20’liğin bu bölümünü dinlemek için başlat tuşuna basabilirsiniz.
Selam 20’likler ve 20’lik kalanlar,
Nasılsınız? Eylül geldi, çattı ve hatta yarılandı diyebilir miyiz? Diyebiliriz tabii. Eylül demek hayatın biraz daha iş/okul temposuna oturması, yaprakların sararması, kışlıkların yavaş yavaş gardırobumuzda birkaç aylık yerlerini alması demek. İstanbul’un trafiğinin 17:00’den itibaren kilit, taksilerin isteksizlikten değil doluluktan müşteri alamadığı o aylar geliyor. Tamam… Kötü başladım ama ben her mevsimi çok severim. Yazın o güzel sıcaklarını, mont düşünmeden evden çıkmalarını ve yavaşlığını bırakmak canımı acıtsa da — ki nitekim bu yaz yavaş olmaktan çok uzaktı, gayet yoğundu — önümüzdeki aylar için de heyecanlıyım. Sonbahar ile gelen o battaniye çay muhabbetleri, kışın giydiğin 100 kat kazak kombinleri, hararet basmadan içilen çorbalar, yürürken üşüdüğün için koluna girdiğin dostlar… Güzel yahu! Güzel olacak.
Sonbahar sezonunu ilan ettiğime göre sizi “yağmur ve rahatlama kafası” çalma listemi dinlemeye davet ediyorum. Yağmur yağmayan bir yerdeyseniz sizi Rainy Mood adlı web sitesine davet ediyorum. Oradan yağmur sesi açabilirsiniz…
O zaman şerefe,
Yasmin
Bu hafta nelerimiz var?
Evet, Eylül dedik, hızlandı dedik, geçen haftaki sayımızda bu ay ile gelen yeni başlangıçlar hissi üzerine yazdık. Bunların yanısıra, bu Eylül kafamda — ve çoğumuzun kafasında — tek bir soru var: ‘benim param nereye gidiyor?’ Bu soruyu 20’liklerimize yönelttiğimde aldığım cevaplardan bazılarını paylaşmak istiyorum:
“Kahve ve marmaray”
“Peynir”
“Yemek ( başka bir şeye zaten zor bu ülkede)”
“Öğrenci halimle dedelerim Fransız enteliymiş gibi içki, kitap, sinema, tiyatro…”
“Şarap”
“Kira, sadece kira”
“Tabak çanağa ve ayakkabıya”
“Terapi”
Evet tüm ekonomik gerçekliğe ve ülke hâline rağmen, el verdikçe ‘keyfim bilir-cilik’ yaptığımız aşikar. Bu da sanırım hem paramızın artık bu listede sayılanlardan daha yüklü harcamalara yetmemesi, hem de para harcama alışkanlıklarımızın ve ilgimizin değişmesi ile ilgili olabilir. Ne diyor Rüçhan Çamay? “Para, para, para. Varlığı bir dert yokluğu yara.”
Yani uzun lafın kısası, bu sayıda odağımız paramızı harcadığımız şeyler. Tamam, peki o zaman bu hafta nelerimiz var?
☕ Bensu, kahveye harcadığımız para üzerine düşünüyor.
🛍️ Merve soruyor, z-nesli en bilinçli nesil olmayacak mıydı?
💸 Batuhan “seks ve para” ikilisinin para kısmına odaklanıyor.
İyi okumalar!
⚠️ Not: Bu hafta dolu dolu bir bültenimiz var. Bu cümleleri e-posta üzerinden okuyorsanız, sağ üst köşede tarayıcıdan oku (ya da ‘view in browser’) linkine tıklamanızı şiddetle öneriyorum. 20’liği sevdiklerinizle paylaşmayı unutmayın!
Bilinçlendiremediklerimizden misiniz?
Bilinçli tüketicilik öncüleri olması beklenen Z-jenerasyonu ne alemde?
Yazı: Merve Nur Okutan
Israrla TikTok hesabı açmayı reddediyorum, millennial kimliğime yaraşır şekilde TikTok’ları Instagram reels’ları olarak izliyorum. Çok mu giyim kuşam konuşuyorum, çok mu influencer takip ediyorum bilmem ama keşfet sayfam moda tavsiyesi kaynıyor, bazıları pek absürd bana giyeceğim dona kadar söylüyor. Nerden baksak 28-29 yıllık bir iç çamaşır deneyimim var, tavsiyeye ihtiyacım yok bence, gülerek izliyorum yine de. Önümden akıp giden mini videolarla modanın nabzını tutuyorum kanepemde uzanırken, kendimce çıkarımlar yapıyorum.
Sanıyorum ben üniversitedeyken başlamıştı bu muhabbet, herkes gençlerin nasıl da daha duyarlı büyüyeceğinden, daha bilinçli tüketiciler olacağından bahsediyordu. Tüketiciler olacaktık o kaçınılmazdı ama çok daha bilinçli tüketiciler. Benim jenerasyondan beklenen bu woke’luk esas yükselişini Gen Z ile yaptı. Küçük üreticiler patladı, Instagram’da satış diye bir şey çıktı, büyük markalar biraz dertlendi, vs. Fakat ben kapitalizmin kodlarının kırıldığına hiç mi hiç inanmıyorum. Her zamankinden daha fazla lüks marka reklamına, övgüsüne maruz kaldığımı hissediyorum. Reels’imde 20 yaşında bazı kızlar benim 20 yaşındayken hiç duymadığım lüks markaların yeni çantasını neden almam gerektiğini bana anlatıyor, çantanın gerçek hayvan derisinden yapıldığını umursamadan.
Olayın iki boyutu var: Birincisi, hani nerede o çok bilinçli tüketecek genç nesil? İkincisi, bu paranın suyu nereden geliyor? Cebimde bu iki soruyla uzun bir Google arayışına çıkıyorum. Söz konusu bilinçlilik olunca danışmanlık şirketlerinin araştırmalarıyla karşılaşıyorum. Yapılan bir araştırmaya göre milleniallar X’lere göre, Z’ler ise milleniallara göre, üç kuruş fazla harcayıp insana, hayvana, doğaya saygılı üretilmiş ürünler almaya daha motive. Ama okurken şunu fark ediyorum: Bu illa ki gidip en iyi koşullarda üretilmiş ürünü bulup alacağımız anlamına gelmiyor. Bir yerden duyarsak (ve aklımızda kalırsa) A marka t-shirt’ün B markadan daha iyi şartlarda üretildiğini, gidip A’dan alışveriş yapıyoruz, peki ya hiç duymazsak? Yeni bir durum değil, firmalar günahlarını kapamada çok iyidir, pazarlama kampanyalarına milyonlar harcanır, biz onların Çin’deki atölyelerinde kaç tane çocuk çalışır hiç duymayız.
İkinci soruma gelirsek, bu fazla paranın suyu nereden geliyor dediğimizde değişen bir kültür görüyoruz. 20’likler aileleriyle yaşamaya devam ediyor, kira masrafı olmayınca diğer harcamalara daha çok bütçe ayırdıklarını varsayabiliriz. Ayrıca bu jenerasyondaki çoğu kişinin ebeveyni Gen X, yani yemek masasında veya aile pikniğinde duydukları fikirlerden etkilenmeye en meyilli nesil. Eğer çocukları daha pahalı ama daha adil şartlarda üretilmiş bir ürün almak isterlerse Gen X’lerin kredi kartlarını uzatma ihtimali -diğer nesillere kıyasla- oldukça yüksek. Tabi bir yandan tüm dünyada düşen bir alım gücü, artan enflasyon, yoksullaşan milyonlar var. Ama ortalama imtiyazlı bir ailenin genç üyelerini düşünerek değerlendiriyorum trendleri.
2022’de dünya lüks ürün marketi rekor kırmış, 2023’ten daha büyük beklentiler var, lüks ürünlere harcanan 1.2 trilyon USD olacakmış sene sonuna kadar. Bu lüks ürünlerin hepsi AB’de adil maaşlı atölyelerde üretilmiyor, birçoğu ise halen soyu tükenen hayvanların derilerini kürklerini kullanıyor. Lüks kozmetik markalarının birçoğu hala hayvan testleri yapıyor, hayvanların yağlarını olur olmaz yerlere boca ediyor. Yıllardır Zara’dan alışveriş yapmıyorum, buna rağmen sosyal medyada üzerime en çok Zara içeriği yağıyor. Zara ve Massimo Dutti gibi markaların şemsiye kuruluşu Inditex sadece bir çeyrekte %13’lük satış artışı yakalıyor, rekor üzerine rekor kırıyor. Daha birkaç sene önce firmanın dünya geneli tedarikçilerindeki insan hakkı ihlalleri gözler önüne serilmesine rağmen. Tabi ki bu Inditex tu-kaka diğer markalar kanatsız melek demek değil, ama kabahatleri medyaya bu kadar yansıdığı halde genç tüketici tarafından bu kadar sahiplenen bir marka olması bana çok ilginç geliyor. Bu resme bakınca o beklediğimiz bilinçli nesil koca bir balonmuş gibi hissediyorum.
Tabi ki bilinçli tüketimin önünü çeken harika 20’likler var, Instagramda@busrathebunny var mesela, kendisinin her gelir grubuna göre hazırladığı içerikleri gözlerimde kalplerle izliyorum. Ama piyasadaki rakamlara, bazı gider grupların büyümesine baktıkça içime bir huzursuzluk oturuyor. Sanırım beklediğimiz bilinçli nesil yanlışlıkla bol estetikli fashionistalara dönüştü.
Para harcama isteğimizin gizli dünyası: Her gün kahve içmek benim ihtiyacım mı?
Pahalı bir yulaf latte içmenin psikolojik bir anatomisi
Yazı: Bensu Cangüler
Bu hafta çantamı düzeltirken içinden çıkan fişlere bakarak küçük bir duraklama anı yaşadım.
Kahve kahve kahve…
Dışarıda kaliteli vakit geçirmek için her gün kahve içme alışkanlığı edinmem beni şaşırtmamış olsa da bir anda aklıma gelen “dışarıda kahve içmeyi bırakırsan daha hızlı para biriktirirsin’’ diyen sese engel olamadım. Hatırladığım kadarıyla bir zamanlar oldukça tutumlu biriydim. Peki ne olmuştu da kendimi bu kadar ‘aman bir daha mı geleceğiz dünyaya iç gitsin’ moduna sokmuştum? Olay sadece iyi vakit geçirmekten mi ibaretti yoksa değişen tüketim alışkanlıklarıma ve paramı nereye harcadığıma bakmanın zamanı mı gelmişti?
Her gün kahve içmek benim ihtiyacım mı? Sanmıyorum. Şık görünümlü bir kahve dükkanında oturmayı modern dünyamızda kendime bir yuva bulmaya çalışmam olarak görüyorum. Freelance çalışan biri olarak evde çalışırken bazen kendimi asosyal hissetmemek için dışarı çıkmayı isterken buluyorum. Bu çoğunlukla yeni yerler keşfetme ihtiyacı denen bir içsel motivasyondan da doğabiliyor. Yeni yerler keşfetme ihtiyacı aslında gerçek bir değişime ihtiyacım var dürtüsünün küçük bir doğum sancısını harekete geçiriyor. Peki benim kahve içme takıntımın değişim arzumla ne ilgisi var?
Kahve içmek günümüzün en büyük uyaranlarından biri. Sabahın ilk kahvesi, günün ikinci kahvesi, keyif kahvesi, dost kahvesi derken bunların hepsi hayatımızdaki bir uyanma anını temsil ediyor. Uykudan uyanmak için içilen kahveden başlayarak, rutine başlamak için güç toplama gibi olan her şeyi kahveyle nitelendirebiliriz. Ama asıl olarak paramı kahveye harcamamın özünde bir sosyal güdülenmeden çok değişim ihtiyacı yatıyor.
İhtiyaç kavramına burada daha derin bakmalıyız. Modern çağlardan önce ihtiyaç kavramı günümüze göre değişkenlik gösteriyordu. Maslow’un 1943’te sunduğu ihtiyaç teorisinde asıl konu bizi neyin motive ve mutlu ettiğini takip ederek ilerlemekti. Daha sonradan insanlık mutlu ve motive olmak için piramidin en altında yer alan beslenme, su, barınma, kıyafet gibi fizyolojik ihtiyaçların karşılanmasının yeterli olmadığını gördü. Hayatımızı motive ve mutlu geçirmek için daha fazla ‘’harcamak’’ modern dünyadaki kaçış noktamız oldu. Çünkü kendimizi gerçekleştirmeye giden yolda daha fazla ‘ödül mekanizmasına’ ihtiyaç duyuyorduk.
Kahve gibi tüketimlerin temelinde kişiyi mutlu etmesi ve o anki duygularını değiştirip güvenle var olmaya devam etmesi fikri yatıyor. “Bu kahve bana iyi gelecek yaralarımı saracak” akımını hatırlıyorsunuzdur. Bu akıma hepimiz güldük ve kahvenin kendi hayatımızdaki yeriyle rahatça bağlantı kurduk. Ama aslında bu cümlenin içinde, kahve tüketimimizin hayatımızın her alanına yayılan ve iyileştirici olmayı hedefleyen bir tahakkümü söz konusuydu. Kahvenin tüm yaralarımızı iyileştirmesi, tek bir dış uyarana para harcayarak, pek çok şeyin düzelmesini beklediğimiz hayatlarımızda trajikomik bir etki yarattı. Çünkü biliyorduk ki tüketimimiz bizi anlık bir memnuniyetin pek de ilerisine götürmeyecekti.
Bu bağlamda ihtiyaçlar hiyerarşisinde ilk iki adımı tamamlayan insanlık, kendine daha fazla değer yaratmak için merdivenleri hızla tırmanmaya devam etti. Maddi olarak belirli bir düzeni tutturmuş olan kişiler için, kendini daha anlamlı var etmenin başka yolları da olmalıydı. Bu değeri ve anlam arayışını hayatın karmaşası içinde manevi bir düzeyde kendi içinden alamayan herkes için altın varaklı bir kavram oluşturuldu. Kapitalizm.
Kapitalizm büyüsünün içinde herkesin eksik kalmış ihtiyaçlarını doldurabileceği bir alan bulunuyordu. Para harcamanın garip bir tamamlanmışlık ve değerli hissettirme etkisini kavrayan insanlık için bu sistem biçilmiş kaftandı. Güzel bir yemeğe bir altın değerinde para ödememin amacının tüm duyularımı heyecanla harekete geçiren aşk benzeri bir duygu olduğunu fark ediyorum. Evet, ben aslında daha fazla hissetmek için para harcıyorum.
Hayatımızı komple değiştirmektense, küçük ve farklı bir şeyler yaparak zenginleştirmenin, beynimizi birazcık kandırmaya çalışmakla başladığını düşünüyorum. Bugün evde çalışmayıp bir kafede pahalı yulaf sütlü latte ile çalışarak beynime neyi kanıtlamak istiyorum? Bence konfor alanımdan çıktığımı göstermeye çalışıyorum.
Değişim korkumu bir şeylere para harcayarak bastırmanın ötesine geçme cesaretini göstermeme daha var. O zamana kadar da elimde olan imkanların tadını çıkarmak istiyorum. Sanırım bir süre daha ‘mış gibi yapma’ devam edecek. Bunun için kendime izin vermeye cesaret ediyorum.
Bu Bir ‘Yalıtım’ Tavsiyesidir
Bu yazıda seks ve para konularının biri seçilip üstüne düşünülüyor. Artık hangisi olduğunu okurken görürsünüz.
Yazı: Batuhan Akkuş
Halkımıza hiçbir eğitim kurumunda öğretilmeyen ve kulaktan kulağa öğrenilip üstüne bilmişlik taslanan iki konu vardır. Biri seks, diğeri de para. Bu ikisinin birleşimine de trap diyoruz ama bu günün konusu sadece para.
22 yaşımızda üniversiteden mezun olup işimize başladığımızda para kazanmayı öğreniyoruz. Bazılarımız okurken çalışıyor ve bu sürece daha erken başlıyor. Çok güzel. Fakat parayı nasıl harcayacağımızı, tasarruf ve yatırım yapacağımızı öğrendiğimiz net bir zaman yok.
Görüyorum ki bu konuda hala en ufak bir fikri olmayanların sayısı epey fazla. Nedeni şu olabilir; aileleri tüm eğitim hayatları boyunca onlara yetecek kadar para gönderiyor. Arkadaşlarına trip atıp dışarı çıkmadığı akşamlarda ceplerinde kalan parayı birikim zannediyorlar ve ‘birikimlerini’ yanları farklı renk o pahalı ayakkabıya harcayarak bitiriyorlar. Çalışmaya başlayınca, yönetmeyi öğrenmedikleri ve üzerine düşünmedikleri maaşı harçlıkmışçasına ay sonuna kadar bitiriyorlar. Aldıkları maaş doğrultusunda işe taksiyle gidebiliyorlar. Sabahları laktozsuz kahve içmeden güne başlamıyorlar. Sebze ve meyvelerin mevsiminden bir haber, her mevsim her şeyi yiyebileceklerini düşünüyorlar. Tek tuşla acıktığı anda gelen yemeği yerken, aylık abonelik aldıkları uygulamadan istedikleri şeyi izleyerek tüketim toplumunun birer parçası oluyorlar.
İstediğiniz kadar para kazanın, eğer harcamalarınızı ve birikiminizi yönetemiyorsanız maddi refaha ulaşamazsınız. Sonradan görme influencerlar gösteriş içinde harcamayı öğütlerken, buna engel olmak zor. İndirim mesajları durmaksızın bildirim ekranınıza düşerken faydalanmamak da zor. Sistem sizin paranızı tutmanızdan değil harcamanızdan ve çalışıp para kazanma zorunluluğunuzun devam etmesinden yana. En değerli varlığınız zamanınızı siz kontrol edemiyorsunuz. İhtiyaçlarınızı belirleyip harcamanızı yönetirseniz ve paranızı yatırımlarda değerlendirirseniz finansal özgürlüğe kavuşabilirsiniz. Dur ben bu konu üstüne düşüneyim diyenlere başlangıç noktası vereyim. Ne kadar sürelik bir yatırım yapmak istiyorsunuz? Bugün yatırayım yarın alayım diyorsanız Real Madrid’e deplasmanda basın. Anca onunla olur. 1 yıl mı ? 5 yıl mı? 10 yıl mı? Ne kadar bekleyebilirsiniz? Diğer bir nokta da bir şey satın almadan önce iki kere düşünmek. Yetmiyorsa üç kere. Ne kadar risk alabileceğinize karar verin. Riskleri ve yatırımları sepet yapabilir, böylece dengeli ilerleyebilirsiniz. Bu yazının başlığı bu yüzden “Bu Bir Yalıtım Tavsiyesidir.” Medyadan, reklamlardan ve arkadaşlardan gelen gerçek dışı ihtiyaçlarımızı, paramızdan uzak tutuyoruz. Paramızın da enflasyonla ve gereksiz harcamalarla dışarıya kaçmasını engelliyoruz. Size para konusunda fikirler vermeye ve sorgulatmaya çalıştım ve tabii ki bilmişlik tasladım. Evet, şimdi diğer konumuza geçiyoruz.
Batuhan Akkuş’un podcasti, 20’li yaşları dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
💸Bu hafta paramızı harcadığımız şeyler üstüne düşündük. Tüketim alışkanlıkları, yatırım tavsiyeleri ve kahve satın almanın psikolojisine değindik.
🎧Haftaya Podcast tanıtımımız var! Yeni şeyler deniyoruz, yorumlarınızı bekliyoruz.
💌Çevrimiçi rakı soframız olan 20'liğin Instagram hesabını buradan takip edebilirsiniz.
💬Bu sayımızla ilgili yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyoruz! Aşağıda buluşalım.
✨ O zaman haftaya aynı saatte diyelim mi? ✨
Şerefe!
💕 Yasmin 💕
🫶