yaşayan 20’lik okurlarımız, bizlerle ‘gurbetçilik’ anılarını paylaştılar.
Hasan Ali, 23, Lozan
2016 senesinde Lozan’a taşınınca ilk fark ettiğim şeylerden biri buradaki ve Türkiye'deki ürün fiyatlarının yerel para birimi bakımından aynı olmasıydı. Türkiye’de paketi 13 liraya satılan ve bir paketinde 5 farklı renkte bulunan kare post-it ler, burada da 13 İsviçre frangıydı (chf). O senelerde 1 chf, 3 tl’ye denk geldiğinden kendi kendime ‘36 tl ye post-it mi alınır’ dediğimi ve arkadaşlarıma resmini çekip attığımı hatırlıyorum. Şimdi sene 2021, Türkiye’de post-it fiyatları nedir bilmiyorum ama İsviçre'de hala 13 chf. Fakat şimdi 1 chf 3tl degil 9,5 tl. Yani orta okulda gereksiz ne varsa yazdığım, sıkıldıkça üzerine resim çizip sonra çöpe attığım post-itlerin paketi 123.5 tlye denk geliyor. İyi günler.
Gökçe, 25, Amsterdam
Amsterdam’ın kötü havası meşhurdur. Özellikle yaz ayları hiç olmadığı kadar yağmurludur. Geçen yaz, Netflix’teki müşteri hizmetleri işimi evden devam ettirdiğim akşamcı vardiyamda, yağmur yağmaya başladı. Fakat öyle bir yağmur ki... Rüzgarla karışık, talan ediyor her yeri, göz gözü görmüyor. Ben de mutfak masamdan çalışıyorum, müşteriyle telefondayım, hanımefendiye modemi ve televizyonu 3 dakika prizden çekmeleri gerektiğini izah etmeye çalışıyorum. Bir anda şıp şıp mutfak camı tarafından sesler gelmeye başlıyor. Duvara baktığımda ne göreyim! Duvarın içinden su akıyor delilercesine, müşteriyi de kapatmıyorum, kitliyor beni. Sonra bir anda bilgisayarımın olduğu mutfak masasının üstündeki lambanın içine su dolmaya başlıyor ve şarrrr diye bilgisayarın üstüne su boşalıyor.
Müşteriye TEKRAR ARAYIN diye istemsizce bağırıp kapatıyorum. Zaten yerler su, her şeyi prizden çekip dışarı koşuyor, şalteri indiriyor ve itfaiyeyi arıyorum. Ghostbusters pijama şortum, ev terliğim ve sweatshirtimle dışarıda itfaiyenin gelmesini beklerken, bir yandan ülkede olmayan ev arkadaşıma durum raporu veriyorum. İtfaiye 3 gün elektriklerin kesik kalması gerektiğini, benim de başka bir evde kalmamı önerdiğini söylüyor. En yakın arkadaşlarımdan birini arıyor, buzdolabından bozulacak şeyleri ve iki günlük kıyafet alıp evden apar topar çıkıyorum. Umarım ilk ve son defa evimi su basmıştır diye umarken, bir sonraki sene yine yaz aylarında bu olay kendini tekrarlıyor. Fakat ben bu sefer paniklemiyorum, çünkü ne yapacağımı biliyorum.
Melisa, 26, Amsterdam
Bir kafede oturuyorum, yanımda yabancı bir çift var. Bir şeyler soruyorlar, yarım yamalak cevap verirken ne kadar güzel bir çift olduklarını söylemeye çalışıyorum. Gözümün ucuyla çevreye bakıyorum; her sokakta bir parti ortamı hakim, bol kafein ile izliyorum. Amsterdam’da King’s Day.
‘Biri o gün bana eşlik edecek ama gelmese de ben böyle sokak sokak gezsem mi’ diye düşünürken karşıdan biri geliyor! “Hey, hello! Today is a big day” diyor. Hareketli, dans ediyor ve kocaman gülümsüyor. İç sesim konuşuyor: ‘Melisa al sana ruh ikizin!’ Oturuyor yanıma, “Sen bizim kızsın herhalde Melisa, ben Ömer” diyor! Yanımdaki çiftle konuşuyor, “Hadi kalk” diyor. İkimiz de bir kahve içeriz derken o gün 22 kilometre kat ediyoruz dans ederek! Gün sonunda veda ediyoruz, arkasından bakarken ‘ne güzel bir arkadaş edindim’ diyorum! Tahmin edemeyeceğim şekilde her şey bir anda değişiyor.
Bir buçuk yıl sonra aynı gün “Benim için hep o daha tanımadan elinden tutup heyecanla kalabalıklara daldığım kızsın Melisa. Sen benim ellerimi tutup bırakmadıkça ben her yere yürüyeceğim” diyor.
M., 26, Brüksel
Her şey pandemi başında 10 km koşmaya karar vermemle başladı. Her hafta 0.5 km arıtarak mayıs ayında 9 km koşmaya hazırdım. Evimden 1.5 km uzaktaki Parc du Cinquantenaire’a doğru yol aldım. 6. kmde bağırsaklarım hareketlendi. Pandemi sebebiyle hiçbir umumi tuvalet açık değildi. Tutabileceğime inandığım için devam ettim. Ne kadar da yanılmışım. 7,5 km’den sonra eve koşmaya başladım. 8.km’de kötü hissetmeye başladım. Yürüyerek tutmaya çalıştım baktım olmuyor koşmaya başladım. Çok kötü bir his geldi ve ardından inanılmaz meditatif bir hale büründüm. O an altıma yapıyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu.
Tarif edilemeyen bir sakinlik bedenimi sardı. O andan sonra sanki cennetten bir ışık belirdi ve bana bir ara sokak gösterdi. O sokağa girdim park eden iki arabanın ortasına ihtiyacımı giderdikten sonra sokaktan çıktım ve sakince yürümeye devam ettim. Kimse yoktu. Tüm restoran ve marketler pandemi sebebiyle kapalıydı. Zaten işimi hallettim bari sıvayım diyerek eve koşarak döndüm. Travmadan da bir süre koşamadım. Bu olaydan 1.5 ay sonra koşarken, işimi hallettiğim yere bir seyyar tuvalet konulduğunu gördüm. Avrupa parlementosunun 500 metre uzağında bürokrat evlerinin önüne bıraktığım hediye, Türk dış politika tarihinin en büyük başarısıdır.
Âli, Leuven, 23
Türkiye'de uzun zaman geçirdikten sonra yaşadığımız problemlerin başka ülkelerde olmadığını, hayatın orada çok daha iyi olacağı yanılgısına düşebiliyoruz bazen. 3 ay ev aradıktan sonra Amsterdam’a evim olmadan taşınmaya karar vermiştim. İki hafta arkadaşımla kaldım.
Ev sahiplerinden “Türklere ev yok” dan tutun, “Cihatçılara ev vermiyorum”-a kadar her şeyi duydum.
Prag’da aynı şekilde “Müslümanlara ev vermiyorum” gibi söylemler ile taşınmadan önceki gece anlaştığımız eve çıkamayacağım haberini almıştım. Sabah gelen nakliye şirketine yeni “evim” yerine depoya götürtmüş, eşyalarımı orada bırakmak zorunda kalmıştım.
Evim diyebileceğim bir yer bulmak zor, bulduktan sonra ben buraya ait olabilirim hissini yakalamak daha da zor.
Ama en zoru, ksenofobi, islamofobi ve cinsiyetçilik gibi sorunların sadece ülkemize özel olmadığı ve dünyanın her yerinde yaşanan zulümler olduğunu anlayıp onlarla aktif olarak mücadele edebilmek bence…
20’liğin #TBT kanalında, 20’lik zaman makinesinde bir yolculuğa çıkıyoruz. Bu yazı, 20’liğin 7 Ekim, 2021 sayısında yayımlanmıştı.
🎧Bu hafta podcastimizin ikinci bölümünü tanıttık ayrıca 20’lik arşivinde gezindik.
🥕Haftaya Alıp Başını Gidenler soframıza Sümeyye Karaca Kadıoğlu katılıyor!
💌Çevrimiçi rakı soframız olan 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz. Artık TikTok’umuz da var, bekleriz.
💬Bu sayımızla ilgili yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyoruz! Aşağıda buluşalım.
✨ O zaman haftaya aynı saatte diyelim mi? — ki bu bülten iki saat geç çıktı, o nedenle belki demeyelim. Siz yine, her zamanki gibi kendinizi 21:00’e ayarlayın… ✨
Şerefe!
💕 Yasmin 💕